Nurettin HUYUT
Tefekkürüme manavın tezgâhı güzel bir manzara teşkil etmişti
Pencereden dışarıyı seyrediyordum. Konumum gereği çarpıcı ve güzel manzaralar görmem mümkün değildi. Şehrin kalabalık bir caddesinden geçiyorduk. O nedenle binalar vardı ayrıca bolca insanları görüyordum. Başka da bir şey göremiyordum. Birde her tarafta insanların asmış olduğu reklâm panoları.
Araç her durduğunda yeni insanlar biniyor, gideceği yere gelen insanlar da iniyordu. Yani, kısacası tefekkür etmek için fazlaca manzara yok gibiydi. Ülfet işte her zaman aynı şeyleri görünce sanki onlar üzerinden tefekkür yapılamazmış gibi.
Bir ara aracımız bir manavın önünde durdu. Karşımda müthiş bir manzara belirivermişti. Ben tefekkür edecek bir şey yok deyip hayıflanırken bu manzara adeta beni şok etmiş ve yanıldığımı ifade etmek istemişti.
Otobüs durakta yolcuları indirip bindirinceye kadar geçen süre içinde tezgâhta duran meyve ve sebze çeşitlerini saymaya başladım. Lüks bir semt olduğundan mevsim dışı meyvelerde bulunuyordu. O nedenle 50nin üzerinde çeşit saydım. Her biri tat alma dünyamızı mutlu edecek güzellikte ve tatlılıktaydı. Adeta kusursuzdu. Yaratıcı her şeyi en ince detaylarına kadar düşünmüş ona göre yaratmıştı. Tezgaha bu kadar dikkatle bakarken küçük bir ayrıntı dikkatimi çekmişti, burada fiyatlar uçuyordu. Diğer semtlere göre mübalağasız dört kat fazla idi. Nedeni, sanırım zengin bir semt olmasıydı. Semt sakinlerinin alım gücü hayli yüksek olduğundan en kaliteli mallar en uzak mesafelerden bulunup getirilmiş ona mukabil fiyatlar da hayli yüksek tutulmuştu.
Bu durum onları seyredip tefekkür etmeme mani değildi elbet. Bu güzel sanat eserlerini tefekkür ederken değişik fikirler kafama üşüştü. Bir ara bana ait bir bahçem olmasını arzu ettim. Sonra bu güzelim sebze ve meyvelerin asıllarının cennet bahçelerinde bolca yaratılmış olacağını hayal ettim. Bu durum yani, İlahi kudretin bu denli harika işler yapmış olduğunu görerek mutalaa etme fırsatını yakalamam içime bir huzur ve mutluluk vermişti.
Ben bunları düşünürken gayr-i ihtiyari gözlerim araç içindeki yolculara kaydı ve onlar üzerinde dolaşmaya başladı baktım yanı başımda bir genç elinde bir roman okuyor, hem de ayakta arkasını insanlara dönmüş bir vaziyette, o da benim gibi kendi dünyasında kaybolmuş gibi duruyor. O insanların yazdığı bir kitabı okurken ben de Kudret kaleminden çıkmış ve insanların okumasına sunulmuş Rabbani mektupları okumaya çalışıyormuşum.
Aslında çantamda bu mektupları en güzel şekilde okumayı öğretecek güzel bir kitap vardı. Onu çıkarıp okumak istedim ama ineceğim durağa yaklaştığımı fark ettim. En iyisi evde okur tefekkürüme kaldığım yerden devam ederim dedim. Kafamda bu ve buna benzer bir çok düşünce cirit atıyordu. Bir taraftan da gözüm o gençteydi. Onun haline gıpta etmedim desem yalan olur. Ne güzel kısa yolculuğu bile değerlendirebiliyordu. Ona karşı içimden geçen bu güzel duygular ona yönelmeme neden oldu. Elimdeki kitabı kitap okumayı bu kadar çok seven bu gence vermek istedim. Almayı kabul ederse çok güzel olacaktı. Ben nasılsa yenisini bulurdum.
Bu eser benden çok ona lazımdı. Çünkü ona Rabbani mektupların okunmasını öğretecekti öğretmesine ama nasıl verebilirdim? Birden kitap okumayı çok sevmesini vesile etmek aklıma geldi. Kendisine yaklaştım ve;
-"Sanırım kitap okumayı çok seviyorsun" deyip gülümsedim
-"Evet severim" diye cevap verince istediğim fırsatı yakalamıştım.
-"Madem çok seviyorsun, öyle ise ben de bu isteğine katkıda bulunayım. Sana güzel bir kitap hediye etmek istiyorum. Düşünce kitabı. İster misin?" dedim ve Küçük Sözler'i kendisine uzattım.
Aldı baktı önce üzerindeki yazıları okudu sonra açtı içine baktı. Ve ilk sayfadan başlayarak Bediüzzaman Said Nursinin biyografisini okumaya başladı birkaç cümle okuduktan sonra da sevmiş olacak ki, bana döndü tebessüm ederek.
-"Teşekkür ederim" dedi ve okumaya tekrar devam etti. Kendi kitabını kapatıp onu okumaya koyulmuştu. Bu arada benim ineceğim durağa da gelmiştik.
-"İyi akşamlar" deyip arabadan inmeye yöneldim. O da karşılık vermişti
-"İyi akşamlar"
İndikten sonra arkasından bakmakla yetindim. Hala o kitabı okuyordu. Bu kısa yolculuğumda hem tefekkür etme imkanı bulmuştum, hem de tefekkür etme istidadında olan ve düşünmeyi seven birine öncülük etme fırsatını yakalamıştım. O nedenle işyerinden eve belediye otobüsüyle gittiğimden memnundum. Kitap okumayı seven o genç kitabı bitirince bir zaman sonra o da manavın önünden geçerken sebze ve meyve çeşitlerini sayacaktır. Kim bilir?
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.