UFO yok ama uzayda yalnız değiliz
Prof. Dr. Osman Demircan, ''Ufo görüldüğü'' iddialarının gerçekle ilgisinin olmadığını belirterek, ''Ufo diye bir şey yok, ancak bu, evrende yalnız olduğumuz anlamına gelmiyor' dedi
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi ÇOMÜ Ulupınar Gözlemevi Müdürü Prof. Dr. Demircan, ''ufo''nun kanıtı bulunmayan bir durum olduğunu belirtti.
''Ufo görüldü'' yönündeki iddiaları ortaya atanların gündem maddesi yaratma çabası içinde bulunduklarını savunan Prof. Dr. Demircan, ''Bu kişiler ya gazetelerin ve televizyonların tirajlarını artırıp prim yapmaya çalışıyorlar, ya da bazı kuruluşlarda çalışan insanları kandırıp onların paralarını alıyorlar'' diye konuştu.
Ufoların düşünüldüğü anlamda olmadığını kaydeden Demircan, şöyle konuştu:
''Ufo diye bir şey kesinlikle yok, ancak bu, evrende ve uzayda 'yalnız' olduğumuz anlamına gelmiyor. Başka yerlerde de yaşam alanları olabilir, fiziksel yaşam aynı olabilir. Ancak bırakın ulaşımı o kadar uzak bir alanla haberleşmek bile mümkün değil. Gökyüzünü sürekli tarayan gözlem evleri var. Her saatte bir tekrar tararlar, tekrar incelerler. (Yeni bir şey, bulgu, cisim var mı?) diye sürekli tarıyorlar. Bunlar arşivlerde, dijital arşivlerde mevcut. Görmek isteyenler, arşiv sitelerine girip inceleme yapabilir. Bilim adamları 'ufo' diye bir şey görmüyor. Çünkü öyle bir şey yok. 'Ufo gördük, ufo var' diyenler ve tekrar tekrar gündeme getirenler bu alanla hiçbir bilgisi olmayan kişiler. Optik bilmiyorlar, matematik bilmiyorlar, fizik ve kimya bilmiyorlar, fotoğrafçılıktan hiç anlamıyorlar. Kısacası bu konularla kendilerini ve birilerini kandırmaya çalışıyorlar.''
Prof. Dr. Osman Demircan, bir sokak lambasını odak dışı bırakarak, 'flu' bir görüntü ya da fotoğraf çekip adına ''ufo'' dendiğini savunan Demircan, ''Bunlar basit hareketler, biraz kamera bilgisi olan kişi, görüntüyle oynayabilir. Basit bir sokak lambasını ya da ışıksal nesneyi insanlara 'ufo gördük, işte ufo' diye yutturmaya çalışıyor. İş ticari boyutta olduğu için yıllardır filmlere bile konu oluyor'' şeklinde konuştu. (Haber7)
Bediüzzaman Said Nursi'ye göre uzayda yaşam
Bediüzzaman Said Nursi, Sözler adlı eserinin 15. Söz'ünde uzayın yapısına uygun hayatların bulunduğunu belirtiyor.
Uzayın sakinlerini "melâike ve ruhâniyât" olarak isimlendiren Bediüzzaman, ilgili eserinde uzaydaki yaşamla ilgili şu bilgileri vermektedir:
Hakikat ve hikmet ister ki, zemin gibi, semâvâtın da (gökyüzü) kendine münâsip sekeneleri (sakinleri, oturanları) bulunsun. Lisân-ı şer'îde (dinî literatür) o ecnâs-ı muhtelifeye (çeşitli cinsler, türler) "melâike ve ruhâniyât" tesmiye edilir (isimlendirilir).
Evet, hakikat öyle iktizâ eder. Zîrâ, zemin, küçüklüğü ve hakaretiyle (küçüklük) beraber, zîhayat ve zîşuur mahlûklardan (hayat ve şuur sahibi) doldurulması ve ara sıra boşaltılıp yeniden zîşuurlarla şenlendirilmesi işaret eder, belki tasrih (belirtmek) eder ki, şu muhteşem burçlar sahibi müzeyyen kasırlar (süslü köşkler) hükmünde olan semâvât dahi zîşuur ve zevi'l-idrâk (idrak sahibi) mahlûklarla doludur. Onlar dahi, ins ve cin gibi, şu âlem sarayının seyircileri ve şu kâinat kitâbının mütâlâacıları ve şu saltanat-ı Rubûbiyetin dellâllarıdırlar. Çünkü, kâinatı had ve hesâba gelmeyen tezyinât (süslemeler) ve mehâsin (güzellikler) ve nukuş ile süslendirip tezyin etmesi, bilbedâhe (apaçık), mütefekkir istihsan edici ve mütehayyir (hayrete düşen) takdir edicilerin enzârını (bakış) ister.
Evet, hüsün elbette bir âşık ister; taam ise, aç olana verilir. Halbuki, ins ve cin, şu nihayetsiz vazifeye, şu haşmetli nezârete ve şu vüs'atli (geniş) ubûdiyete karşı milyondan birisini ancak yapabilir. Demek bu nihayetsiz ve mütenevvi (çeşitli) vezâife ve ibâdâta nihayetsiz melâike envâı ve ruhâniyet ecnâsı (cinsler) lâzımdır.
Bâzı rivâyâtın işârâtıyla ve intizam-ı âlemin hikmetiyle denilebilir ki, bir kısım ecsâm-ı seyyâre (Hareketli cisimler), seyyârâttan (gezegenler) tut, tâ katarâta (damlacık) kadar bir kısım melâikenin merâkibidirler (binekleri). Onlar, bunlara izn-i İlâhî ile binerler, âlem-i şehâdeti (dünya) seyredip, gezerler. Hem denilebilir ki, bir kısım ecsâm-ı hayvaniye, hadîste "Tuyûrun Hudrun" (Yeşil kuşlar) tesmiye edilen Cennet kuşlarından tut, tâ sineklere kadar bir cins ervâhın (ruhlar) tayyâreleridirler. Onlar, bunların içine emr-i Hak ile girerler, âlem-i cismâniyâtı (Cisimler âlemi) seyrân edip, o cesedlerdeki hasselerin pencereleriyle cismânî mu'cizât-ı fıtratı temâşâ ederler.
Elbette kesâfetli topraktan ve kudûretli sudan mütemâdiyen (aralıksız) letâfetli hayatı ve nurâniyetli zevi'l-idrâki halk eden Hâlık'ın, elbette ruha ve hayata münâsip şu nur denizinden ve hattâ zulmet bahrinden (karanlık deniz), bir kısım zîşuur mahlûkları vardır - hem, çok kesretli olarak vardır. Melâike ve ruhâniyâtın vücudlarına dâir, Nokta nâmında bir risâlemde ve Yirmi Dokuzuncu Sözde iki kere iki dört eder derecesinde bir katiyetle ispat edilmiştir. Eğer istersen ona mürâcaat et. (Sözler, 15. Söz)