Elif GÜNEŞTEKİN
Şüphesiz
Risale-i Nurun kazandırdığı hakikatlerden biri de şüpheleri izale etmektir. Şüphelerin izalesi için en evvel şüphenin ne olduğunu bilmek gerekir. Neden ve kimlere şüphe duyarız? Şüpheye bizi iten sebepler nelerdir?
Şüphe, hakikatin görülmesine engel olan perdedir. Perdenin arkasındakine şüphesiz iman etmek, perdeyi aralamaktır. Hz. Ali (ra) “perde-i gayb açılsa yakinim ziyadeleşmeyecek” sırrı bunda inkişaf etmektedir. Yakini iman, şüphesiz imanı getirir. Risale-i Nur’da şu metni akla getiriyor: “Haşir ve kıyamette kâinat tasfiye ameliyatını gördüğü zaman, zıdlar birbirinden ayrılır ve esbab ile vesait de ortadan kalkar; ortadaki perde ve hicab kalktıktan sonra, herkes Sâni'ini görür ve hakikî Mâlikini bilir.”(İşarat-ül İ'caz – 180)
Sâni’i bilmek, ilimlerin talimi ile elde edilecek delillerin neticesinde, mevcudatı keşfetmektir. Şüphenin zemini, hakikatin zahir olmasını sağlayacak keşiflerin olmamasıdır. Keşif, merak ile başlar. Merak edilen her hadise için, malumat toplanır. Malumatlar, marifet kazandırır. Merak meşguliyet ile birleşince eşya ile irtibat kurarak, kainatla alâkadar olur.
Risale-i Nur’da “Lâkin bal arısı gibi küçük bir cisim, hayata mazhar olduğu zaman, bütün kâinatla münasebetdar olur ve herşeyle alış-veriş yapar; hattâ diyebilir ki: ‘Kâinat benim mülkümdür, benim yerimdir“ demesi bize ışık tutuyor. Şüphesizlik, mülk kazandırıyor.” Hakiki Malikini bilmek için mülk sahibi olmak lazımdır. Mülk ve Malik ayırd edilemediği takdirde şüphe, tereddüt, vesvese zincirlemesi ile menfi hareketler ortaya çıkar.
Lakin şüphesizliği sağlayacak olan da, şüphedir. Cenab-ı Hak kainatın işleyişini; zararları menfaatlere katarak, şerleri hayırların içine atarak, güzellikleri çirkinliklere cem etmesiyle, kudreti ve hikmeti ile iş görmektedir. Evet zıtların karıştırılması, insan içindir. İnsanın vazifesi Rabbine karşı şüphesiz inancının, fıtratı ve hilkati gereği olduğunu keşfetmektir. Bu sistemin, şüpheyi reddettiği şuuruna varmaktır. Risale-i Nur’da şüpheyi delillerle izale edecek yöntemlerden biri de İkinci Hüccet-i İmâniyedir. Mutasarrıfı düşündüren, hakikatler zinciridir. Düşünmeye sevk eder. Düşünmek dahi fıtrî olarak, sünnete ittiba ettirir.
Hz. İbrahim (as) kainattan sual ederek Rabbini bulmuştur. Buna enfüsi bakarsak hakikatini aramak ile güneşi düşündüğünde, güneşin batmasıyla şüpheye düşmesi, delil toplamasına neden olarak tetkikatlarla Rabbine şüphesiz iman etmiştir.
Kimlere şüphe duyuyorum diye kendi iç muhasebeni yaparak, hangi yola devam ettiğinin farkındalığını kazanmak lazımdır.
Şüphen, şüphe duyduğun kişi hakkında delilin olmadığını gösterir. Bu sayede delil toplamak ile şüphe izale edilebilir. Risale-i Nur’dan; İlm-i Kelâm ve İlm-i Usûl'ün düsturlarındandır ki: "Bir delilden, bir emareden neş'et etmeyen bir ihtimalin ehemmiyeti yok.” (Sözler –607) izahı ile ihtimaller ile yol almanın bizi ancak yoldan savuracağı hakikatini gösterir. Kişiler hakkında hiç bir delilin olmadan şüphelerle hüküm vermek, ihtimal olduğundan ehemmiyeti yoktur, hüküm de geçerli değildir.
Kainattaki intizam ve nizam; an an geçirdiğimiz her hadiseyi deliller ile örer. Nizam, delillerin neticesidir. İçtimai hayatta teorik ve pratik deneyimler ile çözüm oluşturularak şüpheler izale edilebilir.
