Dr. M. Rıza DERİNDAĞ
Tesbihat Bid’at mıdır? Kudsi kaynaklardaki yeri nedir?
Tesbihat Bid’at mıdır? Kudsi kaynaklardaki yeri nedir?
Filipinler’deki Müslümanlar arasında Vahhabilerin tesiri çok olmuştur. Bunda 1960’lı senelerde Suud’a din eğitimi için giden gençlerin ülkelerine dönüşte vahhabiliği getirmeleri ve Moro Müslümanlarının adetlerini bile ortadan kaldırmayı başarmalarının etkisi büyüktür. Binlercesiyle farklı ortamlarda beraber bulunduk. Çok garip ve bazen haddi aşan halleri trajı komik bir durum arzedebiliyor. Kendisini İmamı Azamla kıyaslayan ve İmamı Azamın hatta ilmini noksan görenlerle bile karşılaştım, her ne ise.
Geçenlerde çok kıymetli bir ağabeyim, yabancı talebelerle kaldığını ifade etmiş ve tesbihatın kaynakları hakkında sormuştu. Daha evvelki senelerde, hususan okuma kamplarımızda tesbihatı yeni öğrenen arkadaşlarımız bize bunun kaynaklarını sordukları için İngilizce bir makale hazırlamıştım. Abimize yazdığım mektubu ve tesbihat ile alakalı verdiğim cevabı Risale Haber okuyucularıyla da paylaşıyorum belki istifade edilir.
“Abi Allah rüyalarınızı hayra kalbettirsin, daima beraberiz, bizim gibi hakiki dostlara hakiki manada ayrılık yok, Cevdet abi ile de öyledir. Kendimi ayrılmış bilmiyorum. Hem Üstadımız başta olmak üzere Hulusi Ağabey ve Nurun Şehid Kahraman Ağabeyleri her vakit hizmetimizde bizimledirler diye, Mübarek Şehid Cevdet Ağabey de o mana ile muheyya olup bizimledir iman etmişim.
Tesbihat meselesine gelince; tabi tesbihata bid’a diyen safdiller olmuyor değil, bid'a konusu apayrı bir konudur. Ben bid’a konusunda sadece 1-2 ekleme yapıp tesbihat mevzuuna geçmek istiyorum.
1-Bid’a’nın ehl-i sünnet akidesi çerçevesinde en güzel tarifi yine Hz. Üstad’a aittir:"Ahkam-i ubudiyette yeni icadlar bid'attir. Bidatlar ise, elyevme ekmeltu lekum dinekum sırrına münafi olduğu için merduttur. Fakat tarikatte evrad ve ezkar ve meşrebler nevinden olsa ve asılları kitap ve sünnetten ahzedilmek şartıyla, ayrı ayrı tarzda, ayrı ayrı surette olmakla beraber, mukarrer usul olan esasat-ı sünnet-i seniyeye muhalefet ve tağyir etmemek şartıyla, bid’a değillerdir. Lakin, bir kısım ehl-i ilim, bunlardan bir kısmını bid’aya dahil edip, fakat "bid'ay-i hasene" namını vermiş."
(11.Lema 9.Nükte)
Yukarıdaki tarif üzerinde durmam gerekmez diye düşünüyorum, zira senin gibi fehmi âli, idraki ulvi ve feraseti engin bir Nur Talebesine tatvil-i kelam, haddi aşmak olacaktır. İkinci bir bahis geliyor hatıra, o da lihye meselesindeki cümleler, şöyle ki;"Eğer bir saç, hakiki olarak Lihye-i Saadetten olmazsa, madem zahir hale göre öyle telakki edilmiş ve o vesilelik vazifesini yapıyor ve hürmete ve teveccühe ve salavata vesile oluyor; kati senedle o saçın zatını teşhis ve tayin etmek lazım değildir. Yalnız, aksine delil olmasın, yeter. Çünkü telakkiyat-ı amme ve kabul-u ümmet, bir nevi hüccet hükmüne gecer. Bazı ehl-i takva, böyle işlerde, ya takva veya ihtiyat veya azimet noktasında ilişselerde hususi ilişirler. Bid’a da deseler, bid’a-yi hasene nevinde dahildir. Çünkü vesile-i Salavattır." (16.Lema'nın Hatimesi)
Bu cümlede izahtan vabestedir. Buna mebni telakkine had koymamak için, sadece bu bahisleri hatırlatmakla iktifa ediyorum. Sana sadece bu mevzuyla alakalı basit bir nükte arzedeyim; şöyle ki; Bid'a mevzuunu en çok serrişte edenler, Suud menşeli zihniyettir. Ne var ki pek çok yaşanan durum, onların düşüncelerinin zıddıdır. Misal, Resulullah döneminde 'Minare' denen mefhum var mıydı? Elbette yoktu ama şimdi Medine’nin on, Mekke’nin dokuz minaresinin banisi yine Suud’dur. Dolayısıyla bid’a mefhumuna bu nazarla bakmalı...
