Ramazan ve Rabbani Metodolojisi Makülatı Üzerine Bir Deneme

Her yıl tekrar eden üç aylar (Recep-Şaban ve Ramazan) mübarek gün ve gecelerle süslenen manevi bir mevsim, rahmani iklim olarak İslam alemini kuşatır. Dini gelenekte yer alan üç aylar ramazan ayına bir giriş, hazırlık safhası olarak kabul edilir. Ramazan ayının ehemmiyeti ise Kur’an-ı Kerim’de adı anılan tek ay olması, İslam’ın beş farzından biri olan orucun bu ay için farz kılınması, kutsal kitabımız Kur’an-Kerim’in bu ayda inzal olmaya başlaması, ayrıca “bin aydan hayırlı” Kadir Gecesinin bu ayda yer alması, ayetlerde bahse konu edilmesindendir. Yine Ramazan ayının önemi ve fazileti Hz. Peygamberin (sav) Ramazan ayını kemaliyle yaşayarak güzel bir misal teşkil etmesi ve hadis-i şeriflerinde bahsedilmesidir. İşte Ramazanın önemine vurgu yapan hadislerden biri “Ramazanın başı rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden kurtuluş” manasındaki hadistir. Öyle ki bu terkipte gerek kudema gerekse günümüzdeki din adamlarının Ramazan ayının önemini vurgulamak adına sık sık bu hadis-i şerifi zikrettiklerini görürüz.

Ne var ki bunu yaparken pek bir açıklama, detaylandırma yoluna gitmeden malumat nevinden bir bilgi aktarımı şeklinde geçiştirilmesi hep dikkatimi çekmiştir. Diğer ifadesiyle Ramazan ayıyla birlikte içkin bir şekilde var olan anlamından hikmetle işleyen tedrici sürecin içeriğinden, mahiyetinden, oluş itibariyle "nasıl"ından, usulünden pek bahis açılmaz. Bu doğrultuda konunun makülatına, yani makulü’l manasına, aklın kavrayış çerçevesinde hikmetini izahata pek gidilmez. Ramazan ayının takip ettiği süreç itibariyle oluşu, oluşumu, ulaşmak istediği maksat ve insanla yaşanan, insanda yaşayan, insanda olup biten cihetleriyle olası etkisi üzerinde pek durulmaz. Allah-Ramazan orucu-insan bütünlüğü ve etkileşiminde çok boyutlu umulan maddi ve manevi maksat ve faydaların olduğu muhakkaktır. Ramazan ayının ve manasının zaman içerisinde bütün aylara denk gelecek şekilde mutat olarak her yıl tekrarlanması bize ısrarla bir şeyler söylüyor olmalıdır.

Bu bağlamda bütün harici ve dahili etki unsurlarıyla Ramazan aynın işleyiş süreci, aktif etkinliği ve müessir etkililiği üzerinde tefekkür etmenin gayet istifadeli olduğunu düşünmüşümdür.

Mesela üç aylar sonrası bütün derinliğiyle Ramazan ayının anlamı, gelişi, oluşu, son buluşu ayrıntısı ve bütünlüğüyle bize ne söyler? Bunu derken ortada gayet metodik ve ilham veren orijinal, münhasır bir “metot/model” uygulamasını varsayıyorum.

Ramazan ayı insan odağında tamı tamına hem bir Rabbani ihya ayı, hem de bir Rabbani inşâ ayıdır. İhya ayıdır çünkü var olanı terennüm ediyor. Ramazan ayının rahmani iklimi nefsi terbiye edip ruha kemal kazandırarak, hayatı manen hayatlandırıyor. İnşa ayıdır çünkü olması gerekeni vaz ediyor. Fıtrata yabancılaşan insanı fabrika ayarlarına oturtuyor, pörsüyen kulluğun şuurunu onarıyor, müminin imanını tahkim ediyor. Müslümanın karakterini bir mana yenilemek suretiyle olması gerekeni talim ettirerek yeniden var kılıyor.

Ramazan ayı sürecinde zaman ve mekan gerçeğinde, maddi manevi belli bir gaye ve hedefe dönük hikmetli bir ilerleyiş varlığına şahit oluruz.

