Suzan Sabancı: Özgürlükçü ve katılımcı bir anayasa şart
Akbank Yönetim Kurulu Başkanı Suzan Sabancı Dinçer ile yapılan röportajdan alıntılar
Ekrem Dumanlı - Turhan Bozkurt
...
Yeni Anayasa'yı bu çerçevede nereye koyuyorsunuz?
Doğru, Türkiye'nin yeni bir Anayasaya ihtiyacı var. Gelişen Türkiye'de, farklı bir konuma gelen Türkiye'de toplumun tekrar bir uzlaşma bazına gitmesi normal. Yeni Anayasa
çalışmaları uzlaşı ve birlik içinde yapıldığı sürece ben olumlu bakıyorum. Tabii bu son kararı Türk halkının vereceği bir konu. Tartışmalar olması gerekir ve bu tartışmada
herkesin muhakkak katılımı olmalı. Ortak zemini hep beraber bulmalıyız. Türkiye demokrasisinin derinleşmesinde çok büyük yol kat etti. Hakikaten gelmiş olduğu noktaya baktığımız zaman önemli bir ivme kazanmış durumda. Ama daha alınacak yol var; bunlar için Türkiye'nin bir olgunluğa ulaştığını ve önümüzdeki süreçte bu konuyu hep birlikte değerlendireceğimizi düşünüyorum.
'ÖZGÜRLÜKÇÜ BİR ANAYASA İÇİN İKTİDAR MUHALEFET EL ELE VERSİN'
Sizce iktidar ve muhalefet yeni Anayasa için bir araya nasıl gelebilir?
Sayın Başbakan, seçim sonrası yaptığı konuşmada, yalnızca parlamento içi değil, parlamento dışı partiler ve sivil toplum kuruluşlarını da yeni anayasa çalışmalarına
katmayı hedeflediklerini söyledi. Bu önemli bir açıklamaydı. Yeni dönemde, tüm siyasi partilerin uzlaşma ve işbirliği içinde, kalıcı ve demokratik çözümler üreten, özgürlükçü ve katılımcı bir anayasa hazırlamaları gerekiyor. Dünyayla rekabet edebilen güçlü bir oyuncu olmak için tüm sorunlarımızı ortak bir akıl ve sağduyu ile aşabilen bir ülke olmamız önem taşıyor.
Seçim sonrası TBMM'nin öncelikli gündem maddeleri neler olmalı?
TBMM'nin farklı alanlarda birçok öncelikli gündem maddesi var; sağlık, gelir dağılımın iyileştirilmesi, istihdamın artırılması, iş gücü piyasasının iyileştirilmesi, eğitim
sisteminin geliştirilmesi, bölgesel gelişmişlik farklarını azaltıcı politikalar, hızlı ve etkin çalışan yargı sistemi gibi farklı disiplinlerde önemli gündem maddeleri var ve hepsi
de öncelikli.
Ben ekonomik açıdan, 3 konunun üzerinde durmak istiyorum:
İlki, Türkiye'ye yapılan yabancı yatırımların, özellikle doğrudan yatırımların, artırılması için yatırım ortamımızın her anlamda iyileştirilmesidir. doğrudan yabancı sermaye yatırımları teknoloji transferinde, sanayinin yeniden yapılandırılmasında ve global şirketlerin oluşmasında temel rol oynamaktadır ki tüm bunların ulusal ekonomilerin büyümesinde etkisi büyüktür. Dolayısıyla bunu sağlayabilmek için yatırım ortamımızın iyileştirilmesi temel önceliğimiz olmalıdır. Rekabetin hızla arttığı bir ortamda ise devletin rolü, hiç kuşkusuz gerek yerli firmalara gerekse ülkeye yatırım yapabilecek potansiyel yabancı firmalara hukuk düzeninin etkin işlediği, enflasyonun ve faiz oranlarının düşük ve istikrarlı seyrettiği, nitelikli işgücü oranının arttığı, gelişmiş bir altyapı yatırımının sağlandığı bir ortamı sağlamak olmalıdır.
