Venezuela'daki darbe girişiminin perde arkası
ABD'nin desteklediği darbe girişimini bastıran Maduro daha da güçlü çıktı.
30 Nisan sabahı Venezuela siyasal hayatı açısından önemli bir gün olarak kayıtlara geçse de ülke açısından bilindik bir manzaranın bir tekrarı yaşandı. Sadece olayın aktörleri değiştiği için halkta çok büyük bir tepki oluşmadı. Ülkede en son 2002 yılında benzer bir darbe girişimi (Nicolás Maduro’nun selefi) Hugo Chavez’e yapılmış ve başarısızlıkla sonuçlanmıştı.
Darbelerden çok çekmiş bir ülke olarak Türkiye’nin askeri darbeye karşı ilkesel olarak karşı çıkması ve bunu herhangi bir ülkenin nasıl bir tepki vereceğine bakmaksızın yapması önemli bir duruştur ve Türkiye bu konudaki ısrarını sürdürecektir.
Güncel gelişmeler, daha önce kendini devlet başkanı ilan eden Venezuela Ulusal Meclis Başkanı Juan Guaidó’nun sosyal medya hesabından yayınladığı 3 dakikalık bir videoyla halkı ve askerleri sokağa çağırmasıyla başladı. Dünya haber ajanslarının son dakika gelişmesi olarak izleyicilerine duyurduğu muhalif liderin çağrısı, başkent Caracas’taki La Carlota Hava Üssü yakınlarında bir yerde, kendisini destekleyen bir grup askerle çektiği video görüntüsünden oluşmaktaydı. Görüntüde dikkatleri çeken ayrıntılardan biri, muhalif kişiliğiyle bilinen, ev hapsindeki aktivist Leopoldo Lopez’in de Guaidó’nun yanında yer almasıydı. Eylemin amacı belliydi: “Venezuela’yı demokratik olarak yeniden ayağa kaldırmak için Venezuela halkını harekete geçirerek” Maduroyönetimini yerinden etmek. Tüm bunların “özgürlük operasyonu” (operación libertad) koduyla yapılmasının da bir kenara not edilmesi gerekiyor.
Muhalif liderin açıklamalarından çok kısa bir süre sonra Venezuela hükümeti, muhalefetle bağlantılı bir grup askerin darbe girişiminde bulunduğunu ve bunun bastırılmaya çalışıldığını duyurdu. Hükümet tarafından açıklama yapılması ve videonun sadece muhalif lider tarafından paylaşılmış olması, olayı takip edenler açısından, darbe girişiminin çapı ve seyri hakkında çok kısa bir süre içinde fikir sahibi olmayı kolaylaştırdı. Üstelik medya kuruluşlarından mevcut görüntüyü destekleyecek yeni görüntülerin gelmeyişi ve kayda değer haber akışının olmayışı, darbe çağrısının tesirini azalttı. Muhalefet tarafından ortaya konulan bir mizansen olduğunun anlaşılmasıyla, olay Venezuela siyasi tarihine başarısız bir darbe girişimi olarak kaydedildi.
Bununla birlikte, ilk andan itibaren bölgeyi yakından takip edenlerin zihninde bir takım sorular oluşmaya başladı. Dünyanın darbe girişimine nasıl tepki vereceği, hangi ülkenin darbeyi destekleyeceği, hangisinin karşı çıkacağı, ABD’nin tavrının ne olacağı, Türkiye’nin nasıl bir tepki vereceği ve en önemlisi Maduro yönetiminin bundan ne kadar etkilendiği merak konusuydu.
Dünyadan ilk tepkiler ve ABD’nin gittikçe bozulan imajı
Darbe girişimlerinde en çok merak edilen ve ilk izlenen şey uluslararası tepkinin ne olacağıdır. Venezuela’daki son gelişmelerde de benzer bir durum söz konusu olmakla birlikte, taraflar pozisyonlarını önceden belli ettiklerinden, kimin nasıl bir tepki vereceği önceden az çok tahmin ediliyordu. Konu hakkında yapılabilecek ilk değerlendirme, ilginç bir şekilde, Maduro yönetimine karşı bir askeri darbenin uzun zamandır bekleniyor olmasıydı. Zira Venezuela yönetimine karşı daha önce uygulan siyasi baskı işe yaramayınca, ABD’nin başını çektiği uluslararası topluluğa dahil olan çok sayıda ülke Venezuela’ya ekonomik yaptırım uygulamaya başlamıştı. Kademeli bir şekilde uygulanan baskıdan beklenen netice alınamayınca, Maduro iktidarını devirmekte kararlı görünen Amerikan yönetimi, sonraki ve en etkili yönteme müracaat etmekten imtina etmeyeceğinin sinyallerini çok daha önceden vermekteydi.
