Ahmet Nebil SOYER
Türk Edebiyatında Deneme
İki baskı yapmış Türk Edebiyatında Deneme kitabımı, öğrenciye okutmaya çabaladım. Iğdır üniversitesinde ne kadar zorlandığımı anlatamam. İlim hevesi, öğrenme hevesi diye bir şey yok, eğer hocalar bu garip öğrencileri politize etmeseler, eğitim olabilir ama hocalar çiftlik idare eder gibi bütün inekleri biz sağacağız derse orada ilim olmaz. İlim satış ofisi… Diyarbakır’da da böyleydi, Isparta’da da, Iğdır da da farketmez. Bütün ideolojik grupların felsefesi “suya sabuna dokunma.” Bütün dert parada. “Para mabud bankalar mabed“ demiş A.Hamit, ta yüz yıl önce. Böyle giderse bu ülkenin sonu iyi değil. Diyarbakır, Isparta ve Iğdır’da gördüğüm kehanet değil. Bu kadar endişesiz bir toplum ve akademik kalabalık… Hamiyeti diniye yok, milliyesi hiç yok. Bediüzzaman “Kabili iltiyam olmayacak bir inşikak çıkacak” diyor. Çok doğru bir tesbit, şer istediği gibi toplumu örgütlüyor, yurtlar, okullar, sinsi toplantılar. Bunun karşısında hakkın sesi yok. Müphem bir toplum, idealsiz bir gelecek bakalım ne olacak?
Bu kitaptan gayemiz, bir normal entelektüel için, bu topraklarda yaşayan insanların bu toprakların kültürel, dini, sanata dönük değerlerini şöyle kuşbakışı da olsa bilmektir. Kitapta seçilen denemeler, bizim yaşadığımız toplumun öteden beri yerleşmiş kişileri kültürel temaları ve bahisleridir. Otuz yedi denemenin yer aldığı kitaptaki bütün denemeleri ülkenin en uzman denemecileri kaleme almıştır.
Kitapta Mevlana, Şems, Yunus Emre, Cahit Sıtkı, Orhan Veli Kanık, Ahmet Kutsi Tecer, Sait Faik, Tanpınar, Mehmet Akif, Yahya Kemal, Hilmi Yavuz, Aşık Veysel gibi şahısların edebi ve kültürel hüviyetleri bir denemenin kaldırabileceği şekilde anlatılmış.
Okumak bir sorun olarak alınmış. Sanat ve edebiyatın beyni olan bir fiil. Sonra sanat-ı tahrir anlatılmış, yazma sanatı. Tahsin Yücel yeniden okumayı yazmış. Murat Belge çeşitli açılardan roman kişisini kaleme almış. Tanpınar’ın şiirinin öne çıkan temaları anlatılmış. Durmuş Saat, Bergson, İnci Enginün kütüphanelerin neden lazım olduğunu, kitapların neye lazım olduğunu anlatmış.
Kültür sorunları ele alınmış. Cemil Meriç Kültür ve Emperyalizm‘i anlatmış. Tanpınar İnsan ve Ötesi’ni yazmış. Attila İlhan Tanzimattan Beri Her Yenilik Bir Taklid’dir gibi bir konuyu irdelemiş. Vehlhasıl 37 deneme çok yönlü olarak bir öğrenciye hatta üniversite hocasına gerekli ön bilgileri bakmayı ve görmeyi örgütlüyor.
Kitabın ilk 25 sahifesi Türk Edebiyatında Deneme başlıklı, özgün ve orijinal bir yazı. Daha sonra 60 deneme kitabı ve buna paralel kaynaklar kaydedilmiş. Kitap orijinal hatta uluslararası niteliklidir, çünkü bu tür bir deneme kitabı yazılmamıştır. Altmışa yakın denemeci ve deneme kitapları taranmış en mübrem konular ve bahisler kitaba alınmıştır.
Kitabın ilk denemesi Asaf Halet Çelebi gibi bir devin yazdığı Mevlana’nın Edebi Hüviyeti adını taşıyor. ”Mevlana zamanının büyük bir alimi olan babası Bahaeddin Veled tarafından ihtimamla okutulmuş, hatta buna babasının dostları ve bildikleri de iştirak ettikleri için esasen fıtratında mevcut olan Deha’sının da yardımıyla bilgisi ile beraber sanat kültürü de pek çabuk gelişmişti. Mevlana‘da alimle beraber sanat ve kültür karakteri de vardı.”
