Tabiat, şeriat-ı fıtriye-i kübrâ-yı İlâhiyedir

Tabiat, şeriat-ı fıtriye-i kübrâ-yı İlâhiyedir

Vahşîden çok vahşi olan ehl-i dalâletin, cünûd-u semâvât ve arza mâlik olan Sultan-ı Ezel ve Ebedin muhteşem kışlası olan şu kâinata

Risale Haber-Haber Merkezi

(Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Barla Lâhikası adlı eserinden bölümler.)

İKİNCİ MESELE 

Bir kardeşimizin uzun bir sualine kısa bir cevaptır.

Eğer desen: Nedir şu tabiat ki, ehl-i dalâlet ve gaflet ona saplanmışlar; küfür ve küfrâna girip, ahsen-i takvimden esfel-i sâfilîne sukut etmişler?

Elcevap: Tabiat namı verdikleri şey, şeriat-ı fıtriye-i kübrâ-yı İlâhiyedir ki, mevcudatta zuhur eden ef’âl-i İlâhiyenin tanzim ve nizamını gösteren âdetullahın mecmu-u kavânîninden ibarettir. Malûmdur ki, kavânîn umûr-u itibariyedir; vücûd-u ilmîsi var, haricîsi yok. Gaflet veya dalâlet sâikasiyle Kâtip ve Nakkaş-ı Ezelîyi tanımadıklarından, kitabı ve kitabeti kâtip ve nakşı nakkaş, kanunu kudret, mistarı masdar, nizamı nazzam, san’atı sâni tevehhüm etmişler.

Nasıl ki, bir vahşî ve insanların içtimâiyatını görmemiş bir adam muhteşem bir kışlaya girse, bir ordunun nizâmât-ı mâneviyeyle muttarid hareketini temâşâ etse, maddî iplerle bağlı tahayyül eder. Veyahut o vahşî, muazzam bir camie dahil olsa, görse ki, Müslümanların cemaat ve îdlerde muntazam, mübarek vaziyetlerini görse, seyretse, maddî rabıtalarla bağlanmalarını tevehhüm eder.

Öyle de, vahşîden çok vahşi olan ehl-i dalâletin, cünûd-u semâvât ve arza mâlik olan Sultan-ı Ezel ve Ebedin muhteşem kışlası olan şu kâinata ve Mabûd-u Ezelînin mescid-i kebîri olan şu âleme girdikleri vakit, o Sultanın nizâmâtını tabiat namıyla yâd etse ve nihayet hikmetlerle meşhûn şeriat-ı kübrâsını, kuvvet ve madde gibi sağır ve kör ve câmid, karma karışık tezahürattan ibaret tahayyül etse, elbette ona insan demek değil, belki vahşî hayvan dahi denilmez.

Çünkü, o tevehhüm ettiği tabiat için, geçen Sözlerde ve sair risalelerimde yüz yerde, dirilmeyecek bir surette o tabiat fikr-i küfrîsi öldürüldüğü ve Yirmi İkinci Sözde gayet kat’î bir surette ispat edildiği gibi; her zerrede, her sebepte bütün mevcudatı halk edecek bir kudret, bir ilim vermek, belki Vacibü’l-Vücudun bütün sıfatını onda kabul etmek gibi nihayetsiz muhal ender muhal bir dalâlet, belki dalâletin divaneliğinden gelen mânâsız hezeyanlardır.

Elhasıl: O Sözlerde gayet kat’î bir surette ispat edilmiş ki, tabiatperest adam bir ilâh-ı vâhidi kabul etmediği için, gayr-ı mütenâhi ilâhları kabul etmeye mecburdur. O ilâhlar, herbirisi herşeye muktedir olmakla beraber, bütün ilâhlara hem zıt, hem misil olarak şu kâinatın intizamı içinde birleşsin. Halbuki, bir sineğin kanadından tut, tâ manzume-i şemsiyeye kadar hiçbir yerde bir sinek kanadı kadar şerike yer yoktur ki, parmak karıştırsın.

1 لَوْكَانَ فِيهِمَا الِٰهَةٌ اِلاَّ اللهُ لَفَسَدَتَا فَسُبْحَانَ اللهِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ ferman-ı kat’î, şirk ve iştirâkin esâsâtını kat’î bir burhanla keser.

1 : “Eğer göklerde ve yerde Allah’tan başka ilâhlar olsaydı, ikisi de harap olup giderdi. Arşın Rabbi olan Allah, onların yakıştırdıkları şeylerden münezzehtir.” Enbiyâ Sûresi, 21:22. 

