Misafir Kalem
Vahdet Ağabey, sırlarıyla gitti…
Dr. Ünal Akyüz'ün yazısı
Sırlı gitmek istedi.
Kendisi de "sırlı” mübarek bir zat idi.
Onun için de cenazesi kalabalık olmadı çünkü kendi sırlı idi ve öyle gitmesi gerekiyordu.
Allah'tan muradı da bu idi. Zaten vedalaşmayı sevmezdi...
Yahya Efendi‘yi ziyaretimizde hatmini bağışlayıp ağabeyimize Erenlerle beraber dua etmiştik.
Ağzımızdan çıkan dua “Kalan sayılı nefeslerini rahat alsın" diye idi. Muhtemelen 7. kat alemde nefesi bitmişti, lisanı hal "geç kaldınız" denmişti.
Eti ile kemiği bu dünyada manevi olarak ahirete yönelmiş bir zat, dünyaya bakmamış, makama bakmamış, mal/mülk derdi olmamış günaha tenezzül etmemiş ama son nefesinde bu kadar zorlandı ise bizim halimiz nasıl olacak diye düşünmeden edemiyor insan.
İşaretli rüya ile sabit ki; Beş tane mana aleminin makamını /beşincisi basiret idi/ alarak gitti. Sonuncusu da şehit olmaktı onu da Allah nasip etti.
Onun çoğumuzun içine düştüğü modern bir dünya hastalığı olan görünür olmak gibi bir derdi yoktu ama herkesi görünür kıldı; yaşattı, hayat suyu verdi... Bir bahçıvan gibi binlerce fidanı büyüttü...
Erzurum’dan başlayarak; yılda yaklaşık her yıl 500 manevi evladının üstünü örttü, belki binlerce ruh çocuğu oldu...
Hangi bahtiyar babanın onun kadar çocuğu olabilir...
Bu kadar sırlı bir zat, elbette ki maneviyat aleminde yeni vazifeleri olacak... Onu da zamanla öğreneceğiz…
Erenler, hizmet ehlinin dört türü olduğunu anlatırlar:
Göz müridi; gözle görerek, yaşayarak anlayanlar,
Söz müridi; dinleyerek anlar ve çevresine anlatır,
Gönül müridi; hal gelir, hal ile yaşar ve etrafına anlatır,
Hizmet müridi; Yunus Emre makamıdır; çorba yapar, temizlik yapar. Ne iş varsa onu yapar, iş seçmez.
En kalıcı olan hizmet makamın olduğunu söylerler. Diğerlerinde makamdan düşme tehlikesinden bahsederler ama hizmet makamındakiler için bu pek geçerli olmaz.
Kimi zaman ayakkabısı olamayana ayakkabı bazen elbisesi olmayana elbise bulan bazen de harçlığı olmayanı bilen ve bunu hissettirmeden verebilen, yapabilendi o.
Yüzlerce elbiseyi dağıtan ama giymeyendi o.
Yirmi sene önce ne giyiyor ve yiyor ise yirmi sene de yaklaşık aynı şeyler vardı üzerinde. O yemez yedirirdi, giymez giydirirdi…
Vahdet Ağabey; ömrü boyunca vatana, millete hizmet etti. Bu yolda binlerce insanın üniversitelerde, okullarda ve hayatın her yerinde ona minnet borcu vardır çünkü o, görünür olmadı ama herkesi görünür kıldı ve bundan dolayı da gönüllerde kalıcı oldu.
Allah için ömrünü harcadı ve bunun için de muhtemelen en az kaybedenlerden biri de odur.
Dünyaya, nefsine ya da Allah’a hizmet bizim için tercih sebebidir.
Geniş gönüllülük şudur; "Allah’ım beni istediğin gibi istihdam edebilirsin." Bu da 'razı’lık makamıdır. O buna talipti, makam seçmedi ne verildi ise onu yaptı. Çünkü o Razılık makamında idi.
İnsanlar diyor ki; "Vahdet Ağabey anlatılamaz." Anlatılamaz çünkü o hal ehli idi.
Hal anlatılamaz yaşanır. Vahdet abi ile yaşanır, anlatılamaz.
Vahdet Ağabey; tam teşekküllü bir şifa hastanesi idi...
Onun yanına giden herkes bunu fark etmese de hasta idi. O, dualarıyla bir anne gibi yemek pişirir, insanlar şifa bulurdu.
Hizmetini yapar, hastaları şifalandırır. Bunu, ya gözü ile bakarak ya sözü ile söyleyerek ya da hali ile duyurarak yapardı..
Herkesin kalbine, ruhuna, diline, gözüne, sözüne, aklına da etki eden büyük bir şifahane idi.
Çünkü o hal ehli idi ve sırlı idi.
Muhtemelen maneviyat aleminde bazı vazifeleri ile aramızda olacak... Beş tane apolet ona boşuna verilmedi.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.