Zamanın en büyük yaralarından biri şüpheyi izale edememektir. Ve Risale-i Nur’da şöyle geçmektedir. ”Her kim nefsinin emri altında mümkünatı nazara alarak bakarsa, şüphesiz vehimler onu havalandırır, dalâletin bataklığına atar.”
Şüphesiz iman olduğu gibi şüphesiz vehimler de vardır. Evet sistem iki cihete de şüphesizliği kazandırarak, birini yükseltip birini alçaltan bir apartman-ı ilahide iki adam modelini çizmektedir. Biri sağ yolcu diğeri sol yolcu olarak sözlerdeki temsili hikayeler iki karakteri çizer. Şüphesiz olmak ancak zıtların mukabele ve rekabeti ile olur. Risale-i Nurda; “Meselâ hidayetin tekâmülüne dalalet yardım ettiği gibi, imanın tekâmülüne de küfür yardım eder. Çünki küfür ve dalaletin ne derece pis ve zararlı olduklarını gören bir mü'minin imanı ve hidayeti, birden bine çıkar.” (İşarat-ül İ'caz–164)
İfrat veya tefritin açtığı yarayı ancak vasat olan hidayet yolu kapatır. İfrat veya tefritlerimizden dolayı dimağımızda şüphelerimiz olacaktır. Bu şüpheler kalbe kök salmazsa müsbet olmaya hedeflenecek. Bu hedef, taraf olduğunda dereceye göre şüphesiz olmanı sağlayacak. Taraf bir hakikattir. Tarafsızlık yoktur. Zulme karşı sessiz kalmak tarafsız ol demekten ileri gelir. Bu da bir şüphedir.
Çocuklara, ”sen karışma bak sen zarar edersin” denilerek neyin telkini yapılarak düşüncesizlik hedeflenir? Bunun gayesi nedir? Çocuğu korumak mı? Veyahut onun düşüncesinin kontrolünü eline alarak tahakküm etmek mi? Şüpheler kelimeler ile de izale edilir. ”Bu konu hakkında ne düşünüyorsun” diyerek fıtratına uygun bir hareket oluşturacak telkinlerle, kişinin şüphelerinden deliller ile kurtulacağına vesile olabilmek iman davasıdır.
Şüphe aklidir, tereddütlerle kendini açığa çıkartır. Şüpheyi def etmek, dikkat ve insaf ile olur. İnsaf ile dikkat tesadüfe yer vermez, tereddüt etmez, kuvvetli imanı ortaya çıkarır. Evet, dikkat takipten gelir. Takip ettiğin her hadise maksad ve gayendir. İnsanın kendini bilip tanıması, kendini takip etmesi ile olur. Başka birini takip etmek şüphe vehim vesvese oluşturur. Okumalarımı, davranışlarımı, sözlerimi vs. kendim ile ilgili emareleri takip ederek oluşan deliller ile kendim hakkında malumat sahibi olabilmek, en güzel tedavi yöntemi değil midir?
Maddi ilaç alırken aynı metod uygulanmaktadır. İlaç, mizana tabidir. Bu mizanı ilaçların muntazaman sıralamasında görülmesi, malumatının da bir kâğıtta ifade edilmesi aklımıza şunu getirmeli, maneviyatta da bunun yansımaları olmalı.
Dimağımızı bir ilaç paketine benzeterek dimağın yedi mertebesini “Tahayyül, tasavvur, taakkul, tasdik, iz‘an, iltizam, itikad” ile aralarındaki munasebeti sağlayarak, hafızamızı malumatların yazıldığı bir kağıt gibi düşünerek manevi yaralar tedavi edilebilir. Psikolojik sorunların kaynağı olan şüpheler, kamçı vazifesine vasıl olabilir. Kafaya giren şüpheler derken girişin olduğu bir yerde çıkış mutlaka vardır. Şüpheleri evvela düşüncede halletmek lazimdir ki, ses ile çıkışı müsbet olabilsin. Bu yüzden; hayallerinde dahi iktisat yapan Üstadımız, bize bu hakikati şüphesiz ifade etmiştir.
Hayallerimizi kontrol edecek ve düzene koyacak girişleri ancak güzel ahlak sağlayabilir. Güzel ahlak, fıtratımızın talebidir. Düzen, hafızanın rızkıdır. Unutkanlık da Rezzak esmasının taliminden noksan kalmaktır. Bu noksaniyeti giderecek, talim-i esmaları sağlayacak ancak ve ancak şüphesiz imandır.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.