Şahin DOĞAN
Tasavvufsuz İslam
Son zamanlarda tasavvufa karşı ciddi bir eleştiri ve muhalefet söz konusu. Bunda tasavvufu müdafaa ve temsil makamında bulunan bazı zevatın payı azımsanmayacak kadar büyük. Ama asıl neden bu değil. Lafızcılığın-literalizmin tarihin derinliklerinden çıkıp neşv-ü nema bulması, bunun asıl nedeni. Literal düşünce tarihin celladı olmuş çoğunlukla. Modern ve rasyonel akıl putlaştırılarak sadece tasavvuf değil, bütün bir din sigaya çekiliyor artık.
Tasavvufsuz bir İslam kupkuru, lafızcı, tekfirci ve inanılmaz kıyıcı. Mevlanasız, Yunussuz, Abdalsız, Gazalisiz, Rabbanisiz, Cüneytsiz, Desukisiz, Yesevisiz bir İslam tahayyül edilebilir mi? Onun için şöyle diyen Seyyid Hüseyin Nasr yerden asumana kadar haklı değil mi? “Tasavvufi neşveden yoksun bir İslam düşünemiyorum. İslam’ın, daha doğrusu İslam medeniyetinin içinden tasavvufu çıkardınız mı, geriye birkaç fakihin fıkhi içtihatlarından başka bir şey kalmaz.”
Ya koca İslam sanatını ve sanat tarihini tasavvufsuz düşünmek kabil mi? Mimari, hat, minyatür, taş işçiliği, el sanatlarının hemen tümünün altında tasavvufi öğreti saklıdır. Bunu bir nebze görmek için Nusret Çam’ın “İslam’da Sanat ve Sanat’ta İslam” isimli klasik eserine göz atmak kafi. İslam sanatının içinden tasavvufi derinliği ve deruniliği çıkarın, geriye bir hiç kalır sadece. Yazık ki batılılar bu hakikatin farkında olduğu kadar bizler farkında değiliz hala. Her kıymetimizi bozuk para misali harcamakta üzerimize kimse yok.
Modern zamanlardaki bütün ihtida hareketlerinin altında tasavvufun yer alması tesadüf olmasa gerek. Rene Guenon, Roger Garaudy, Necip Fazıl, Ayşe Şasa gibi simaların ihtida öykülerinin temelinde tasavvuftan başka bir şey yoktu. Ondandır ki çağdaş bir Türk sufi araştırmacısı Mahmut Erol Kılıç’ın şu tespitine katılmamak mümkün değil: “Bugüne kadar fıkıh, yani İmam Şafii, İmam Malik okuyarak Müslüman olan bir batılı yok. Ama Mevlana, Yunus, İbn-i Arabi okuyarak Müslüman olan çok batılı var.”
Her duyarlı zekanın bu nokta üzerinde teenni ile eğilmesi gerekir. Sufizm ile ateizm arasında görünmez ince bir çizgi var. Tasavvuf yol demek, yolda olmak demek, yordam demek, usul demek, adap demek, erkan demek, edep demek, haddini bilmek demek, takva demek, sabır demek, tevazu demek, güzel ahlak demek, tekebbürden ikrah etmek demek, seyr-ü suluk demek, nefis terbiyesi demek, hakiki mü’min olmak demek, hâsılı tasavvuf adam olmak demek.
“Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm.” Varoluşun anlamını bu sözden daha veciz anlatabilen başka bir kelam var mı? Ama sıkı durun size çok daha ehemmiyetli bir hakikati haber vereceğim. İslam’ın cihanşümul bir din hüviyetine kavuşması tasavvuf ve tarikatlar sayesinde olmuştur. Evet, Ali Şeriati’nin hocası Louis Massignon’nun bu hükmüne iştirak etmemek için tarihsel realiteye karşı kör ve sağır olmak gerekir ancak.
İslam’ın mesajı içinde mündemiç olan o evrensel özü alıp işleyen, ete kemiğe bürüyen, rafine eden ve bu sayede İslam’ı cazip bir aşk, sevgi ve neş’e mesajına dönüştürüp hassas kalpleri ona meftun eder hale getiren irfani tasavvuftan başka bir şey değildi. Fuzuli’nin, Baki’nin, Şeyh Galip’in, İkbal’in haymesinde tasavvuftan başka ne vardı ki? Klasik mûsikimizin iki büyük ustası Dede Efendi ve Itri’nın halis birer kalender-meşrep tasavvuf erbabı olduğunu kaçımız biliyoruz?
Sakın sade bir ‘tasavvuf güzellemesi’ yaptığımızı sanmayın, bizimkisi olanı olduğu gibi, yani neyse o olarak, anlam yüklemesi yapmadan tasvir etmek. Amma bütün bunlara rağmen bilhassa çağdaş dönemlerde tasavvufi bazı eylem ve söylemlerin Kur’an ve sahih Sünnet ışığında ciddi bir tadilata ve güncellenmeye ihtiyaç duyduğu izahtan vârestedir.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.