Risale-i Nur’daki bid’a tarifi ve kısa bir ek bilgiyi bu şekilde ele alıp Hz.Üstad’ın bu konudaki içtihadını ifade ettikten sonra (yukarıdaki paragraflarda, Celcelutiye bahislerinde geçen bazı hükümlere atfen Hz.Üstad’ın tecdidi kanaatini görüyoruz.) şimdi mevzumuza dönelim. Öncelikle Hz.Üstad’ın tesbihat hususunda en ehemmiyet verdiği kısım, 33’er tesbih, tahmid, tekbir ve tehlil kısmıdır. Bununla ilgili Kastamonu 103’teki mektup, bu ehemmiyeti ön plana çıkarır. Mektubun tamamını bu gözle okumanı tavsiyeyle beraber esas cümleleri şunlardır:"Namazdan sonraki tesbihatlar, Tarikat-ı Muhammediyedir (ASM) ve velayet-i Ahmediyenin (ASM) bir evradıdır. O noktadan ehemmiyeti büyüktür. Sonra, bu kelimenin hakikati böyle inkişaf etti: Nasıl ki, Risalete inkilab eden Velayet-i Ahmediye (ASM) bütün velayetlerin fevkindedir. Öyle de, o velayetin tarikatı ve o velayet-i kübranın evrad-ı mahsusası olan namazdan sonraki tesbihat, o derece sair tarikatların ve evradların fevkindedir. Bu sır dahi şöyle inkişaf etti: ilh…"
Şimdi aşağıda ifade edeceğim kaynaklar, Kudsi Kaynaklardan alınmadır. Abdulkadir Badıllı Abi, Kudsi Kaynaklarda (K.K'da) 10 sayfadan fazla bir bölümü, "Üstadın hususi evrad, ezkar ve tesbihatı" diye ayırmış, kısımlara bölerek kaynakça vermiştir. Bu 10 küsür sayfanın tamamını buraya yazmam herhalde abes olur. Ancak başlıklarıyla bazı hususları, sualine cevap olacak şekilde arzetmeyi lezzetli bir vazife ve şeref bildiğimden nahu Bismillah diyorum:
Hatırlatma; Sen zaten kaynaklarda geçtiğini ifade etmişsin, Kudsi Kaynaklarda bunların umumu detay-detay var zaten. Buna binaen bende "mevzunun sürekli hale gelmesi ve bunun bir cemaat halinde tatbikinin bid’at olup olmayacağı" hususundaki bazı kaynakları (hepsini yazmak bile sayfalar tutar, hem çoğu Arabi olduğundan numune ve esahh olanları seçip) nakledeceğim. Bundan sonraki tüm ifadeler K.K sh 907-917arasındaki bölümden alınmadır.
Badıllı Abi, konuyla ilgili 11 maddeye geçmeden evvel K.K. sh 858’de şöyle bir açıklama yapmış: "Hz.Üstadın namaz tesbihatı hususundaki 'tarikat-i Muhammediye' hükmü, hadislerin asıllarına dayandığı gibi son derece mutabık, hak ve doğrudur. Zira hadis kitaplarını mütalaa etmiş olanların malumlarıdır ki Resul-i Ekrem(ASM) namazların arkasında yapılan Tesbih-tahmid-tekbir-tehlilleri sair umumi meseleler ve ibadetler gibi umuma teşmil suretiyle değil, belki hususi bazı zatlara ve hususi şekilde talim edip ders vermiş. Bunlardan da ekseriya kadınlara daha çok teveccüh eden tarafı vardır. Tevatür derecesinde meşhur olarak bu tesbihatları birçok insanlara hususi şekilde ders verdiği halde, Şeriatta bu hususilik nazara alındığı için, umum hakkında mustehap makamında sayılmıştır."
Şimdi ele alınan maddeleri tek tek arz ediyorum;
1-5 vakit namazlardan sonra, 33’er defa okunması sünnet olan tesbih-tahmid-tekbir-tehlili hiç terketmeden okuması:
Hadisin zabıt şekli: Zeyd binSabit(RA) buyuruyor; "Biz Resulullah tarafından, tüm namazların arkasında tesbih-tahmid-tekbir-tehlil çekmemizle emrolunduk."