Diğeri, yatırım ortamının iyileştirilmesi hedefine destek olması ve Türkiye'nin bölgesel mevcudiyetini daha da belirgin hale getirmek için İstanbul'un bölgesel bir finans merkezi olması kapsamında hali hazırda başlatılan çalışmalara ivme kazandırılması gerekiyor.
Son olarak, eğitime büyük yatırım yapmak gerekiyor. Artan rekabet ortamında, ancak uluslararası normlarla uyumlu bir eğitim sistemi, özel sektörde rekabet gücümüzü artıracaktır. Eğitim alanında ne yazık ki gelişmiş ülkelerin gerisinde kalıyoruz. Bir rakam verirsek; 2007 yılı itibariyle 25-64 yaş grubu lise ve üzeri eğitim görenlerin OECD ülkeleri ortalaması yüzde 70. Türkiye'de bu oran yüzde 29 olup hem yetişkin hem de genç nüfus içinde lise ve yükseköğretim görmüş olanların oranı OECD ortalamalarının oldukça gerisindedir. Demografimiz ancak bir bilgi toplumuna doğru ilerlediğimiz, eğitim seviyemiz yüksek olduğu sürece bizim için ekonomimize ivme kazandıracak bir avantaj olacaktır.
'ERGENEKON VE BALYOZ DAVALARI TÜRKİYE'DE SİYASİ RİSKİ ORTADAN KALDIRIYOR'
Ergenekon, Balyoz, Hrant Dink cinayeti davaları gündemde. Türkiye'nin geçmişiyle, faili meçhullerle yüzleşmesine, suç işleyenlerin hukuk zemininde hesap veriyor olmasına siz nasıl bakıyorsunuz?
Her ülkenin gerek siyasi gerek sosyal açıdan muhakkak sorunları oluyor. İngiltere'de eğitim gördüm; Kuzey İrlanda ile çok sorunları oldu. Her ülkenin kendine göre sorunları var. Olmaması normal değil. Türkiye çok önemli bir coğrafyada yer alıyor; çok farklı kültürlerin ve toplumların bir araya gelmiş olduğu bir ülke. Geçmişi ve tarihi çok zengin.
Bu zenginliğin getirdiği sorumluluklar ve bazı sorunlar var. Dolayısıyla Türk vatandaşı olarak isterim ki ülkemizde adil hukuk sistemi olsun. Çünkü ne kadar adil hukuk sistemi olursa yerli yatırımcı, ülkemizdeki yabancı yatırımcı ve gelecek yatırımcılar buraya daha sıcak bakacaktır.
Dünyada çok büyük kargaşa var. Çok farklı konular sorgulanıyor. Avrupa'ya bakıyorsunuz, hiç aklınıza gelmeyecek sorunlar yaşıyor. Amerika, dünyanın büyüme motoru, ile ilgili her gün yeni haberler okuyoruz. Dolayısıyla bu bizim için çok büyük bir fırsat. Bu fırsatı Türkiye'nin çok akılcı kullanması gerekiyor. Gerek ekonomik gerek siyasi gerek sosyal olarak çalkantılara mümkün olduğu kadar yer vermemeliyiz. Ülkemizi mümkün olduğu kadar hem hukuk açısından hem ekonomik değerler açısından cezbedici konuma getirmeliyiz.
Tabii bu sizin bahsettiğiniz konular da bunun içine girer. Ne kadar kendi ülkemizi güvenli liman konumuna getirirsek o kadar çok yatırım çekeriz. Bu da ülkenin refah düzeyinin, kişi başı gelir düzeyinin artması demek. Ben bu dönemi fırsat olarak kullanmak açısından çok önemli görüyorum. Tabii ki en önemli konulardan biri de hukuk düzenidir. Bu konudaki çalışmaların, bir an evvel hukuk açısından en iyi şekilde ve süratle yapılıp, uluslararası standartlarda güven temin edici şekilde sonuçlanması, ekonomik açıdan Türkiye'nin lehine olur.