Ramazan ayı zaman ve mekanı hakim biçimde formatlıyor, konumlandırıyor ve müessir şekilde kendi rahmani rengine boyuyor, bir ölçüde mübarek kılıyor. Düşünülsün ki idrak edilen sıradan bir ay üst bir anlam kazanarak ”Ramazan ayı” oluyor. Derken mekan boyutuyla rabbani program eşyayı/nesneyi sanki de yeniden konumlandırıyor, insanı yeniden “kul” olarak yeniliyor, diri kılıyor. Bu vaziyette bu rahmani ayın gecesi sahur, açlığı oruç, mukabelesi bil mukabele, yardımı sadaka, vakti ezan, yemeği iftar, çalışma hali ibadet, ibadet bin bereket oluyor.

İlerleyen demlerde oruç tutanın bakışları ibret, konuşması hikmet, susması tefekkür, pişmanlığı mağfiret ve sonu kurtuluşa kadar uzanan bir çizgide rahmani ve rabbani derin bir anlam hüküm sürer. Orada insanı sürecin hem öznesi, hem nesnesi olarak muhatap alan; dikey boyutlarıyla aşama aşama yetkinleşerek ilerleyen bir metot/modelin, programın, uygulamanın varlığı uç veriyor. Bu bağlamda başı, ortası ve sonuyla Ramazan ayı bir anlamda üç durum, üç hal, üç adım kuralı gibi anlamlı bir süreç ve bütünlük taşıyor. Zaman ve mekan boyutunda uygulanan gayet metodik, planlı, insanı manen yetkinleştirmeye uygun bir müfredata, talim terbiye esasında bir Rabbani metoda/modele muhatap olduğumuz anlaşılıyor.

Bunu daha iyi anlamak için anlam itibariyle Ramazan ayının önemini, merkezi yer tutan orucun etkisini, insana bakan cihetlerini düşünelim. Konunun kaynak olarak Kur’an ve Sünnet kapsamında yer aldığını hatırlayalım. Bütün bunların nihayetinde Rububiyet ve ubudiyet irtibatı noktasında bir anlam ve şekil kazandığını da ekleyelim. Hülasa Ramazanın İlahi anlamı, işleyişi, Nebevi terkip (başı rahmet-ortası mağfiret-sonu kurtuluş) ile birlikte metodik olarak sunulan bir dizgeyi tanımlamayarak adını koyduğumuzda “Rabbani metodoloji/model”i karşımızda bulmuş oluruz.

Rabbani metodoloji/model derken neyi kastettiğimize gelince konunun kaynağına baktığımızda burada “Rabbani” kelimesi “İlahi olana, onunla ilişkili olduğuna yönelik olup “Rab” ve “Rububiyet” kelimeleri anlamlarıyla ilişkilidir. Rububiyet, Arapça bir sözcük olan rab kökünden türemiştir, “Rab” kelimesi kaynaklarda doğrudan Allah’a nispet edilmektedir. Sözlükte Rab “bir şeyi yetkinlik noktasına varıncaya kadar kademe kademe inşa edip geliştirmek” mânasındaki rab (rabb) kelimesi mübalağa ifade etmek üzere daha çok sıfat gibi kullanılır. Kelimeye, hepsi de Allah Teâlâ hakkında olmak üzere, “mâlik, seyyid, idare eden, gözetip koruyan, nimet veren, ıslah edip geliştiren terbiye eden, mâbud” gibi anlamlar verilir. “İzaha çalıştığımız manada anladığımız şu ki “Rab”; rububiyet sahibi olma anlamıyla birlikte terbiye edici, mürebbi anlamlarına gelir. Allah’ın hikmeti gereği insana dönük Rububiyetiyle takdir etmesine mukabil, kul kabul ve rıza ile itaatta bulunması ubudiyettir.

Demek ubudiyet genel manada “kulluk” ve itaat demektir. Abd/kul ubudiyet dairesinde kulluğunun gereği kendi rızasıyla ibadet etmesi beklenir. İbadet ederek, “kulluğunu” yerine getirmesi demek ise; Rububiyetin terbiye ediciliğinin hükmünün kendi bünyesinde icra edilmesine, rıza göstermesi sonucu olarakta o nispette Murad-İlahiyeye uygun hal alması, kemal bulması demektir.

