Himmet UÇ
Vahdet abinin ardından
Yahya Kemal’in Yavuz Saltan Selim ile ilgili abide şiiri Selimname, Rıhlet bölümü ile sona erer. Rıhlet göç demektir, ölüm demek değil. Bir ülkenin bir coğrafyasından başka bir yere geçmek demek. İyi bulunmuş bir kelime, ebediyeti ve devamlılığı anlatır.
Vahdet Abi yalnız yaşadı. Etrafında çok insan döndü durdu ama onun ruhu ile istinas eden bir ruh olmadı. Psikanalitik olarak o kadar farklı idi ki ona benzer bir insanın olması imkansız. En zor şartlarda, en ideali yaptı, dedikodu onun kitabında yoktu. Onun ruhu denetlenmesi mümkün olmayan bir ruhtu. Zerafet-i ruhiye sahibi beyefendilerle imtizacı imkansızdı. Bu yüzden mizac ve dava anlayışı olarak Yavuz Sultan Selim’e benzerdi. Kimse onun planını bilmezdi, sürekli gider ha giderdi. Fatih‘in saldırı gününü soran bir yaranına “sarığım bilse kafamı keserim” demesi gibiydi.
Zafer ve başarı deninde geleneksel at üstünde koşan Osmanlı askeri akla gelir ama şartlar toplumu değiştirmiş artık atın yerini otomobil almıştı. İstanbul’a gittiğimde “Ağabey beni Eyyub El Ensari, Yavuz ve Fatih’in kabr-i şeriflerine götür” demiştim, dolaştırdı, konuştuk. İstanbul’a bu zatlara uğramadan girilmez çünkü o şehri bir Bizans şehri olmaktan onlar çıkardılar. O şehir Yahya Kemal’in tabiri ile “Aziz İstanbul”dur. Bediüzzaman da oraya “yeryüzü Cennet’i” der. O da Yahya Kemal gibi yüksek yerleri sever. Yuşa Tepesi, Çamlıca iki büyük insanın da ruhlarının nefes aldığı yerdir. ”Ruh ancak bu yerlerde nefes alır“ der. Bediüzzaman ve o da hep yüksek tepelere meftundur, Allah da onun zevklerine göre mekanlar vermiştir. İki insan da maverada dolaşırlar.
Aşağıdaki mısralar seksen yaşına yaklaşmış ama hala yirmi yaş kadar cevval bir insanın öteye çağrılmasının hikayesidir. Vahdet Abi yalnızdı ama bunu hiç hissettirmez, birlikte olduğu insanın da ruh halini eline alırdı. Sirayet eden bir ruhtu. Nice atıl ruhlar onun yanında bir küheylan olmuştur zaman içinde. Hidayet uçağıydı, elini vurduğu şey gayenin coğrafyasına katılırdı. Sıradan ruhların aczi, sızlanması onun hayatında yoktu. Tam bir lider tabiatı vardı. Dehaların ruhu vicdanın nurani menbaından güç alır. Onu aciz etmeye çalışan her tavırdan o aziz olarak çıkardı. Ondan rahatsız olanlar, atını kaybetmiş yeni çeri neferi oldular.
Bir gün çalındı nevbet- i takdir rıhlete
Ukbada yol göründü Hüda’dan bu davete
Doldukça doldu gözleri eşk-i firak ile
Kudretli padişah veda etti millete
Tevhid maksadıyla geçirmişti ömrünü
Refetti armağanını dergah-ı vahdete
Rayatı gölgesinde feda-yı hayat eden
Ervaha pişdar olarak girdi Cennet’e
Yekser riyaz-ı huld-i berin oldu cilvegah
Her cengden getirdiği binlerce rayete
Didar-ı Fahr-i Alemi görmekti gayesi
Gark-ı huşu çıktı Risalete
Alnından öptü fahrederek Fahr-i Kainat
Şabaş sundu sarf edilen bunca gayrete
Divan-ı Hak’da mağfiret-i Kirdigardan
Şayeste gördü cürm- ü günahın şefaate
Dur olmasıyla böyle büyük bir padişahtan
Gark oldu nas matem-i bihadd ü gayete
Yer yer misali bid-hazan oldu tuğlar
Sultan Selim’e giryekünan oldu tuğlar
Mısralar Vahdet abiyle örtüşüyor. Merak ediyorum ahirette nasıl karşılandı bu yerinde durmayan hak koşucusu? Ne kadar zengindir cenneti, her giden ibadet orada bir cennet mühendisi tarafından cennetlik kulun alanına yerleştiriliyor, ne kadar harika bir görüntüdür.
Dünyaya hiç yönelmedi. Geleneksel yüceltilen zevkleri hiç görmedi. Ona sunulan cennet zevkleri ne kadar farklıdır, orada gıpta edenler var mıdır?
Yunus’un dediği gibi;
Bir garip ölmüş diyeler üç günden sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar şöyle garip bencileyin…
İsterse devletin Harün’e dönsün
İsterse hazinen Karün’e dönsün
İsterse servetin Haman’e donsun
Ahiri ölümdür ne hayaldesin
İster taze güller gibi olsun evladın
Serv-i kad nev-civan olsun ahfadın
Dünyaya şan versin nam-ı cedadın
Ahiri ölümdür ne hayaldesin
İster Cemşid gibi zer-tacın olsun
İster Rüstem gibi minhacın olsun
İster güneş gibi siracın olsun
Ahiri ölümdür ne hayaldesin
İster Husrev gibi günde bir divan
İster Kisra gibi yap eli eyvan
İster Keyser gibi sür sen de devran
Ahiri ölümdür ne hayaldesin
İster Halid gibi üstüvar olsan
İster Hamza gibi şehsüvar olsan
İster Mıkdad gibi nev-civan olsan
Ahiri ölümdür ne hayaldesin
İster Hasen gibi evlad-ı Nebi
İster Huseyin gibi sultan çelebi
İsterse devletin Harün’e dönsün
İsterse hazinen Karün’e dönsün
İsterse servetin Haman’e donsun
Ahiri ölümdür ne hayaldesin
İster taze güller gibi olsun evladın
Serv-i kad nev-civan olsun ahfadın
Dünyaya şan versin nam-ı cedadın
Ahiri ölümdür ne hayaldesin
İster Cemşid gibi zer-tacın olsun
İster Rüstem gibi minhacın olsun
İster güneş gibi siracın olsun
Ahiri ölümdür ne hayaldesin
İster Husrev gibi günde bir divan
İster Kisra gibi yap eli eyvan
İster Keyser gibi sür sen de devran
Ahiri ölümdür ne hayaldesin
İster Halid gibi üstüvar olsan
İster Hamza gibi şehsüvar olsan
İster Mıkdad gibi nev-civan olsan
Ahiri ölümdür ne hayaldesin
İster Hasen gibi evlad-ı Nebi
İster Huseyin gibi sultan çelebi
Ahiri ölümdür ne hayaldesin.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.