Urfa’nın etrafı dumanlı dağlar (1)

Türkiye bizim medar-ı zuhurumuz. Yüzyıllarca İstanbul’dan idare edilmiş sonra İstanbul’u kaldırmışlar. Anadolu’nun ortasında bir coğrafyada bir başkent yapmışlar.

Urfa denince akla Nabi gelir ünlü divan şairi. Hazreti İbrahim gelir peygamberlik şeceresinin önemli üyesi, Kabe’nin münşii. Kainat denilen büyük mektep yapılırken yapana saygıyı ve hürmeti, taabbüdü belirlemek için Allah bu kuluna bir mescid yapmasını emretmiş o da yapmış. İşte o Peygamber-i alişan o şehirde de bulunmuş, yani Urfa’da.

Kendini görmeye geldiği bir gün Hz. İbrahim annesine sorar, “Anne benim Rabbim kimdir? Benim, Senin Rabbin kimdir? Babamın Rabbi kimdir?” Annesi hem cevap veremedi hem de hayrete düştü “sus” dedi. Gidip ondan duyduklarını kocasına anlattı. Sonra Azer’e şöyle dedi; “İnsanların dinini değiştireceğinden bahsettiğimiz çocuk bizim çocuk olmasın?”

Hz. İbrahim eşyaya, çevreye, varlıklara, gök yüzüne ve her şeye dikkat kesilmiş, seyrediyor ve düşünüyordu. İbrahim’in aklı fikri Rabbindeydi. Çünkü o aramak için gönderilmiştir, insana verilen en önemli atiye aramaktı. Çevresinin ve kavminin içinde yabancı gibiydi. Onların inançlarını, tapınmalarını, bir türlü açıklayamıyordu. Sorduğu sorulara hareketleri ve tavırlarıyla onlara çok şeyler anlatmak istiyordu. Düşüncelerini söylüyordu. Annesine, babasına içini döküyor onların kendisini ve arayışını haklı bulmalarını istiyordu.

Bir gün babasına sormaya başladı. “Ey babam, benim Rabbim kimdir?” “Annendir.” “O halde annemin Rabbi kimdir?” “Benim.” “Senin Rabbin kimdir?” “Nemrud.” “Ya Nemrud’un Rabbi kimdir?” Bu soru Azer’i şaşkına çevirdi. Cevap veremedi, ürktü. O şaşkınlık ve korku ile ona bir tokat vurdu. Ona bu tür konuşmayı yasakladı. “Bir daha böyle konuşma” dedi.

Hz. İbrahim geceler boyu sabahlara kadar gökyüzünü seyrediyor, düşünüyordu. Yine böyle bir gecede lacivert gökyüzünde kendisine şirin gelen yıldızlara baktı.

Vaktaki İbrahim’in üzerine gece büründü, bir yıldız gördü. “Bu mu benim Rabbim” dedi. Derken yıldız batıverince, “Ben öyle batanları sevmem” dedi. Batanlardan ilah olamaz. Sonra ayı doğarken görünce “Rabbim bu mudur” dedi. Fakat o da batıp kaybolunca “Yemin ederim ki eğer Rabbim bana hidayet etmemiş olsaydı muhakkak sapıklar topluluğundan olacaktım” demişti. Daha sonra güneşi doğar halinde görünce Rabbim bu mudur? Bu gördüklerim daha büyük ve parlak demiş. Batınca da “Ey kavmim bu gördükleriniz, hep yok olan varlıklardır. Ben sizin Allah’a ortak koştuğunuz şeylerden katiyyen beriyim” diye söylenmişti.

Kur’an-ı Kerim bu şekilde Hz. İbrahim’i anlatıyor. Böylece o Allah’ın kendisine vereceği göreve hazır hale getiriliyordu. “İşte bu yıldızların batışından Allah’ın birliğine yapılan delil çıkarmalar bizim hüccetimizdir ki onları kavmine karşı İbrahim’e verdik. Biz dilediğimiz kimseyi derecelerle yükseltiriz. Muhakkak Rabbin tam hikmet sahibidir, herşeyi kemaliyle bilendir.” (Enam 83)

“Biz İbrahim’e atasının ve kavminin sapkınlığını gösterdiğimiz gibi göklerin ve yerin acibini ve güzelliklerini gösteriyorduk ki, Tevhid konusunda yakin (itikad) sahibi olsun.” (Enam 75)

Kur’an-ı Kerim bir kainatın sahibini akli delillerle araştırma kitabıdır ama bütün İslam dünyası ve bizim lise kitaplarımız, ilim kitaplarımız, öznesiz cümlelerle faili göstermezler. Allah bizi ahirette korkaklıkla cezalandıracak.

Hz. İbrahim mücadele kızışınca babasına ve kavmine şöyle demişti. “Siz nelere tapıyorsunuz? Yalancılık etmek için mi? Allah’tan başka ilahlar istiyorsunuz.” O korkudan korkmuyor üstüne üstüne gidiyordu. Onlara “sizin putlarınız konuşamıyorsa neden fayda vermeyecek şeylere ibadet ediyorsunuz. Yuh size ve Allah’tan başka taptıklarınıza. Hala akıllanmayacak mısınız?” dedi.

Nemrud emir verdi “Bunu yakın da ilahlarımızın öcünü alın, eğer bir iş yapacaksanız? (Enbiya 60-68)

Nemrud’un sapkınlığına uyanlar odun toplamaya başladılar. Taşıdıkca taşıdılar. Kendilerince büyük bir ateş yaktılar, yaktıklarında yanına yaklaşamayacak bir büyük ateş. Hz. İbrahim ateşe atılırken “Hasbunallahu ve nimel vekil” Allah bana yeter o ne güzel vekildir” dedi. Allah da “Biz de dedik ki, Ey ateş İbrahim’e karşı serin ve selametli ol.” (Enbiya 69)

İbrahim’e bir tuzak kurmak istediler. Fakat biz kendilerini daha ziyade hüsrana düşürdük, üzerlerine sinek musallat ederek onları helak ettik. (Enbiya 70)

Cebrail Emr-i İlahi ile yetişti ateşin içinde bir sergi serdi, orada bir süre oturdular ve ikisi birlikte indiler. Nemrud bunları görünce fevkalade şaşırdı.

Hz. İbrahim Harran’dan ayrılır Kenan iline veya Filistin’e gidecektir. Hz. Sare ile evlenmeye karar verir amcasına açıklar. Birlikte yola çıkarlar. Urfa’nın 50 km güneyinde Harran’ın 20 km güneybatısında bir su kaynağında konaklarlar. Orada evlilik merasimleri yapılır. Oraya Aynelurus yani düğün günü verilmiştir. Diğer adı da Ayn ul Halil’dir.

Hz. İbrahim, Hacer ve Hz. İsmail’i yanına alarak yola koyulur. Mekke-i Mürerreme’nin bulunduğu yere gelir. Cebrail onlara yol boyu refakat eder. Arkadaşın Cebrail olunca ne keder, işte arkadaş. Şimdi Zemzem kuyusunun bulunduğu mevkiye varılınca Allah Hz. Hacer ve Hz. İsmail’i burada bırakıp gitmesini söyler İbrahim’e. “Madem burada kalmamış Allah’ın emridir. Allah bize yeter, ya İbrahim merak etme gidebilirsin.”

Hz. İbrahim onlara dönüp dua etti. “Allah’ım zürriyetimden bir kısmını mukaddes olan evinin yanında ekinsiz bir vadide yerleştirdim. Ey Rabbimiz dosdoğru namaz kılsınlar. Artık sen insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir, onların şükretmeleri umulduğu için kendilerini bazı meyvelerle rızıklandır.”

Susuz kalmışlardır. Hz. İsmail top,ak üzerinde yuvarlanarak sızlanmaya başlar. Çocuğun bu haliyle sızlanmasına Hz. Hacer üzülür bir dala su ümidiyle şimdi Kabe’nin iki yüz metre ilerisinde olan Safa tepesine doğru koşmaya başlar. Tepenin üzerine çıkarak vadiyi gözler. Daha sonra Merve tepesine aynı hızla koşar. Böylece yedi defa gider gelir. Peygamberimiz (asm) “Hacılar Safa ile Merve arasında say ederler” diye buyurmuştur.

Hz. Hacer bir an susuzluktan öleceklerini düşünürken bir ses duyar ve o yöne: “Ey sesin sahibi, sesini duydum, eğer gücün yetecekse bize yardım et” diye bağırır. Hızla oğlu Hz. İsmail’e doğru koşmaya başlar. Hz. İsmail’in yanı başında bir meleğin kanadının ucuyla ve topuğuyla yeri kazdığını ve oradan, berrak bir suyun fışkırdığını görür. Ona Hz. Hacer bir toprak set yapar. Kendisi içer çocuğunu Zemzem suyundan oluşun sütü ile emzirir.