Burada Rabbani metod/model ifadesinde “metot/model” derken de biliyoruz ki “metot” bir amacın gerçekleştirilmesi için izlenen yol veya usul olarak tanımlanır. “Model” ise örnek alınabilecek şekilde tasarlanmış orijinal kalıp, esas olma özelliği taşıyan bir prototiptir. Burada, farkında olarak veya olmayarak hayat içerisinde yaygın olarak kullandığımız bir çok ustaca düşünülmüş, metodik olarak tasarlanmış, tanımlanmış, uygulanmakta olan yalın, portatif model/şablonların varlığı cümlenin malumudur.

Misal olarak basit şekliyle en yaygın olanı giriş-gelişme-sonuç kısımlarından müteşekkil bir kompozisyon kurgusudur. Bu pratik şablon, bu şekilde günlük hayatta iş planı, konuşma yapmak, yazı yazma vb. konularında yaygın olarak kullanılmaktadır. Şayet bir yazı olarak düşünüldüğünü farz edelim. O vakit kalıpta yer alan bu üç aşama şöyle bir seyir izler. Bütünün ilk etabı “giriş” kısmında konu, ana maksat veya sorun ortaya konur ve konunun sınırlarını belirten bir çerçeve çizilir. İkinci aşama “gelişme” kısmında ise konu ana maksada dönük detaylandırılır, gerekirse delilleriyle ispatlanma yoluna gidilir, mesele kemaliyle vuzuha kavuşturulmaya çalışılır. Sonuç ise özetle birlikte varılan fikirler, öngörüler, öneriler, temennilerle bitirilir.

Keza mevzuyu mesleki yetkinlik kazanma (kariyer) süreci olarak ele aldığımızda, çırak-kalfa-usta şeklinde birbirini takip eden ve gelişim esasında kendini tamamlayan anlamlı bir vetire, bir kalıp olarak görülebilir. Tanımlamaya çalıştığımız modele daha yakından ışık tuttuğunu düşündüğüm Mevlana’nın "hamdım-piştim-yandım" (başı hamdım-ortası piştim-sonu yandım) metodik öğretisini özellikle hatırlatmak isterim.

Benzer mantıktan hareketle, Ramazan ayını da sözünü ettiğimiz (Başı rahmet-ortası mağfiret-sonu kurtuluş) terkibi veri olarak aldığımızda, burada metodik dizgede bir giriş-gelişme-sonuç şablonuna uygun bir seyirde ilerlediğini görürüz. Orada üç mertebe ayrımıyla bir bütün olarak yapılandırılmış bir sürecin kendisine, o akışta insanın iç dünyasında müessir şekilde işleyen, ilerleyen kemal bulan bir anlamın varlığına şahit olduğumuzun altını çizelim.

Ramazan orucu etrafında anlamaya çalıştığımız Rabbani metot/model, Mevlana'nın formüle ettiği hamdım-yandım-piştim metodik öğretisiyle büyük bir benzerlikle taşıyıp, örtüştüğünü söylemiştik. Bu Sufi modeli, gerek tanımlamaya çalıştığım modele “model” teşkil etmesi ve meramımı anlatmaya katkısı için ayrıca önemli buluyorum. Artı olarak, önerdiğim modele içerik oluşturması makülat çerçevesinde metodik bir süreç izlemesi bakımında tasavvuf geleneğinde “Nefsin yedi mertebesi” dizgesini mütemmim bir cüz olarak görmek konuyu oldukça açıklayıcı kıldığını düşünmekteyim. Şöyle ki mânevî iç terbiye ve tekâmül esnâsında müşâhede edilen ve sistemleştirilen nefsin hâl ve mertebeleri (emmâre, levvâme, mülhime, mutmainne, râzıye, marziyye, zekiyye/kâmile) kademe kademe konuyu detaylandıran, açıklayan bir yol haritası fonksiyonu ve niteliğindedir. Ramazan orucunun maksadına, ruhuna, manasına oldukça uygun ve açıklayıcı bakımından önem arz eder.

Tanımlamaya ve açıklamaya çalıştığımız yapıyı anlam ve içerik bakımından anlamaya dönük, makülat çerçevesinde kendimiz bir takım sorular sorabiliriz. Söz gelimi ramazanın “başı rahmet” derken ne demek isteniyor veya bu mana fiiliyatta nasıl bir anlama tekabül ediyor? Benzer şekilde "ortası mağfiret" derken, ne demek isteniyor; nasıl oluyor da sonunda “kurtuluş” zuhur ediyor? Bu süreçte Hâlık-ı Rahîm’in rahmetinden gelen lütuf ve ihsan ikliminde rububiyetiyle hasıl olan nasıl bir manevi “ameliyat-ı cerrahiye” işliyor, ta ki "sonu kurtuluş"a varan bir liyakat kazanıyor insan.