Darbe girişimine dair farklı bakış açılarına sahip ülkelerden ilk tepkiler çok gecikmeden gelmeye başladı. Olay gündeme gelir gelmez Küba Devlet Başkanı Miguel Diaz-Canel ve Bolivya Devlet Başkanı Eva Morales Twitter hesaplarından yaptıkları açıklamalarda Maduro hükümetinden yana olduklarını bildirdiler. Bir diğer Latin Amerika ülkesi olan Meksika’nın askeri darbeyi desteklemeyeceğini, tarafsız tutumunu sürdüreceğini söylemesi Maduro hükümeti açısından yeterliydi. Rusya’nın Venezuela’nın istikrar ve refaha kavuşması için şiddete başvurulmaması gerektiği yönündeki açıklamaları darbeci grubun beklentilerini karşılamadı. Daha önce muhalif lider Guaidó’ya destek olmayı demokratik bir karar ve onu da Venezuela’da geçişi sağlayacak meşru bir lider olarak gören İspanya’nın, darbe girişimiyle ilgili olarak, ülkede çözümün barışçıl yollardan gelmesi gerektiğini ve hiçbir askeri darbeyi desteklemediğini ifade etmesi, ilkesel olarak takip edilmesi gereken önemli gelişmeler arasında yer alıyor.
Darbe girişimine karşı olanların yanında olumlu bakanlar da oldu. Daha ilk saatlerde Amerikan Devletleri Örgütü tarafından olumlu bir gelişme olarak görülen darbe girişimi, Kolombiya Devlet Başkanı Iván Duque Márquez’in Venezuela ordusunu “doğru tarafta yer almaya” çağırmasıyla desteklendi. Trump yönetimindeki ABD’nin açıklamaları da yakından takip edildi. Geçmişe bakıldığında Washington yönetiminin Latin Amerika’daki sicili kabarık. Washington özellikle 1950-1980 yılları arasında darbeci ve diktatör rejimleri desteklemesi sebebiyle oluşturduğu olumsuz imaja ilaveten, son yıllarda, özellikle de Trump yönetiminin demokratik olmayan uygulamalarıyla ciddi bir prestij kaybı yaşadı. Gerekçesi ne olursa olsun, ABD’nin askeri bir müdahaleyi teşvik etmesi uluslararası kamuoyunda olumlu karşılanmıyor.
Darbe girişiminin hemen ardından, Beyaz Saray’dan, Trump’ın Venezuela hakkında bilgilendirildiği ve durumun kendisi tarafında takip edildiği şeklinde ihtiyatlı bir açıklama geldi. Akabinde başkan, yardımcısı ve dışişleri bakanı ve ulusal güvenlik danışmanından oluşan bir grup üst düzey Amerikalı yönetici Maduro yönetimine karşı yapılan askeri darbeyi desteklediklerini ifade ettiler. Kullanılan ifadeler “ABD hükümetinin Venezuela halkının yanında olduğu ve özgürlüklerini desteklediği” şeklindeydi. Trump’ın Twitter hesabından yazdığı “Venezuela’daki gelişmeleri çok yakından takip ediyorum. Amerika Birleşik Devletleri, Venezuela halkının ve özgürlüklerinin yanında!” mesajının yanı sıra, Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun “Eğer gerekiyorsa, Venezuela’ya askeri harekât mümkün; fakat barışçıl geçişi tercih ederiz” şeklindeki açıklaması, yukarıda ifade edilen ABD yaklaşımını açık bir şekilde ortaya koydu. En son açıklama olarak ABD Savunma Bakan Vekili Patrick Shanahan’ın ABD ordusunun Venezuela’ya müdahale planının hazır olduğunu ifade etmesi, aslında ABD’nin bu konudaki tavrını net bir şekilde gösterdi.
Tüm olup bitenlerin ötesinde ortaya çıkan gerçek şu ki Venezuela meşru yönetimine karşı ilk saatlerde yapılan açıklamalar bir turnusol kağıdı görevi görmüştür. Kimin gerçekten halkın iradesine saygı duyduğunu, kimin kendi çıkarları doğrultusunda her yola başvurabileceğini göstermesi açısından tarihe kayıt düşülmesi önemlidir. İlk etapta, demokratik bir tutum sergilemesi beklenen Batı’nın bu sınavı başarıyla verdiğini söylemek güç.