Hz. Hacer’in su hususundaki ızdırap ve ihtirasını gören ve Zemzem Suyunun çıkmasına sebeb olan melek Cebrail (as) seslenerek Hz. Hacer’e şöyle der: “Artık bundan sonra bu belde halkı susuz kalacak diye endişe etme. Çünkü Zemzem öyle bir sudur ki ondan ileride Ehl-i Beyt de içecektir. Burada bu çocukla babası Beytullahı bina edeceklerdir. İşte şurası Beytullah olan Kabe’nin yeridir. O Beyt’i de şu çocukla babası yapacaktır.”

Kainat büyük mektebinin tesiri Kur’an’da böyle anlatılır. Hz. Hacer bu müjdeden ötürü Cenab-ı Hakka sonsuz şükürlerde bulunur.

Hz. İbrahim zaman zaman gider ailesini ziyaret ederdi. İşte böyle bir gidişte Hz. İbrahim Hz. Hacer’in evine yetişmeden yolda uykuya dalar. Rüyasında oğlu İsmail’i Allahu Taalaya kurban ettiğini görür.

“Ey İbrahim adağını unuttun mu Allah ile ettiğin ahde vefa eyle ve adağını yerine getir.” Uyandıktan sonra düşünür. Bu emre uymaktan başka çare yoktur. Ona bir İsmail değil bin İsmail feda olsun. Hz. Hacer’in evine yetişir, burada bir müddet dinlendikten sonra Hz. Hacer’e dağa çıkacağını kendisine bir kendir ve bıçağın verilmesini ister bunlar bulunur. Oğluna döner ve der “Oğlum baban biraz yorgun görünüyor, ona yardımcı ol, zorluk çıkarma onun her emrini yerine getir. Çünkü o bizi hayra yönelten peygamberimizdir.”

“Ey Hacer İsmail’i yıka, temiz elbiselerini giydir, gözlerine sürme çek ve güzel kokular sür, zira biz dostumuzu ziyarete gideceğiz” der. Baba oğluna “Ey oğul yanına bıçak ile ip al, Allah rızası için kurban keseceğiz” der.

Hz. İbrahim “Ya Rabbim İbrahim ne büyük bir kuldur ki senin için onu ateşe attılar hiç aldırmadı, şimdi de oğlunu kurban et, dedin yine itiraz etmez.” Mina Dağı’nın zirvesine gelince Hz. İsmail’i kucağına alır, bağrına basar son bir defa. Koklar, öper ama göz yaşlarını tutamaz.

Babasının ağladığını gören oğlu, “ey baba niçin ağlarsın” diye sorar? Hakikatı olduğu gibi oğluna anlatır. “Ey babacığım sana emrolunanı yap, inşallah beni sabredenlerden bulursun. Ey benim saadetli oğlum sen ne güzel yardımcısın.”

Baba oğlunu anlı üzerine yatırdı. “Bir ses geldi Ey İbrahim rüyana sadakat gösterdin, şüphesiz ki biz iyi hareket edenleri böyle mükafatlandırırız, muhakkak ki bu apaçık bir imtihandı.”

Cebrail bir kurbanlık koçu yetiştirir. Kur’an-ı Kerim’de bu mealen şöyle anlatılır: “Ona fidye olarak büyük bir kurbanlık verdik.” Koçu Cebrail’le görünce baba ve oğul “Lailaheilllallah, Allahuekber ve lillahil hamd” diye bağırırlar. Bu tekbirler anane olmuştur İslam ümmetinde.

Bütün bu olayların çekirdeği bu Vilayet-i Celile olan Urfa’nın Hz. İbrahim‘i ile bağlı olaylardır. Urfa’ya kızımın tıp fakültesinden mezuniyetini kutlamak için gittik. Bu mukaddes ve büyük şehrin hayallerimizi ve peygamberler tarihini süsleyen olayları aklımıza geldi. Hz. Eyyub’un makamına giderken bir kitap gördüm aldım sonra okudum bu yazıyı kaleme aldım.

Bir gün Osmanlı paşası Urfa’ya gelmiş. Millet Paşa görmemiş, bir adam “Urfa’ya paşa geldi halka temaşa geldi” demiş. Öyle ya paşa nere Urfa nere…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum