Mehmet Ali ERDEM
Tuzaktan kaçarken başka tuzağa düşmek!
Bilgi bazen gerçeği görmemize engel teşkil eder, bazen de bizi sınırlandırır. Bazen de tuzağa düşmeyelim derken, bir tuzaktan korunmak isterken / ona yoğunlaşmışken, bizim için bir üst perdeden özenle hazırlanmış başka bir tuzağa düşebiliriz.
Bilgi yanıltabilir
Bazı ayların daha kısa bazı ayların ise daha uzun olmasından oluşturulan 28 Şubat sorusu:
Soru: Yılın kaç ayında 28 gün vardır?
Cevap: Şubatın 28-29 çekiyor bilgisi bizi hemen “sadece Şubat’ta, bir ayda vardır” cevabına götürür.
Oysa yılın 12 ayında da 28 gün vardır.
Bilgi sınırlandırabilir
Bir baba-oğul arabalarıyla giderken başka bir araçla çarpışırlar ve trafik kazasında baba ölür, oğlu ağır yaralanır.
Çocuğu ambulansla hastaneye kaldırırlar ve hemen ameliyathaneye alırlar.
Ameliyatı yapacak doktor içeriye girer ama çocuğun yüzünü görür görmez eli-ayağı titremeye başlar ve yere düşmek üzereyken haykırır:
“Bu benim oğlum, ben onu ameliyat edemem!”
Soru: Babası kazada ölmüştü, bu durum nasıl olur?”
…
Dedesi, üvey babası gibi cevaplar gelir de, annelerin bile aklına “doktor annesidir” cevabı gelmez.
Niye? Çünkü baba kazada ölmüştür ya, sanki evladına oğlum diyebilecek sadece babadır algısı oluşturulmuştur. Bu algıya anneler dahi düşer…
Yanlışı bilmek doğruyu bilmek demek değildir!
Yeni doğan zenci bir çocuğun elleri ne renk olur?
Siyah…
Kolları?
Siyah…
Yüzü?
Siyah…
Ya dişleri ne renk olur???
Diş siyah olmaz tabii ki diye düşünüp beyaz cevabı verilir hemen.
Oysa yeni doğan çocuğun dişleri olmaz…
Şartlanmışlık/ Yeni Şartlara uyum sağlayamamak/ Veri setini yenileyememek
Bir dilsiz bakkala gittiğinde tarak istediğini nasıl anlatır?
Elini başına götürür, tarakla tarıyormuş gibi yaparak istediğini anlatır.
Ya bir kör bakkala gittiğinde diş fırçası istediğini nasıl anlatır?
Bir önceki sorudan da yöntem öğrendik ya; eliyle dişlerini fırçalıyormuş gibi yapıp diş fırçası istediğini anlatır.
Oysa âmâ bir insanın diş fırçasını isterken eliyle tarife ihtiyacı yoktur. Diliyle söyleyerek isteyebilir.
Kelimelere yüklenen manayı atlamak
Bir insan diyor ki ”hiç ummazken sana denk gelmek ne güzel. Bu tesadüfü, bizlerce planlanmamış bu karşılaşmayı yaradan Rabbime şükürler olsun”.
Bir diğeri de diyor ki “ne güzel tevafuk etti, kaçarken denk geldi, yakaladık ördeği, şimdi bütün tüylerini yolacağız. Hamdolsun”.
Evet, kelimelerden ziyade onlara yüklediğimiz anlamlar ve onları nerede ve nasıl kullandığımız daha önemlidir.
Kelimeler manaların elbiseleridir; zarf da önemlidir ama asıl öznenin mazruf olduğunu hep akılda tutmalıyız.
Kelimelere takılıp kalmak manayı atlamak da bir saplantıdır.
Geçmişteki başarı ya da başarısızlıklara; zulüm ya da iyiliklere takılıp kalmak da saplantıdır.
Bugünü sadece dün ile değerlendirir ve analiz edersek yarını kaybedebiliriz.
Her durum yenidir, yeniden ele alınmayı hak eder. Geçmiş tecrübelerimiz yolumuzu aydınlatmalı ama yolumuzu kesmemelidir.
Her kuşağın sınavının öncekilerine benzer tarafları olduğu gibi mutlaka farklı yanları da vardır.
Bu yüzden benzerler arasındaki farklılıkları, farklılar arasındaki benzerlikleri görmek gerekir.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.