(Kaynaklar: Musned-i Ahmed Ibn-iHanbel 5/184 ve 190.. Mustedrekul-Hakim 1/253.. Nesai 1/198.)
(Benzer hadisler Buhari ve Muslim’de de geçmektedir, Badıllı Abi bu konuda kesretli Kaynaklar vermiş, kısa kestim)
2-Sabah-akşam namazlarından sonra, onar kere lailahe illallahu vahdehu.. ve ilayhil masir
(Kaynaklar: Buhari 1/214.. Ibn-i Hibban 1/272.. Tirmizi 189, 197, 385.)
3-Sabah-akşam namazlarından sonra, 7’şer kez Allahumme Ecirna minennar demesi ve elleri ters çevirmesi.
(Kaynaklar: Mecmauz-Zevaid/Ibn-i Hacer 10/168.. Elfethul-Kebir/Suyuti 2/357)
4-Sabah-akşam namazları tesbihatının arkasında Haşir suresinin ahirini okuması.
(Kaynaklar: Musned-i Ahmed 5/26.. Tirmizi hadis no: 2923.. Beyhaki 5/441 ve 444.)
5-6- Subhaneke Ya Allah ve Ya Cemilu ya Allah dualari.
(Kaynak: Bu dualar, belli-başlı mütedavil hadis kitablarında geçmemekle beraber, Cevşen gibi Sırlı ve hususi hadislerden olup, Sadat-i Ehl-i Beyt ile bazı evliyalar arasında intikal edegelmiş ve böylece bazı mübarek zatlar tarafından elden ele hususi şekilde kaydedilmiştir. Bk. Mecmuatul-Ahzab/Gumushanevi 2/333 ve 1/211.)
7- Öğle namazı tesbihatından sonra Sure-i Fethin ahiri olan lekad sadekallahu ayetlerini okuması.
(Kaynaklar: Buhari 6/43.. Muvatta/Imam-i Malik sh.203.. Tirmizi 5/385.. Musned-i Ahmed 1/31.. Beyhaki 5/419 ve 420)
8- İkindiden sonra Amme suresi okuması.
(Kaynaklar: Ruhul-Beyan/Birusevi 10/313 Kesful-Esrar Ibn-i Hacerden naklen.)
9- Yatsıdan sonra amenerresulu okuması.
(Kaynaklar: Beyhaki 5/335 ve 352.. Riyazus-Salihin/Nevevi sh.408)
10- Beş vakit namazın hususi tesbihatindan olan allahumme sallı ala seyyıdına muhammedın ve ala seyıdına muhammedın, bıadedı kullı daın ve devaın ilh.
Bu salavat ve bilumum ve her nevi umum salavatlar (namaz tahiyyatında okunan Salli-barik salavatı hariç) hakkında hadis rivayeti diye birşey yoktur. Çünkü tahiyyattaki salavatlardan başka diğer tüm salavatlar, Resulullah (ASM)’in vefatından sonra, büyük aktab ve müçtehid ulema-i ümmet tarafından tanzim ve tertib edilmişlerdir. Gerçi mücerred salavatın fazileti hakkında pek çok hadis vardır, hatta Allame Kadi Iyaz, 'Essalatu Alan-Nebiy' isimli bu hususta müstakil bir risale neşretmiştir... Alem-i İslamın her tarafında, bu salavat adeta ümmetin umumi telakkisinin kabulüne mazhar olmuş bir keyfiyeti vardır... Bu salavatın külli fazileti ve pek çok kıymetdarlığı hakkında Üstad Bediüzzaman’ın şu gelecek sözü kafi ölçüdür: "Namaz Tesbihatının ahirinde, Şafiilerce gayet müstamel ve meşhur bir salavat olan..."
11- Beş vakit namazların selamından sonra Salaten Tuncina okunması.
Bu salavatında üstteki salavat gibi hadislerde mehazlerini göstermek diye birşey yoktur. Hz.Üstad bu salavat için: "Meşhur-u alem ve gayet mücerreb ve umum aktabların mergubu bir salavat-ı şerifedir" demektedir.
Badıllı Ağabeyin sözü burada bitti.
Netice; Salavat ve İsmi Azam duaları haricindeki kısa-uzun umum tesbihatımız, Sünnette mevcuttur. Bid’a denmesi na-mümkündür. Maamafih zaten aslı sünnette olması bid’a olmamasına kafidir.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.