Tohumlar Allah'ın terbiyesi altındadır

Tohumlar Allah'ın terbiyesi altındadır

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

İ’lem eyyühe’l-aziz!

Çekirdek ağaç olmazdan evvel,
yumurta kuş olmazdan evvel,
habbe başak vermezden evvel binlerce imkân ve ihtimaller içerisinde ve binlerce suret ve şekillere girmek kabiliyetinde iken, o eğri büğrü ihtimaller, yollar içinden çekilip doğru ve müstakim müntic bir şekle, bir vaziyete sevk edilmelerinden anlaşılır ki, o tohumlar, evvelce de Allâmü’l-Guyûbun terbiye, tedvir, tedbiri altında imişler.

Sanki o tohumların herbirisi,
kudret kitaplarından istinsah edilmiş küçük bir tezkeredir.
Yahut bir fihristedir, ilm-i ezelîden alınmıştır.
Yahut kader kitaplarından yazılmış bazı düsturlardır. (Mesnevi-i Nuriye, Şule)

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLÜK:
âlet : araç, vasıta
Allâmü’l-Guyûb : gayb âlemini ve bütün gizlilikleri bilen Allah
bilhassa : özellikle
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
esbab-ı zahiriye : görünen sebepler
eşcar : ağaçlar
fihriste : içindekiler listesi; bir eserin içindekiler bölümü
gaflet : ahiretten ve Allah’ın bildirdiği şeylerden habersiz davranma
habbe : dane, tohum
hâdim : hizmetçi, hizmet eden
hayvanât : hayvanlar, canlılar
hevâ : faydasız ve gelip geçici arzular; Allah’ın ihsan ettiği şeyleri nefsin istek ve arzuları yolunda kullanma
i’lem eyyühe’l-aziz : ey aziz kadreşim bil ki!
ihtiyacî : ihtiyaçtan kaynaklanan
illâ : ancak, aksi hâlde
ilm-i ezelî : Allah’ın herşeyi ve bütün zamanları kuşatan sonsuz ilmi
istidad : kabiliyet, yetenek
istidadî : kabiliyetten kaynaklanan
istinsah : nüshasını çıkarma, çoğaltma, kopyalama
itiraz : kabul etmediğini belirtme, karşı çıkma
kabiliyet : yetenek; alıp kabul etme yeteneği
kader : Allah’ın meydana gelecek hadiseleri olmadan önce bilmesi, takdir etmesi, plânlaması
Kâfir : Allah’ı veya Allah’ın kesin olarak bildirdiği şeylerden birini inkâr eden kimse
kavlî : sözlü olarak
kudret : güç ve iktidar
lisan : dil
lisan-ı ihtiyaç : ihtiyaç dili
lisan-ı istidat : kabiliyet dili
mânâ-yı harfî : harf gibi; birşeyin kendisini değil de san’atkârını, ustasını, sahibini bildirip tanıtan mânâsı
mânâ-yı ismî : isim gibi; birşeyin bizzat kendisine bakan ve kendisini tanıtan mânâsı
muhalif : aykırı, zıt
muvafık : uygun
mü’min : iman eden, Allah’a ve Onun gönderdiği şeylere inanan
müntic : netice veren, faydalı
Müsebbibü’l-Esbab : bütün sebepleri ve sebeplerin neticesini yaratan Allah
müstakil : bağımsız, başlı başına
müstakim : istikametli, dosdoğru
nebâtat : bitkiler
sadâ : ses
savt : ses
sevk edilmek : gönderilmek
suret : biçim
şe’n : hal, durum, keyfiyet
tahavvül : değişim, başkalaşma
tedbir : idare etme, ihtiyacını karşılama
tedvir : döndürme, idare etme
tekemmül : mükemmelleşme, olgunlaşma
tesbih etmek : Allah’ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına lâyık ifadelerle anma
tevcih etmek : yöneltmek
tezkere : belge
vaz etmek : koymak, yerleştirmek
vaziyet : durum, hâl