Üstad’ın kabri ile ilgili bir değerlendirme

Zaman zaman Üstad’ın kabri ile ilgili temenniler, arzular, meraklar öne çıkar. Hatta Mecliste kabrinin açığa çıkarılması için teklif edenler bile olur.

Evvela Üstadın kabrinin bilinmesini istemediği yolundaki vasiyetini hatırlamak lazımdır. Başta buna sadık kalınması gerekir. Ayrıca bu konunun İlahi bir takdir ve tasarruf altında olduğunu da unutmamak lazım.

Eğer o büyük ruhun, Allah’tan mezarının bilinmemesini istemesindeki gerekçeler devam ediyorsa, mezarının bilinmesinde hiç bir fayda yoktur. Bu takdirde kabrin açığa çıkarılma teşebbüsleri de manasız olur. Ancak Üstadın zikrettiği gizlilik hikmetleri ortadan kalkar ve Üstad da kabrinde rahatsız olmayacak olursa, o takdirde kabrin bilinmesinden söz edilebilir.

Dikkat edilirse, Üstad mezarının bilinmesini istemediğini vasiyet ettiği mektuplarda bazı gerekçelere bağlıyor. “Bu insanlar kabir ziyaretini bilmiyorlar, orada yatan insanı mazhar yerine menba telakki ediyorlar!” gibi gerekçeler zikrettiği görülür. Bunu Asr-ı saadette Resul-i Ekrem’in (asm), kabir ziyaretlerini yasaklayıp, sonra izin vermesindeki sırra benzetebiliriz. Bu yasaklamadan maksatları, en başta tevhid akidesinin zedelenmemesi olsa gerektir.

Nitekim Üstadın naşının Urfa Halilurrahman Dergahına defninden sonra gelişen olaylar, bu gerçeği doğruluyor. Ağabeyler mezarın başında nöbet tutmalarına rağmen, gelen ziyaretçilerin kabrin toprağını avuçlayıp götürmeleri veya getirdikleri su kabını mezarın üzerine bir müddet beklettikten sonra alıp şifa olsun diye hastalarına içirmek üzere götürmeleri bilinmektedir.

Daha da garip olanı, vefatı üzerinden bir ay geçmesine rağmen, çeşitli yerlerden gelen bazı ziyaretçilerin, kabre yönelerek gıyabi cenaze namazı kalmalarıdır. Bunu gören bazı emniyet mensuplarının “Bunlar kabre tapıyorlar!” diye yorum yapmaları, elbette hayatını tevhid akidesine adamış bir Üstad için ne kadar rahatsız edici olduğu aşikardır. Bütün bunlar, kabrin gizli kalma gerekçelerinde Üstad’ın ne kadar haklı olduğunu anlatmaya yeter.    

Ancak, kabir ziyareti mana-yı ismiden mana-yı harfi mertebesine çıkarsa, yani insanlar kabir ziyaretini şer’-i şerifteki usulüne uygun yapmayı öğrenir ve bu gibi olumsuz olaylara meydan verilmeyecek olursa, o zaman kabrin açığa çıkarılması ve ziyaret edilmesinden söz edilebilir.

tahiri_mutlu.jpgNitekim Üstadın “On evliya kuvvetinde” dediği Tahiri Mutlu Ağabey’e “Bu kabir gizliliği kıyamete kadar devam edecek mi?” diye sorulduğunda, “Olur mu kardeşim, bir gün gelecek Üstadın kabrine Mevlana gibi türbe yapılacak. Tabii insanlar belli bir seviyeye geldikten sonra…’’ demesi, bu gerçeği doğrular mahiyettedir. Bu konuda en son söz, Üstad’ın hayatta olan varislerine aittir. (Bakınız, Kulluğu İçinde Bir Sultan, Tahiri Mutlu, s, 248, 312)

Şayet kabir ortaya çıkarılacak olsa, yukarıdaki gerekçeler ışığında güzel bir türbe yapılıp, yanı başında bir Medrese-i Nuriye inşa edilebilir ve orada vakıf Nur talebelerinden oluşacak daimi bir türbedarlar grubu bulundurularak sünnete uymayan davranışlara meydan vermeyecek bir şekilde kabir ziyaretine izin verilebilir.

Celal Keseli’nin Tahir Ağabey’den naklen anlattığı şu hatıra da aydınlatıcı olsa gerek: 
“1971 yılında merhum Tahiri Mutlu Ağabey, Tire’ye teşriflerinde dershanede kardeşlerle beraber oturup sohbet ediyorduk. Kendi torunları Tahir ve Halit de vardı. Kendisine Üstad’ın kabri ve mezarı ile ilgili sorular soruldu. Torunlarını göstererek,
‘Ben görmem ama sizler ve sizin yaşınızda olanlar, Üstad’ın kabrinin, altından muhteşem bir şekilde yapıldığını görecekler!’ dedi.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
8 Yorum