Tabi ki konuyu makülat çerçevesinde yorumlarken, ibadetleri kendi anlam ve bağlamından soyutlayarak illa da bir rasyonel temellendirme gayesi gütmüyoruz. Genel olarak İbadetler, özelde oruç kendi bağlamında ve manasında anlaşılır olan bir rasyonel temelinin, yani hikmetler icmalinin var olduğu genel kabuldür. Mesela dini gelenek içerisinde yer alan metodik ifadesiyle, yani hakikat-tarikat-şeriat şablonuyla söylersek ramazan orucunu sırf Allah emrettiği için (Allah rızası için) tutuyorsak bu hakikattir; nefsimize oruç tutuyorsak bu tarikattır (tasavvuf); kötülükler karışında "ben oruçluyum" deyip kendimizi tutuyorsak bu da şeriattır. Hakikat keskin bir idrak ile bilir gibi inanmak, yani tasdik ve itaat eden muhataplık ister. Tarikat/tasavvuf, hakikati yaşayarak, tedricen hazmedip içselleştirmek, olmak ister. Şeriat o yetkin idrak ve manevi yaşayışla birlikte hakikatin gereği tanımlanmış, formüle edilmiş normlara, davranışlarımızla uymamızı emreder. Buna Rabbani terminolojinin “Rububiyet” ve “ubudiyet” denkleminde bir karakter ve kimlik olarak Müslümanca düşünmek, Müslümanca yaşamak, Müslümanca davranmak diyebiliriz. Şunu da diyebiliriz ki; Ramazan ayı ve orucu Rabbani bir program olarak “Rububiyet“ tezgahında insan üzerinden “ubudiyet” kumaşını yetkin bir şekilde dokuyup, numune-i misal olarak ortaya koymakta ve akleden kalbe önermektedir.

Sonuç yerine, burada söylenmek istenenlerin yanında söylenmeyenleri dikkate alarak kendimize sorular sorarak tefekkür-tezekkür-tedebbür edebiliriz. Mesela Rabbani metodik modelin kendi içerisinde uygulanmasını standardize ederek ramazan ayını/orucunu nasıl daha bilinçli, disiplinli daha nitelikli ve istifadeli kılabiliriz? Elde edeceğimiz deneyim ve modeli hayatın sair alanlarına dair istifadeye medar olacak şekilde neler yapabiliriz ?

Bilindiği üzere din ve dine ait değerler, kullanılan dil, semboller, şablonlar, anlatılar, uygulamalar kapsamında sanat, edebiyat, psikoloji, ekonomi, yönetim, ideolojiler alanlarına dönük ilham alınması örnek alınması, model alınması bilinen bir hakikattir. Bu haliyle yapılması, yaygın olarak kullanılması köklü bir geleneğe dayandığını hatırlamak yerinde olur. Gerçek şu ki dini değerler ve semboller, modern çağda sekülarizmin baskın etkisine rağmen bir çok yapıp etmelerin arketipi olarak bilinir ve görülür. Din ve dini değerler hala manevi motivasyon sağlama, ilham alma, örnek alma hususunda beşeri bir çok yapıp etmenin öncül ve birincil değerleri olarak işlem görür

Bu izahat çerçevesinde kendi konumuzu düşünelim. Mesela ramazanın manevi feyzinden, tecrübi bilgisinden manevi ruhsal gelişim modeli olabilir mi? Mesela bir talim ve terbiye (nefsi terbiye, irade terbiyesi, sabır terbiyesi vb. ) modeli vücut bulabilir mi? Bu seyirde müspet davranış ahlakı modeli, bir ihya ve inşa modeli vb. çıkar mı, oluşturulabilir mi veya var mı, varsa onları bu gözle eşleştirerek temellendirmemizin, güncellememizin mümkinatı nedir mesela?

Kendi adıma şimdilik teklif ettiğimiz model etrafında Ramazan ayı-orucu-süreci ve sonucuna dair “çözümlemeyi” tamamlayıcı bölüm olarak, konuya dair heyecanımı saklı tutarak, bir sonraki yazıya bırakıyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum