Deprem ve Şeytani Risklerin Ötesi

İşin ehlince, ülkemizde yaşanan deprem büyüklüğü, şiddeti, gücü ve etkisi ve sonuçları itibariyle asrın felaketi olarak tesmiye edilmiştir. Gayet tabi sebepler tahtında bu konuda konuşacağımız, eleştireceğimiz, ders alacağımız çok şey var ama burada şimdi değil. İlk elden bütün mesele; bu musibet karşısında millet ve devlet bütünlüğünde ortak irade, el birliği ile bu çok boyutlu yıkımın altından kalkmak. Şükür Anadolu insanımız dünyasında yer etmiş “kader birliği”, yani kederde, sevinçte bir olma inancıyla dayanışma ruhu, dostu-düşmanı mahcup edecek şekilde, zuhur etmiştir. Millet ve devlet dayanışması, yardım ve cehdi çok şükür muhteşem ancak yaralıyız, yorgunuz.

Bu büyük deprem musibeti dostlarımızı açıktan üzdüğü gibi, hiç şüphesiz düşmanlarımızı da içten içe sevindirdiğine emin olabilirsiniz. Bu böyledir: Derin dostluklar da derin düşmanlıklar da derin musibet zamanlarında kendini göstermekten çekinmez. Dostlar daha çok yardımınıza koşarken düşman, zayıfladığınız anı kendi hesabına bir fırsat olarak değerlendirmeye çalışacaktır. Bu fesatçı düşünceyle meseleyi kendi lehine değerlendirmeye, oradan zayıf halkadan hasmını vurmaya çalışacağından hiç şüpheniz olmasın. Etrafınız ateş çemberi, içiniz yangın yeriyse kötülükten beslenen karakterlerden, stratejik düşmanlarınızdan, nasıl emin olabilirsiniz? Güneydoğu 6-8 Ekim olayları, çukur eylemleri Gezi oluşumunu, 15 Temmuz kalkışmasını yaşayan bir ülkenin vatandaşları olarak bu yaralı ve kritik vakitlerde nasıl emin olabiliriz? Gözü dönmüş terör örgütlerinden, işbirlikçi hainlerden, habis ruhlu kripto güruhlardan, dış düşmana çanak tutan cibiliyetsiz şu-bu "ist”lerden, halktan kopuk artistlerden, menfaatperest muhterislerden zayıf karakterli ahmaklardan nasıl emin olabiliriz? Hele ki şeytanın sağdan yanaşması gibi iyi görünümlü kötülüklerden, kötü asıllı iyiliklerden, oluşumlardan ve dahi hazır kıta bekleyen ortak gavur iradesinden nasıl emin olabiliriz?

Bu minvalde gelişmelere baktığımızda, deprem öncesi ve sonrasında dış ve iç “açık dava” dosyalarını, olası şüpheli halleri, ihtimalleri göz önünde bulundurmalıyız. Dikkatimizi çeken şu ki, sıcağı sıcağına depremin daha ilk gününden itibaren, milleti ayrıştıran, devleti aciz gösteren tehlikeli bir söylem fark edilir derecede uç verip, havai fişekler gibi medyada patlamaya başladı. Yine gizli aktörlerce yer yer belli yerlerde sahne alarak tetikleyici “eylem”e dönük şov yapamaya kalkıştılar. Malum kesimlerden formatlı tipler sahada "devlet yok, asker yok, Kızılay yok, Afad yok" vb gibi durumları maksatlı şekilde seslendirdiler. Daha inandırıcı olması için sahadan çarpıtılmış içerikler üreterek görüntü veriyor, bir bakmışsınız birileri zuhur edip yardım tırlarının önünü kesiyor, yardım malzemelerine el koyuyor, yağmalanma görüntüleri organize olmuş uzantıları bunları medya maharetiyle servis ediliyor falan. Bir bakmışsın muhalefet ve belli zihniyet özel ajandasına göre vaziyet alarak, medya ve sosyal medyada fütursuzca milleti "ayrıştırıcı", devleti "aciz" düşüren çok keskin reaktif bir dille parçalanıp duruyorlar.

Mevcut durumun boyutlarının hassasiyet ve sorumluluğundan uzak bir şekilde bir yerlere “eli sopalı” mesaj verircesine “insanlık, insanlar enkaz altında, soyguncuların inisiyatifinde çaresizlik had safhada, halk makus kaderine terkedilmiş” senaryolarıyla sosyal medyada sahne alıp dururlar. Öyle ki yaraya merhem olmayan, olur gibi görünen bu kımıldamalar, kontrolsüz şekilde yayılan bu tür muzır hareketlenmeler, çatı bir kaynağın şeytani maksatları için sinsi stratejik adımların öncülleri olarak hareket ettiklerini akla getiriyor. Böylesi kritik durumlarda gösterilen zaaf ve tetiklemelerin, kontrolsüz oluşumların, dış uzantılı organize işlerin bizim için affedilmez riskler taşıdığının idraki içinde müteyakkız olmamız kaçınılmazdır.

İçerideki olası kontrolsüz dalgalanmaların dış etkileşimlere, müdahalelere bakan potansiyel boyutunun olduğu hususu bahusus hatırlanmalıdır. Mesela içerideki “çaresizlik” ve “yardım” sesleri dışarıda “çaresizlik, haksızlık, hukuksuzluk, büyük bir insani kriz var” ajite edici şeklilde siyasi boyutuyla ve diliyle formüle edilince, dışarıdaki hevesli ecnebi algısıyla birlikte düşününce, o vakit birilerine “durumdan vazife çıkarılan haklar” doğmuş oluyor. Şöyle ki, soğuk savaş sonrası oluşan uluslararası sitsemde gündeme gelen en önemli iki kavran “insani müdahale” ve “askeri müdahale”dır. İnsani müdahale dendiğinde “Kendi vatandaşları hariç bireylerin, temel insani haklarına yönelik geniş çaplı ve örtülü ihlalleri önlemek ya da sonlandırmak için bir devlet ya da devletler grubu tarafından ülkenin sınırları boyunca bölgesel gücün bulunduğu ülkeden izin alınmadan güç kullanmak” şeklindedir. Tıpkı mahiyet farkıyla askeri bir darbe gerekçesi ve olgunlaşması gibi, “insani krize” evrilmesiyle sözde “insani müdahale” uluslararası askeri müdahalenin bahanesi teşkil etmiş olur. O şartla ki içerideki sözüm ona cari yetersizliği, haksızlığı ve hukuksuzluğu, “insani kriz“i, yangına körükle giderek alevlendiren, bunu üst perdeden dillendiren bir muhalefet, onların dayandığı kifayet eden miktarda “halk tabanı”, bu tabanı ifade eden bir “talep” de varsa, bu zaten açık müdahaleye davetiye demektir.

Hele siz özellikle Müslüman bir ülkeyseniz, artı tarihiniz, birikiminiz, konumunuz, bağlarınız gereği kurucu unsur olma bir potansiyeliniz, rolünüz, gerekçeniz, yeteneğiniz, gücünüz de varsa siz bir başınıza bırakılmayacak kadar önemli ve öncelikli bir meselesiniz demektir. Bütün bunlarla birlikte, üzeriniz giydirilen deli gömleğini yırtarcasına dikelip, emperyallerin biçtiği rolde değirmenlerine su taşımaktan vaz geçiyorsanız bu haddini bilmemek, aşmak demektir. Hele siz bütün müktesebatınızla kendisi olmak gibi duruş içerisinde kaderinizi çizmeye çalışıyorsanız, siz onlar (yani dost görünümlü düşmanlarınız) için bir an önce “gereği düşünüldü” hükmü verilmiş “tehlikeli” bir vakasınız. Hazır deprem olmuşken ahlaksızca ellerini ovuşturarak “şimdi değil de ne zaman” mottosuyla saat tutacaklardır. Turuva atı insani yardım aşaması sonrası, maksatlı iç unsurlar, terörize eylemler, falan feşmekan derken bilahare kitabına uydurulmuş şekliyle “askeri müdahale” sahne alır. Maazallah bu dış müdahale ile parçalanmaya dönük tam bir iç savaş demektir.

