Üç vazife Mehdi ve cemaatinde toplanabilir

Üç vazife Mehdi ve cemaatinde toplanabilir

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

Aziz, sadık, muhterem kardeşimiz Hoca Haşmet,

Senin, müceddid hakkındaki mektubunu hayretle okuduk ve Üstadımıza da söyledik. Üstadımız diyor ki:

“Evet, bu zaman hem iman ve din için, hem hayat-ı içtimaî ve şeriat için, hem hukuk-u âmme ve siyaset-i İslâmiye için gayet ehemmiyetli birer müceddid ister. Fakat en ehemmiyetlisi, hakaik-i imaniyeyi muhafaza noktasında tecdid vazifesi, en mukaddes ve en büyüğüdür. Şeriat ve hayat-ı içtimaiye ve siyasiye daireleri ona nispeten ikinci, üçüncü, dördüncü derecede kalıyor. Rivâyât-ı hadisiyede, tecdid-i din hakkında ziyade ehemmiyet ise, imanî hakaikteki tecdid itibarıyladır. Fakat efkâr-ı âmmede, hayatperest insanların nazarında zâhiren geniş ve hâkimiyet noktasında cazibedar olan hayat-ı içtimaiye-i İslâmiye ve siyaset-i diniye cihetleri daha ziyade ehemmiyetli göründüğü için, o adese ile, o nokta-i nazardan bakıyorlar, mânâ veriyorlar.

“Hem bu üç vezâifi birden bir şahısta, yahut cemaatte bu zamanda bulunması ve mükemmel olması ve birbirini cerh etmemesi pek uzak, âdetâ kabil görülmüyor. Âhirzamanda, Âl-i Beyt-i Nebevînin (a.s.m.) cemaat-i nuraniyesini temsil eden Hazret-i Mehdîde ve cemaatindeki şahs-ı mânevide ancak içtima edebilir. Bu asırda, Cenâb-ı Hakka hadsiz şükür olsun ki, Risale-i Nur’un hakikatine ve şakirtlerinin şahs-ı manevîsine, hakaik-i imaniye muhafazasında tecdid vazifesini yaptırmış; yirmi seneden beri o vazife-i kudsiyede tesirli ve fatihâne neşriyle gayet dehşetli ve kuvvetli zındıka ve dalâlet hücumuna karşı tam mukabele edip, yüz binler ehl-i imanın imanlarını kurtardığını kırk binler adam şehadet eder.

“Amma, benim gibi âciz ve zaif bir biçarenin, böyle binler derece haddimden fazla bir yükü yüklemek tarzında şahsı, medâr-ı nazar etmemeli” diyor. Ve size selâm ediyor. Biz de zâtınıza ve oradaki Risale-i Nur’la alâkadar olanlara selâm ediyoruz. (Kastamonu Lâhikası, 117)

Risale-i Nur şakirtlerinden
Emin, Feyzi, Kâmil

SÖZLÜK:
âyât : âyetler, deliller
aziz : çok değerli, izzetli, saygın
beyan : açıklama, izah
ehemmiyet : önem
hayat-ı içtimaî : sosyal hayat
hemze : harekeli eli harfi
hukuk-u âmme : kamu hakları
hüsn-ü zan : güzel zanda bulunma
medde : uzatma işareti; hemzenin uzun okunacağını gösteren işaret
Muharrem : Hicrî yılının birinci ayı
muhterem : hürmete lâyık, saygıdeğer
mukaddemât : önsözler, başlangıçlar
müceddid : yenileyen, yenileyici; Hadîs-i Sahihle bildirilen, her yüzyılda bir dinî hakikatleri devrin ihtiyacına göre ders vermek üzere gönderilen büyük âlim ve Hz. Peygamber’in (a.s.m.) vârisi olan zât
münasebet : bağlantı, ilişki
sadık : içten bağlı, doğru, dürüst
siyaset-i İslâmiye : İslâm siyaseti, idaresi
şeriat : Allah tarafından bildirilen hükümler, Kur’ân ve sünnet
tadil : düzeltme
tekemmül : ilerleme
tenvin : Arapça’da kelimenin sonuna iki üstün (en), iki esre (in), iki ötre (ün) gelmesi hali
tevafuk etme : denk gelme
tevafuk : denk gelme
vakf : Arapça bir kelimenin sonunu harekesiz okuyarak durma
yekûn : bütün, toplam
ziyade : çok, fazla
âciz : güçsüz, elinden bir şey gelmeyen
adese : mercek
âhirzaman : dünya hayatının kıyamete yakın son devresi
alâkadar : alakalı, ilgili
Âl-i Beyt-i Nebevî : Peygamberimizin (a.s.m.) âilesi ve onun soyundan gelenler
biçare : çaresiz
cazibedar : cazibeli, çekici
cemaat : topluluk, toplum
cemaat-i nûrâniye : nurlu, nurânî cemaat
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
cerh : yaralama
cihet : yön, taraf
dalâlet : hak yoldan sapkınlık
dehşetli : korkunç, ürkütücü
efkâr-ı âmme : genel düşünce, kamuoyu
ehemmiyet : önem
ehl-i iman : Allah’a inanan
fatihâne : fethederek, açarak
hadsiz : sonsuz, sınırsız
hakaik : hakikatler, gerçekler
hakaik-i imaniye : iman hakikatleri, gerçekleri
hâkimiyet : egemenlik, hükümranlık
hayat-ı içtimaiye ve siyasiye : siyasî ve sosyal hayat
hayat-ı içtimaiye-i İslâmiye : İslâmın sosyal hayatı
hayatperest : hayata aşırı düşkün olan
içtima : toplanma, bir araya gelme
itibarıyla : özelliğiyle
kabil : mümkün, olabilir
medar-ı nazar : bakışları üzerinde toplayan
mukabele : karşılık verme
mukaddes : her türlü çirkinlikten ve eksiklikten arınmış, kutsal
müceddid : yenileyen, yenileyici; Hadîs-i Sahihle bildirilen, her yüzyılda bir dinî hakikatleri devrin ihtiyacına göre ders vermek üzere gönderilen büyük âlim ve Hz. Peygamber’in (a.s.m.) vârisi olan zât
nazar : bakış, görüş
neşir : yayma
nisbeten : kıyasla, oranla
nokta-i nazar : bakış noktası, görüş açısı
rivâyât-ı hadisiye : Peygamberimizden rivâyet edilen hadisler
siyaset-i diniye : dinî siyaset
şahs-ı mânevî : belli bir kişi olmayıp bir topluluktan meydana gelen mânevî kişi, topluluk; tüzel kişilik
şakirt : talebe, öğrenci
şehadet : şahidlik, tanıklık
şeriat : Allah tarafından bildirilen hükümler, Kur’ân ve sünnet
şükür : nimetlere karşı memnunluk gösterme, Allah’a teşekkür etme
tecdid : yenileme
tecdid-i din : dinin yenilenmesi, yeniden yorumlanması
temsil : birinin veya bir topluluğun adına davranma
vazife-i kudsiye : kutsal vazife
vezâif : vazifeler, görevler
zâhiren : görünüşte
zındıka : dinsizlik, inançsızlık
ziyade : çok, fazla