Asaf Halet ondaki karma sanatçı kişiliğini anlatır. “Ne de olsa onun evvelce almış olduğu ilim terbiyesi ilk planda derhal göze çarpıyor, kendisi ile zuhur eden bu bedii ve yepyeni tasavvuf cereyanında ilmi kifayeti derhal belli ediyordu. O tam bir mütefekkir sanatkardan başka bir şey değildi. Hayalinin genişliği ve zenginliği, hislerinin coşkunluğu, tabiat tasvirlerindeki inceliği, kudreti bilgisi ve samimiyeti onun bütün bariz vasıflarını teşkil ediyordu. Herşeyden evvel kendisinde tefekkürle hissin yüksek bir imtizacı farkediliyordu.“
Dilindeki harikalığı anlatır. “Şimşekler çaktıran bir dille konuşmasını biliyor, düşüncesinde bazan Hint sanatını düşündüren girift ve harikulade bir bolluk ve şiddetle fışkıran muhteşem hayaller kaplıyordu. Esasen 12. asırda Şark dünyasında mistik bir şiir büyük bir inkişafa nail olmuştu. Mevlana gibi derin ve vecidli bir insanın elinde ise belki en mütekamil şeklini almış bulunuyordu.“
Şems ile tanışmasının ona kazandırdıklarını anlatır. “Kendini büsbütün şiir, musiki ve vecd dolu bir hayata kaptırması bundan sonra Tebrizli Şems ile tanışmasına müteakip olmuştu. Artık Mevlana yalnız hal (extase) içinde yaşayan hakiki mistiklerden olmuş mutlak tefekkürü ancak kelime ve hayalin üstünde görüyor ve ona yükselmeğe çalışıyordu.“
Tahsilinden bahseder. “Ben ne kadar müddet ilim tahsil ettim, ne kadar güçlükler çektim. Sebebi ne idi? Fazıl ve muhakkiklere ilmi bahisler arzetmek için.“
Bir başka dil ister Allah’tan. ”Ya Rabbi bu dilden başka bana ruhani bir dil ver. Birliğine ulaşmak için geçtiğim yollarda ayaklarıma bağ olan beşeri düşüncelerim gevşesin de kendimden daha yükseklere erişeyim. Ezeli varlığının kudsi sıfatlarını söze ihtiyaç kalmadan gönlümün içinde söyleyeyim.“
Asaf Halet de onun bu isteğini yorumlar. ”Şüphe yok ki bütün akli ve nakli ilimleri tahsil etmiş, uzun müddet müderrislik yapmış bir insan için tekrar kelime ve hayali aşarak baki olana erişmeyi istemek en büyük ve yüksek bir cehiddi. Bu hayaliyle onu bu şekilde hiçbir cehit sarfetmesine esasen imkan olmayan yarı umumi mutasavvıflarla bir saymaya imkan yoktur. Onun en bariz haldeki ümmileşme densisntruction iddiasında bile yine babasından ve diğer hocalarından aldığı kuvvetli tahsilin ve ince felsefi düşünce ve istidadının büyük rolü vardı. Zaten o tasavvufu ahlaki bir telkin vasıtası gibi kullanmak yani deruni ve ferdi hayatından cemiyete dönmek istediğini bunun için de tekrar kelimeler ve hayallere başvurmak zorunda kaldığını itiraf etmektedir.”
Şiirlerini yorumlar Asaf Halet. “Ruh ve eda bakımından yalnız samimi olmakla kalmayacak kadar güzel hatta baş döndürücüdürler.”
Şiiri yüceltir. “Madem ki yüz asırda bir yetişen Attar gibi bir zat şair olmuştur, o halde kendisi için de şiir söylemek şerefli bir şeydir. Sadi de dahil olduğu halde fasih İran şairleri onun şiddetli hayranlığını duymuşlardı. Eflaki’nin anlattığına göre Şiraz meliki Şemsüddin’in Sadi’ye yazdığı bir mektupta “Acaip manalar dolu bir gazel gönder kimin olursa olsun ancak ruhumun gıdası olabilsin“ diye reca etmesi üzerine Sadi Mevlana’nın yeni bir gazelini gönderiyor. “Sağdan soldan her nefeste aşk avazı yetişiyor. O halde bizim feleğin üstüne çıkıp seyretmek isteyişimiz kimin içindir“ diye başlayan bu gazeli tamamiyle yazdıktan sonra Anadolu’da zuhur eden bir zatın gizli nefhalalarındandır, bundan güzel bir söz söylenilmemiştir ve söylenilmeyecek. Ben bu büyük zatın ziyaretine Anadolu’ya giderek onun mübarek ayaklarının tozuna yüzümü sürmek istiyorum” diye yazmıştı. Hakikaten Sadi Miladi 1258’de Konya’ya kadar gidip Mevlana ile görüşmüştü.
“Mevlana daima aynı kuvvetle hiç kimseye tamamiyle benzemesine imkan olmayan ve daima şahsiyetini dehasını muhafaza eden, bir dahi şair olarak kalacaktır.“ (İstanbul, Ocak 1955)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.