Emperyal devletler denkleminde tarihi-konumu-günceliyle stratejik öneme ve potansiyel güce sahip bir ülke kendi kaderini tayin etmede bir tek başına bırakılmayacak derecede bir önem arz eder. Depremi de katarak söylersek bu içinde olduğumuz iç ve dış dengeler ve durum itibariyle aynı zamanda büyük risklere açık halde ilerlemek durumundayız. Şükür devleti yöneten irade mevcut kurum ve kuruluşlarıyla birlikte bir şekilde bunun idraki içerisinde hareket ediyor. Yardım ve kurtarma çalışmaları için, acil durumlar ve çok ciddi tehlikelere karşı kullanılan en yüksek seviye alarmı anlamına gelen dördüncü seviyede alarm vermesi, bununla birlikte ihtiyatlı ve seçici davranması önemliydi. Özellikle Amerika başta olmak üzere asker ve askeri kılıklı yardım taleplerini reddetmesi, kimi şom ağızların avazlarına bakıp, olduğu gibi deprem bölgesine sevk edilmemesi; ordunun yerini koruması, gerekli askeri takviyelerle daha çok devletin diğer kurum kuruluşlarıyla, STK’larla, dışarıdan gelen mümkün kurtarma ekipleriyle olabildiğince organize ederek ilerlemesi, büyük ölçüde de başarılı olması bunun önemli bir göstergesidir.

Depremle birlikte yakın zamanda seçimlerin olması herkes için süreci daha bir gergin, daha kırılgan ve önemli kılıyor. Dünyada, biz de biliyoruz ki 2023 ülkemiz açısından, ne yana evrileceğinin bir “eşik” kararı niteliği taşır. Bütün mesele bu farkındalık içerisinde dünden bugüne olup biteni bilip bilmeme, o idrak içinde dirayetiyle hareket edip etmeme, vatan-millet el ele kendimize yetip yetmeme, cesaretle kaynak ve kabiliyetimizi seferber edip etmeme unsurlarında düğümleniyor. Son tahlilde iç unsurlar ve dış unsurlar planında çevremizde olup bitenleri iyi analiz ettiğimizde bizim duruşumuz düşmanın “yumuşak ve sert” yollardan “sözde müdahalesine” fetva verip vermeme riskiyle karşı karşıyadır.

Unutmayalım ki başkalarının bize nasıl davranacağının cüretini onlara biz veririz. Akif’imizin o muhteşem ifadesiyle “Girmeden tefrika bir millete düşman giremez. Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez” manasını bir kez daha kuşanma vaktidir. Şu halde bu asil milletin her ferdi, devletin her sorumlusu şu kilit soruyu kendine-kendimize sormak öylede davranmak mecburiyetindeyiz: Davranışlarım(ız) ana amacımıza hizmet ediyor mu?

Hatırlayalım ki; bizler yaşan dünya medeniyetlerine öncü ve aktif katkı yapmış elanda yaşamakta olan ve insanlığın ihtiyacı olan kadim bir medeniyetin efradıyız. “Coğrafya kaderdir” gerçekliğinde yollar kavşağı olan Anadolu’yu kalıcı şekilde yurt edinmek haklı olarak bu Müslüman Türk Milletine nasip olmuştur. İ'lâ-yi kelimetullah gayesiyle şecaat ve kahramanlıkla fethedip ilim ve hikmetle inşa edip, iffet ve adaletle ihya etmişiz, evelallah yurt kılmışızdır. Nice zorluklar, tehditler, felaketler yaşadıysak da, şükür milli manevi varlığımızla birlik olduk, dirlik olduk, dayandık, ayakta kaldık ve yol aldık bugünlere dek geldik. Maddi ve manevi göstergeler perspektifinden baktığımızda kader ve beşer planında maddi manevi göstergeler; ana arter tarih ve talih, güncellenen ibre ve gelecek bizden yana. O cennet-asa bir istikbale kanatlanmak için maddi manevi bütün müktesebatımızla yek vücut olup bu sıkıntılı günlerimizin de üstesinden geleceğiz biiznillah.

Son bir not: Şimdi, bu kritik süreçte arka planıyla bilmediklerimiz haricinde, içeride ve dışarıda olup bitenleri; bahusus iyi niyetli kötülükleri, kötü niyetli iyilikleri; esasta devlet yetkililerinin beyanlarını, güvenilir yetkin analizleri; müteakiben muhtemel gelişmeleri, hareketleri, haberleri, malumatı bu noktayı nazardan bakıp, gözetleyip, okumakta yarar var.

Selam ve Muhabbetle.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
12 Yorum