Dursun SİVRİ
Sürecin kendisi ile sahibini karıştırmayalım
Risale-i Nur’dan aldığımız önemli bir ders, kişilerin davranışları, sıfatları ile şahsiyetlerini birbiri ile iltibas etmemek (birbirine karıştırmamak) gerektiğini çok yerde tahşidat yapmaktadır.
Enam Suresi 164. Ayetinin “Birisinin günahı ile başkası, yakınları akrabasının sorumlu olmaz…” meâlini mükerrer yerlerde nazarlara verdiği bilinmektedir.
Halbuki günlük hayatta en fazla karşılaşılan hataların başında davranışla kimliğin karıştırılması ve genelleştirilmesi gelmektedir.
Cehalet devri yansımaları da kan davaları gibi vahşet örnekleri de maalesef ciddi sosyal sorunlardandır.
Günümüzde sürecin teknik terminolojideki tanımı; kaynakları kullanarak girdileri katma değer katarak çıktılara dönüştüren faaliyetlere süreç denilmektedir.
Son yılların modern yönetim anlayışında tanımlar ve kavramlar değişim geçirmektedir.
Yönetimi yerine yönetişim deyimi kullanılmaktadır. İletişim ve yönetim birlikte gerçekleşecek.
Müşteri, çalışan, tedarikçi kavramlarını birleştirerek “Paydaş” başlığı adı altında ele alınmaktadır.
Daha çok endüstriyel işletmelerde İngilizcesi proses olarak kullanılan süreç kelimesi sosyal faaliyetlerde de yaygın olarak kullanılmaktadır.
Gerçekten süreç yaklaşımı yüklenen anlam itibarıyle davranış odaklı bir kavramdır.
Süreçte maksat yapılan faaliyetten hangi neticenin hasıl olacağının bilinmesidir.
Çıktıların, yani neticenin kabul kriterleri baştan belirlendiği için sürecin sonunda ortaya çıkan değere göre süreç anlam kazanır.
Mânevi hizmetlerde ise sürecin planı ve kurgulanması yine sonuca göre yapılır.
Fakat burada sonuç sorgulanmaz, sorgulanmamalıdır da….
Meselâ bir tebliğ görevinin yerine getirilmesinde uygulanan yöntem ve araçların etkin olmasına özen gösterilir. En küçük ayrıntı ihmal edilmez. Sonuçta beklenen geribildirim alınmazsa sorgulama, suçlama yapılmaz. Yapılmamalıdır da…
Süreçte ihlas unsuru da işin içine girmektedir. Sonra neticeyi halk edecek olan Allah’(c.c)tır. Hikmetinden sual olunmaz, sebeplere de gereği gibi riayet edilirse ve özellikle hikmeti iktiza ederse netice hasıl olur.
“Benim vazifem tebliğ ve görevimi yerine getirir sonuçtan zaten sorumlu değilim…” diyerek sürecin içindeki yöntem hatalarından sıyrılmak için sonuçtan sorumlu olmayışın arkasına sığınma kolaycılığı sorgulanmalı.
Evet benim vazifem hizmet netice Allah’a(c.c) ait ama işin gerçekleştirilmesinde uygulanan yöntemin de önemi var. Pozitif algılama için gereken her şey yapıldıktan sonra elbette neticenin Allah’a (c.c) ait olduğunu hep dikkate alacağız.
Zaten her an, her saniye Allah’ın (c.c) izni, rububiyeti, tedviri, rahmeti olmazsa yaprak kımıldamaz.
Sürecin her adımı ve anında O’nun tevfiki dikkatimizde olmalı ki, hem ihlas sırrı anlaşılsın hem de neticeyi halk edenin de O olduğunu bilmek icap eder.
İşte sürecin yönetimi konusunu sorgulamakla sürecin sorumlusunu sorgulama işi şahısların şahsiyetleri sorgulanması olarak algılanmasının yanlışlığına dikkat çekmek için bu yazıyı yazma ihtiyacı hissettim.
Konu çok teorik ve felsefi oldu ama sosyal hayat ve mânevi hizmetlerimizde önemli arızalar bu süreçle süreç sorumlularının birbiri ile karıştırılmasından çıkmaktadır.
Hele bir de şahıslara kutsiyet atfetmekle hürmet etmek olayı da karışırsa, uhuvvet, muhabbet, tesanüt, samimiyet kalmıyor.
Halbuki mânevi hizmet içinde aynı kulvarda omuz omuza yürüyenler faaliyet esnasında sürecin her adımını ele alır, sorgular, daha iyi nasıl yapabiliriz konusuna kafa yorar, yaklaşımlar farklı olabilir sonra ortak yol bulunur.
Saygın, hürmete layık insanların her süreci saygın ve beklentileri karşılayacak diye bir şey hikmet kanunlarına bile uygun değil.
İman ile İslam kavramları süreç perspektifinden daha iyi anlaşılmaktadır. Üstad Bediüzzaman bu suale verdiği cevapta meâlen; İman, iz’andır, tasdiktir, İslam ise teslimdir, kayıt altına girmektir, davranıştır, ameldir. Yani süreçtir. Beyinde, kalpte harekete geçmeyen düşünce demektir.
İslâm ise, teslim, kayıt, eylem, amel yani süreçtir.
İmanla İslâm birlikte anlam kazanıyor sebeb-i necat (kurtuluş vesilesi) olabilir deniliyor.
Niyete belirleyici oluyor.
“İmansız İslamiyet sebeb-i necat olmadığı gibi, İslamiyetsiz iman da sebeb-i necat değildir” gerçeğinin gereği sürecin önemini ifade etmektedir.
Söylemlerle eylemlerin imtizacı şarttır.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.