Üstadın Münazaratı'ndaki bu tablo muhteşem

Üstadın Münazaratı'ndaki bu tablo muhteşem

Çağlaroğlu, Münazarat eserindeki bir bölümü “muhteşem tablo” olarak yorumladı

Risale Haber-Haber Merkezi

Yazar Taha Çağlaroğlu, Münazarat eserindeki bir bölümü “muhteşem tablo” olarak yorumladı.
Çağlaroğlu o tabloyu şöyle yazdı:

Bediüzzaman’ın Münazarat’ındaki muhteşem tablo

Bediüzzaman, Münazarat’ında ‘İttihad-ı İslâm’ın tanımı’ ile bir soruya verdiği cevapta muhteşem bir toplumsal yapıyı tablolaştırır. Bu muhteşem toplumsal yapı, eğitim alanında gerçekleştirilebilse mutlu, umutlu, coşkulu, güzel ahlâkı içselleştirmiş bir nesli buluveririz karşımızda. Zaten Bediüzzaman da sözü en sonunda, bilgiye, marifete, maarife getirir.

“Eğer İslâmiyet milliyetini ve İttihad-ı İslâmın taşını ve nakşını istersen, işte bak:
(1) Hayâ ve hamiyetten neş’et eden civanmerdânehumret;
(2) hürmet ve merhametten tevellüd eden mâsumane tebessüm;
(3) fesâhat ve melâhattanhasıl olan ruhânî halâvet;
(4) aşk-ı şebabîden, şevk-i bahârîdenneş’et eden semâvî neşe;
(5) hüzn-ü gurûbîden, ferah-ı seherîden vücuda gelen melekûtî lezzet;
(6) hüsn-ü mücerredden, cemâl-i mücellâdan tecellî eden mukaddes ziynet
; birbiriyle imtizaç edip, ondan çıkan levn-i nuranî ancak o şark ve garbın kab-ı kavseyniolankâbe-i saadetinin tâk-ı muallâsının kavs-ı kuzahının elvan-ı seb’asının lâcivert levninin timsali, belki şu levnin manzarası bir derece irae edilebilir. Lâkin ittihad, cehl ile olmaz. İttihad, imtizac-ı efkârdır. İmtizâc-ı efkâr, mârifetin şua-ı elektriğiyle olur.” (Münazarat)

Öyle bir ortam ki hayâ ve hamiyetten dolayı yüz kızarması var. Edep, namus duygusu ve bu konudaki gayretten dolayı yüzler kızarıyor. ‘Hamiyet’ kelimesi, her alandaki cehd, gayret, himmet anlamlarını da çağrıştırıyor. Üstad ‘Bir adamın kıymeti himmeti nispetindedir. Kimin himmeti milleti ise, o kimse tek başıyla küçük bir millettir. Bazılarımızdaki dikkatsizlikten ve ecnebîlerin zararlı seciyelerini almamızdan, kuvvetli ve kudsî İslâmî milliyetimizle beraber, herkes ‘Nefsî, nefsî’ demekle ve milletin menfaatini düşünmemekle, menfaat-i şahsiyesini düşünmekle, bin adam, bir adam hükmüne sukut eder.’ (Hutbe-i Şamiye) derken hamiyetin anlamını derinleştiriyor.

Bu muhteşem tabloda hürmet ve merhametten doğan masumane tebessüm; fesahat, yani güzel, akıcı, açık konuşabilme ve melâhatten, güzellik ve şirinlikten oluşan ruhanî tat var.

Güzel bir iletişim, duygu ve düşünceleri açıkça, rahatlıkla, hakaretsiz ve şiddetsiz ifade etmekten doğan halâvet, tatlı bir ortam var. Gençlik coşkusu ve bahar neşesinden doğan, kâinatın her an yeniden yaratıldığı inancından yansıyan bilinç, semavî neşe, her yanımızı kaplamış. Hüzn-ü gurubîden (fanilerin gitmesinden kaynaklanan mahbubane/güleç hüzünden) ve seherin (yeninin, nimetin vb.) getirdiği ferahlıktan oluşan melekûtî lezzet (bütün doğuşların ve batışların, gelenlerin ve gidenlerin, bize verilenlerin ve alınanların gayb âlemiyle ilgili olduğu, tesadüfî olmadığı hususunda hissedilen lezzet), dem ve damarlara işlemiş.

Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın “Mevlâ görelim neyler/Neylerse güzel eyler” ve Yunus’un “Her dem yeni doğarız/Bizden kim usanası” dizeleri, terennüm edilir ruhlarda. Saf güzellik ve varlıklarda parlayarak tecelli eden mukaddes süs birleşerek, uyum hâlinde bir gökkuşağının deruni ahengini oluşturmuş.

Bütün bu özelliklerin bir araya gelmesiyle ortaya muhteşem bir nuranî renk çıkar; bunun temeli de fikirlerin bağdaşmasıyla/kafa kafaya vermekle, o da marifetin, bilginin elektrik ışınlarıyla olur. Bu muhteşem nuranî renk, içinde gökkuşağı gibi her rengi barındırmasına rağmen, tek bir renk gibi görünür. Doğudan batıya tüm İslâm âlemini kuşatan mutluluk kâbesinin yüksek kubbesi altındaki marifet/maarif ortamı ne kadar da hoştur! Yüksek tâk (kemer/ kubbe) ; özel günlerdeki, festival ve bayramlardaki coşku ve mutluluğu simgeler; tâklar yazı ve çiçeklerle süslenir. Gökkuşağı ise, yaya benzer; rengârenktir; yağmurdan/rahmetten sonra, yağmur ve güneş ortasında, ümmetin (müspet) ihtilâfındaki rahmeti çağrıştıracak tarzda göz kamaştırıcıdır.

Böyle bir eğitim modelinin uygulanması, elbette medeni ve olgun bir toplum ortamını, öğrencisi, öğretmeni, yöneticisi ile nezaketli bir bütünlüğü gerektirir. İdeal anlamda Medresetüzzehra’nın inşa edildiği bir toplumda ırka dayalı çatışma olmayacak, ‘cehalet, zaruret, ihtilaf’ düşmanları bertaraf edilecek, ‘doğru İslâmiyet ve İslâmiyete lâyık doğruluk’ yaşantımızla örtüşecek, ayrıca Hıristiyanlar ve başka dinlere mensup kimseler de kendilerini özgür hissedecektir.

Bediüzzaman’ın ortaya koyduğu altı madde, bir medeniyet çığırıdır.