Devam edecek

ÖNCEKİ BÖLÜMLER

Lâhika mektupları hizmet-i Kur’âniyenin esaslarını ders veriyor

Hulûsi Bey ve Sabri Efendinin mektuplarının Risale-i Nur'a dahil edilmesinin beş sebebi var

Üstadın vazifesinin bitmediğine dair burhanlar

Risale-i Nur mektuplarının bendeki tesirleri

Size bu eseri yaptırtan o Nurları ayak altında bıraktırmaz

Ömrümde ilk defa olarak Üstad dedim

İhtiyaca ve hâl-i âleme göre yazdırıldığına asla şüphe kalmamıştır

Doğrudan doğruya nur-u Kur’ân olan mübarek Sözler

On Dokuzuncu Mektup ile yeniden hayata dönmüş gibi oldum

Eserleriniz güzel bir Üstad, ulvî bir mürşid olacak

Bu hakaikle Avrupa ehl-i dalâletine de meydan okunur

Allah bu Nurları âciz insanlarla bile neşir ve muhafaza ettirir

Risaletü’n-Nur’un dinleyicileri arasında 88 yaşında bir hoca vardı

Bu eserler bütün cemaatlere daima mazhar-ı takdir oluyor

Yeğeni Abdurrahman'dan Said Nursi'ye: Aziz Mamo

On Dokuzuncu Mektup, ruh ve kalb-i âcizîyi gül ve gülistanlığa çevirdi

Müşrik ve münkirleri mağlûp ve ilzam eden son sistem malzeme-i cihadiye

Beşerin ayağını kaydıran şu asırda Nur fabrikasından her nevi teçhizat alınmalı

Avrupa meftunlarına atılan topun elmas güllelerini gördüm

Cenâb-ı Hak sancak-ı Muhammedî (asm) tahtında cümlemizi haşreylesin

O söz felsefenin çıkmazına sapan gafil ve âsilere müthiş bir darbe gibi çarpıyor

Otuz Üçüncü Sözünüzle kalbimi tedavi buyurmanızı istirham eylerim

Zaman olur ki herşey, herkes, her muamele, kalbi incitiyor, işte ilacı

Nur deryasından içmek isteyen bunları alsa dahi kalp ve ruha kâfi

Sözlerinizi insafla okursa tevbeye mecbur olacağına kat’iyen ümitvârım

Güzellik yazılarımızda değil, i’câz-ı Kur’ân’dan olan nurlu Sözler’e aittir

Isparta’nın intibahına sebep olan Âdilcevazlı Bekir Ağanın duyguları

Onuncu Söz'ü aldığım dakikada bir ağacın altına gittim

Benim için buna ruhsat veren Cenâb-ı Hakka milyarlarca hamd ediyor ve şükrediyorum

Mirac gibi bir şâheser karşısında apoletleri sökülmüş bir kral vaziyetine düşer

Bendeniz, doktorların düşündüğü gibi düşünmüyorum

Bu kardeşinizde, Üstadının bazı hasletlerinden vardır

Risale-i Nur, Avrupa’ya karşı Kur’ân’ın parlak bir güneş olduğunu gösterecek

25. Söz 'Yaş ve kuru ne varsa Kur'an'da yazılmıştır' ayetini ispat ediyor

Envâr-ı Kur’âniye burhanlarından Sözler kalbimi nurlandırıyor

Bahtiyar kardeşim Hüsrev, o menzili çok güzel süslendirmişsin

Herkesten ziyade hasta olan, maddî ve gâfil doktorlardır

Şu tevafukat-ı acibe başka kitaplarda bulunur mu?

Cumartesi günü, saat on bir buçukta müjdeli ve mübeşşir eseri aldım

Bir zerrede kâinatın saltanatının küçük nümunesi mevcuttur

Hz. Muhammed’in (asm) muazzam mucizesi elimizde değil mi?

Yirmi Üçüncü Söz insanlara insanlıklarını ihtar ediyor

Aradaki hâinlerin engel olmaları, şüphesiz çok müteessir ediyor

O mektubu valideme okudum, gözlerinden yaşlar dökülüyordu

Risalelerin her birisinin nurları bir, güzellikleri ayrı

Gözlerimden dökülen yaşları risaleleri okumakla teskin edebiliyorum

Üstadıma kendi elimle Kur’ân-ı Kerîmi yazıp takdim etmeyi çok arzu ediyorum

Ey Üstad! Eserlerin seni nâmınla beraber yaşatacaktır

Manevî iplerle bağlanmış bir cemaat efradının sevini hissediyorum

Bazıları soruyor, Nur eczahanesinde ne gibi tedaviler var?

Emsâli görülmemiş hakikatleri Hazret-i Kur’ân’dan istiyor

Kötü alimlere çok mükemmel ve manevî tokat aşk ediyorsunuz

Binbaşı Âsım Beyin Risale-i Nur şiiri

Bu Sözler, şükür nehrinin menbaına şükür dağının tepesine götürüyor

Rahmet-i İlâhiyeye, Üstadımız elyak ve elhak memur ve vasıta olmuştur

Nur talebelerinin bu hali bir alâmet-i muvaffakiyettir

Üstadım, imanımı balyozuyla kırarak kurtardı

Üstadım, Kur’ân denizindeki definelerini meydana çıkarmıştınız

29. Mektuptaki o bölüm beni derin derin tefekküre sevk eyledi

Kâinatın sırlarını açan anahtarları bu fakire veren o risalelerdir

Hattat ve şair Ahmed Galib'in Sözler ve Bediüzzaman şiiri

Zahiren otuz üç adet, mânen otuz üç milyon elmas, inci ve mücevherat

Bazan yoruluyorum, nefsimi ruhum vazifeye davet ediyor

Medar-ı tesellîmiz Erhamü’r-Râhimîn’in bize kavuşturduğu hakikatlerdir

Tarikatı anlatan bu risaleyi çok ehemmiyetli buluyorum

Üstadım, Kur’ân-ı Hakîmin son sistem malzeme-i mübarekelerini icada vesilesiniz

O risale Ulemâü’s-sû’ ahzâbına şedit bir tokattır

Bu hafta sevincim ve şevkim pek ziyade idi

Kur’ân-ı Azîmüşşâna fedâ olan bu baş, başka yere eğilmeyecek

Nasuhîzade Şeyh Mehmed Efendiden Bediüzzaman'a şiir

Gönül şöyle arzu ediyor: Bu fakir, siz Üstadımdan evvel kabre girsin

Hafız Ali'nin şehid olacağını hissettiği yazısı

Bu nurlu eserler hem okşamak, hem korkutmak gibi iki zıt tesiri hâizdir

Rica ederim gücenmeyiniz hediyenizi bunun için kabul edemedim

Bediüzzaman Said Nursi'den talebelerine ciddi kardeşlik uyarısı

Ancak ve ancak i’câz-ı Kur’ân’ın o büyük denizinin reşhasıdır

İki haftadır Sırr-ı inna ateyna risalesini okuyor ve elimizden bırakmıyoruz

Müftü 'Hiç kimsenin muktedir olmadığı hakaiki Kur’ân’dan bulup çıkarmışlar” diyor

Sözler ve Mektubat'ın en harika vasfı bu ince noktada

Nasıl o Hâlık-ı Zülcelâle nihayetsiz bir minnettarlıkta bulunmayalım ki

Üstadımın tavsiye buyurdukları kestirme, Kur’ânî ve nurânî caddedir

Bu Sözün en son tevafukatını göstermesi de ayrıca bir tevafuktur

Bu risale zulümatlı günlerin veda etmekte olduğunu ihbar ediyor

Bediüzzaman: Hatâmı gördüğünüz vakit serbestçe bana söyleseniz mesrur olacağım

Risaletü’n-Nur'un herbirisi birer mürşid-i ekmeldir

O ibare, Eski Said’i Yeni Said’e çevirmesine sebebiyet vermiştir

Koca bir dairenin maddî ve manevî ağır yükü altında tek başıma kaldığımdan çok bunalmıştım

Risale-i Nur’u görseler, kabul edip sarılacaklar

Asrın yaralarından, mânevî doktora muhtaç bir gencin mektubu

Ehl-i tarîkatla birleştik, şimdi Sözler’i çok okuyoruz

İns ve cin canavarlarından kurtulmak için Sözler’in herbiri tahassungâh

Hazret-i Mevlânâ Hâlid ile Üstad Bediüzzaman'ın 100 yıllık tevafukları

Sûre-i Yâsin anahtar ve şefaatçi oldu, yağmur kâfi miktarda yağdı

Risale-i Nur’un şakirtleri öyle bir caddeye girmişler ki

İttiba-ı sünnet risalesinde akıl açılan kapılardan içeriye giriyor

Hazret-i Kur’ân hadimlerini muhafaza ve himaye ettiğini gösterdi

Bu risale, hüdhüd-ü Süleymanî tarzında, kalbi biaynihî gösteriyor

Bu ilaçlarla mânevî yaralarımızı o kadar güzel ve çabuk tedavi ediyorsunuz ki

Bu nurlar öyle manevî gıdalar ki, herkesi, her an doyurmaya kâfi

Ah Üstadım ne vardı, insanlar ya göründüğü gibi yahut olduğu gibi görünselerdi!

Akıl ve kalb 'Sadakte ve bilhakkı natakte' diye tasdik ediyorlar

Sünnet-i Seniyye'yi anlatan risaleler okunmaya doyulmaz

Fatiha'daki sır öyle bir düğme olarak gösteriliyor ki

İşte o vakit secde-i şükrana kapanarak ağlıyor, ağlıyor, ağlıyor

Şimdi hayatım çok zevklidir Sözler’in tetkikatıyla meşgulüm

Kur’ân-ı Azîmüşşândan aldığım nurlu ilham-ı İlâhîden doğmuştur

Mü’minim, Elhamdülillâh Müslümanım diyen ittibâ-ı sünnet etmeli, sünnete yapışmalı

Gayemiz neşr-i envâr-ı hakaik-i Kur’ân’dır

Şems-i hidayetten neşr-i envâr eden Sözler hakikat âleminin çarşısıdır

Said Nursi'den Müftüye 'son ihtar' mektubu

Said Nursi, talebesine atılan iftiraya böyle cevap verdi

Senin mini mini hayat tekneni ömrünün denizinde aldanarak boğdurma

Dahîlek yâ Dellâlü’l-Kur’ân nidâ-yı âşıkane ve müştâkanesiyle...

O büyük Şeyh, eski Said gibi bir müridle, yeni Said gibi bir ders arkadaşıyla konuşuyor

Dinsizliğin münteşir olduğu şu zamanda bulunduğumuza evvelce teessüf ediyorduk

Hazret-i Âdem nur-u Muhammed (asm) hakkında demiş

Gavs-ı Azam Şâh-ı Geylâni'nin gaybî ihbarı bu biçareyi öyle bir hale getirdi ki

Üstadım, şu zâlimlerin İslâmiyete karşı tecavüzlerini şeriat sahibine şikâyet etti

Ya Rab, Üstadım Said Nursî Hazretlerinden razı ol

Aziz Üstad, Âlem-i İslâma indirilen darbelerin omuzlarınıza isabet ettiğini biliyorum

İşittim ki, Üstadım yılanların hücumuna mâruz kalmış

Ah Üstadım, bazan zahirî hâdisat insanı çok düşündürüyor

Ağla, hem çok ağla! Alem-i İslâm için ağlayanlarla beraber ağla

Tatlı Sözlerinizi yazmaya başladım ve yazmaya doyamıyorum

İslâmiyetin güneşinin parlayacağına işaret buyuruyorsunuz

Bediüzzaman'ın 'Said Kürttür arkasından gitmeyin' diyenlere verdiği cevap

Hamd olsun, kardeşlerimiz fikren ve ruhen hal-i terakkidedirler

Onun elindeki kalem, ucu keskin olmuş kılıç gibidir

Bu Nurları bulduktan sonra istikbalimi gördükçe kahkahayla gülüyorum

Ya Üstad-ı Ekremim size yani Risale-i Nur’a muhabbetimin binde birini takdim edemiyorum

Risale-i Nur, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın mu’cize-i bahiresini ispat edecek

Sen bu Kur’ânî elmaslarla, o koca baharın mübeşşirisin

Üstad Kur’ânî tarlaya Bismillah diyerek Sözler tohumunu ekiyor

Yirmi Beşinci Söz, ehl-i Kur’ân’a mesned, gürûh-u isyana silâhhane

Halklardan sadaka kabul etmediğim gibi, kitaplarıma da sadakalarla tab’ını kabul etmem

Bediüzzaman: Ben hayret ediyordum, neden böyle yazıyorum?

Bediüzzaman: Yazı ve sözleri kendi malın ve senin sözlerindir bil, öyle sahip ol

Şu zamanda iman-ı tahkikînin dersini vermek kudsî bir vazifedir

Sözler’i okumak zamanındaki hamiyet-i diniye galeyanının sırrı şudur

İhlâsın ve sadakatin dahi velâyet gibi kerameti var

Bediüzzaman, Sa’d-ı Teftazânî'nin 'iki ruh var' sözlerini yorumluyor

Ulûm-u imaniye ekmek, su gibidir her vakit ihtiyaç var

Şeyh Mustafa’ya selâmımı tebliğle beraber de ki

Bir vakit fütur geldi, tevafuk çıktı, şevki tazelendirdi

Said Nursi'nin Muhyiddin-i Arabi'nin vahdetü’l-vücud meselesine getirdiği izah

Zinâ isnat etmek, en şenî bir günah-ı kebâir ve en zâlimâne bir cinayettir

Bediüzzaman: Benimle bunun için görüşmek isteyenlere kapıyı kapamışım

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma çok salâvat getirmenin sırrı