Türkiye'nin görünmeyen riski olarak gösterilen darbe tehlikesi kredi notumuzun artmasını engelliyor mu? Risk primi ile ilgili parametrelere bakarken geçmişteki darbelere de bakıyorlar çünkü. Geçen hafta 12 Eylül darbesini yapan dönemin genelkurmay başkanı Kenan Evren'in ifadesini aldı savcılar. Bu gelişmelere bakarak Türkiye'de muhtemel bir darbe tehlikesi ortadan kalkıyor diyebilir miyiz?
Demokrasiyle doğmuş bir Türk çocuğu olarak Türkiye'nin her zaman demokratik ortamda kaderini çizeceğine inanıyorum. Demokrasinin oturmuş olduğunu düşünüyorum.
Türkiye'nin bir siyasi istikrarsızlık geçmişi olduğu için reyting firmaları da notlarında bunu değerlendirdiler. Türkiye'de siyasi istikrar ve sürdürülebilir büyüme kredi notu artırımı için baktıkları endikatörler. Ancak ben artık siyasi risk olduğu görüşünde değilim. Her ülkenin sorunları var, kendine göre farklılıkları var. Yeni Anayasa süreci de
ortak zeminde, uzlaşma yolunda gittiği takdirde böyle bir risk görmüyorum. Sürdürülebilir büyüme ise cari açık konusuna dayanıyor. Reyting firmalarının Türkiye için
üzerinde durdukları konunun cari açık olduğunu görüyoruz. Bizim ekonomik olarak yatırımları artırıcı ve cari açığı çözebilecek kararları aldığımız sürece reytingimizin kesinlikle artacağını düşünüyorum. Paranın, bir yerden bir yere gitmesi lazım; bu kaynak bir noktadan başka noktaya akacak. Her şirket kendi içinde kıyaslama yapacak.
Kıyaslama yapıldığı zaman, bugün Türkiye nereden bakarsanız bakın, çok iyi koşullardadır. Türkiye büyüyor ve cari açık veriyor. Cari açığı da yabancı yatırımlar ile finanse etmemiz gerekiyor. Akılcı bir eğitim sistemi ve katma değerli ihracat yapan kurumlarla da cari açığı süreç içerisinde dengelememiz gerekiyor.
Türkiye'de Anayasa değişikliği ile beraber girişimciliği teşvik eden, özel teşebbüsün önünü açan Anayasa öngörüyor musunuz? 'Devleti merkeze alan değil, bireyi merkeze alan' Anayasa olacak diyor iktidar muhalefet. Toplumun talepleri de bu yönde. Bu istikrarın kalıcı olmasında temel unsur olacak. Önümüzdeki yıllarda yabancı yatırımcıya doğrudan yatırımlar açısından nasıl bir katkısı olur?
İstikrar ve ekonominin derinleşebilmesi için Türkiye'de Anayasa'dan daha önemli konu KOBİ'lerdir. KOBİ'lerin ekonomik aktivitelerinin artması lazım. Bu sebeple küçük firmalar için yerel borsaların gündeme gelmesi önemli. KOBİ'lerin finansmana erişilebilmesini kolaylaştırmak lazım. Bugün küçük işletmelerin finansmana erişebildiği tek kaynak banka kredileridir. Halbuki, KOBİ'lerin başarılı oldukları sürece halka açılabilmeleri, yabancı sermaye çekebilmeleri lazım ki, sermaye tabanlarını geliştirsinler; sermaye tabanını geliştirdikleri zaman da tekrar bankalardan kredi alabilirlik imkânı artsın. Asıl konu KOBİ'lerin finansmana erişiminin kolaylaşmasıdır. Bununla ilgili Bankalar Birliği nezdinde çalışmalar yapılıyor.
Zaman