Türkiye darbelerin karşısında
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan darbe girişimine yönelik olarak sosyal medya hesabında şöyle bir mesaj paylaştı: “Halkın egemen olduğu, başkanının seçimle iş başına geldiği Venezuela’ya postmodern bir koloni valisi atama gayreti içinde olanlar bilmelidir ki, bir ülkenin nasıl yönetileceği ancak demokratik seçimlerle belirlenebilir. Demokrasilerde sandık esastır. Darbelerle mücadele etmiş, darbelerin yarattığı olumsuz sonuçları yaşamış bir ülke olarak, Venezuela’daki darbe girişimini kınıyoruz. Tüm dünya Venezuela’da halkın demokratik tercihlerine saygı duymak zorundadır.”
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “Demokratik olmayan yöntemlerle meşru hükümetleri değiştirme girişimlerine karşıyız. Ülkedeki sorunların diyalog ile çözümünden yanayız. Venezuela halkının daima yanındayız” şeklinde bir açıklama yaparak Venezuela’daki gelişmelerden endişe duyduklarını belirtti. Bu yöndeki üçüncü açıklama ise AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik’ten geldi: “Demokrasinin beşiği olduğunu iddia eden ABD’nin, bir başka ülkeye devlet başkanı ataması şeklindeki büyük bir yanlışla karşı karşıyayız. Hiçbir devlet, başka bir devlete atama yoluyla devlet başkanı seçemez. Bir askeri unsurun milletine yapacağı en büyük ihanet, darbe girişiminde bulunmasıdır. Biz, ülkelerin seçilmiş idarecilerinden yanayız ve her türlü darbeye karşıyız”.
Darbelerden çok çekmiş bir ülke olarak Türkiye’nin askeri darbeye karşı ilkesel olarak karşı çıkması ve bunu herhangi bir ülkenin nasıl bir tepki vereceğine bakmaksızın yapması önemli bir duruştur ve Türkiye bu konudaki ısrarını sürdürecektir.
Darbe girişimi Maduro yönetimini güçlendirdi
Darbe haberi geldiğinde ilk merak edilen konu, darbenin askeri hiyerarşi içinde yapılıp yapılmadığıydı. Venezuela Savunma Bakanı Vladimir Padrino López ilk saatlerde yaptığı açıklamayla Nicolás Maduro’ya tam bağlılık gösterdiklerini bildirdi; “Hain darbe girişimi karşısında teyakkuzdayız. Askeri birliklerde olağan dışı bir durum yok” diyerek darbe girişiminin seyrini değiştirdi ve girişimin alt düzeyde ve sınırlı sayıda askerle kalmasını sağladı. Ülkenin geçmişine bakıldığında, bu şartlar altında bir darbe girişiminin başarıya ulaşması zor görünüyor. Zira geçmişte amacına ulaşan darbelerde görülen, doğrudan başkanlık sarayının kuşatılması ve devlet başkanın alıkonulması gibi bir hadise yaşanmadı. Daha önemlisi, üst düzey komutanların katılmadığı başarılı bir darbe girişimine pek rastlanmamıştır.
Bu gelişmeler ışığında analiz edilmesi gereken en önemli husus, Maduro yönetiminin darbe girişiminden nasıl etkilendiğidir. Daha ilk saatlerde halkı “vatanı ve anayasal düzeni korumak için” sokağa davet eden Venezuela Birleşik Sosyalist Partisi (PSUV) lideri Maduro süreci yönetirken çok zorlanmadı. ABD’nin destek verdiği darbe girişimi Maduro yönetimine can simidi oldu. Bu girişim, uzunca bir süredir (özellikle de ekonomik açıdan) zor durumda olan Venezuela iktidarının ömrünün uzamasına sebep oldu. Analistler tarafından, dışarıdan herhangi bir müdahaleye maruz kalmasaydı çoktan iktidardan düşmüş olacağı düşünülen Maduro’nun ulusal bağımsızlık açısından vermiş olduğu mücadele, sayısı azımsanmayacak Venezuelalı tarafından haklı görüldü ve emperyalist müdahaleye karşı Maduro halktan destek buldu. Ülke yönetiminde yaşanan tüm siyasi başarısızlıklara rağmen, söz konusu tepkinin demokratik ve meşru olmayan bir yolla ifade edilmesiyle, uluslararası kamuoyu da büyük ölçüde Maduro’dan yana tavır aldı. Zira uygun olan, ülke içindeki meselenin yine ülkenin gerçek sahipleri tarafından çözüme kavuşturulmasıdır. Tüm bunlara ek olarak, son aylarda petrol fiyatlarının 60-65 dolar bandındaki yukarı seyirli hareketinin de Maduro yönetiminin iktidarını uzattığı görülüyor. Zira Venezuela’daki olayların ardındaki en müessir etken ekonomi.
[İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümü öğretim üyesi olan Dr. Süleyman Güder aynı zamanda İlmi Etüdler Derneği yönetim kurulu başkanıdır]
AA
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.