Vicdan azabı

Manisa pazarlarında peynir satan Halil İsminde, ismine, kendisine uygun, sevecen yüzlü ve her rastladığımda, beni “Cezmi abi hoş geldin” diye güler yüzle karşılayan bir dostum var.

Ayaküstü birkaç kelime de olsa Nurlardan sohbet ederiz. Derslere, sohbetlere devam edip etmediğini sorardım. O da mahallede yapılan semt dersleri ile kendi evinde yapılan Nur ders ve sohbetlerine devam ettiğini heyecanla anlatırdı. Alış verişimi yapar selamlaşır ayrılırdım.
Haliyle bu beni sevindiriyordu. Bazen de dostluk hatırına ufak tefek alış veriş bahanesiyle kendisine uğrar hal hatırını sormaya çalışırdım.

Bu pazartesi de yine öyle yaptım yanına vardım, selam verdim daha aleykümselâm diyerek selamımı almıştı ki birden başladı konuşmaya.
“Cezmi ağabey, her alış veriş için gelene müşteriye güler yüzle hal hatırını sormaya Risale-i Nurlardan dilim döndüğünce bir şeyler anlatmaya çalışıyorum. Bu sahada gayretlerimi artırmaya karar verdim” dedi.
Ben de bu gayretini tebrik ederek Risale-i Nurlara herkesin ihtiyacı olduğunu, her ehl-i imana iman noktasından yardımcı olmanın Nur talebelerinin vazifesi olduğunu, bu noktadan gelen müşterilerle daha ciddi ilgilenmek ve üzerlerinde güzel bir intiba uyandırmanın ehemmiyeti üzerinde durdum.

risale_hapis.jpgSormadan da edemedim. “Ne oldu? Seni böyle hizmet için tetikleyen bir şey mi oldu?”
Başladı anlatmaya;

“Çocukluktan tanıdığım mahallemizde bir genç vardı. Sokakta rastlar başını okşardım. Bu çocuk büyüdü delikanlı oldu. Geçen günlerde annesi alışveriş için yanıma geldi oğlunun bir cinayet işleyip hapse düştüğünü anlattı. Biçare ağlıyordu ve ben de çok duygulandım kadıncağıza acıdım. Çok üzüldüm. Eyvah dedim ömrü hapishanelerde geçecek zavallının. Annesine bir tane Gençlik Rehberi verdim. Dedim ‘hapishaneye giderken bu Risaleyi al oğluna ver kendisine selamımı söyle ve deki bu Risaleyi okusun. Ona çok faydası olur.’

“Annesi risaleyi alıp gitti. Oğluna vermiş, bir hafta sonra tekrar oğluna uğradığında oğlu annesine bir mektup verip demiş bu mektubu Halil abiye ver. Annesi de mektubu alıp bana getirdi. Ben de, bana niye mektup yazmış diye merakla açıp okumaya başladım.
Birkaç cümleden ibaret olan mektubunda genç beni sorgular gibi sorguluyordu. Mektubunda soruyordu. “Halil abi, gönderdiğin ‘Gençlik Rehberini’ okudum. Sen neden daha önce bana bu risaleyi vermedin? Beni neden Risale-i Nurdan haberdar etmedin? Eğer sen bana daha önce bu risaleyi vermiş olsaydın ben bu cinayeti işlemez şimdi hapislerde çürümezdim. Sana hakkımı helal etmiyorum. Eyvah dedim ne diyor bu genç. Tezgâha yıkıldım adeta.”

Halil kardeş o andaki halini yaşar gibiydi. Gözleri dolmuştu, “Cezmi abi mektubu okuyunca bir tencere su kafamdan aşağı dökülür gibi kendimi suçlu hissettim. Derslere sohbetlere daha sık gidemeyişime, çevremdekilerle, eşle dostla akrabayla daha sık ilgilenmeyişime çok üzüldüm. Benim gevşekliğim ve ilgisizliğim nelere sebep olmuştu. Gencin hapse düşmesine sanki ben sebep olmuşum gibi kendimi suçlu hissediyordum. Ondan sonra karar aldım önüme gelene iyi davranıp Risalelerden bahsedeceğim inşallah. Belki bu hatamı telafi eder.”

Bunun üzerine ben de, Nur talebesinin vazifesi sadece kendi imanını kurtarmak değil, başkalarında imanını kurtarmak ve ehl-i imanın imanına kuvvet verici şekilde çalışmak olduğunu anlattım.

Evet, elimizde bütün insanlığın iki cihan saadetini kazandıracak bu hakikatler varken sadece kendi istifademizi düşünüp başkalarına bigâne kalmak, sair insanların bu iman hakikatlerinden istifadesine çalışmamak, bunun içinde gayret göstermemek mesuliyeti mucip bir hatadır. Nur talebesi hodgam olamaz.

Nur talebesi; sırf dünyaya çalışmak, para kazanmak, dünyalık yığmak için dünyaya gelmediğinin şuurundadır. Nur talebesi “gemisini kurtaran kaptandır” vicdansızlığını irtikâp edemez.”

Nur talebesi “ himmeti sadece kendi nefsi olan insan, insan değil, kimin himmeti milleti ise o tek başına bir millettir” hakikati doğrultusunda çalışan, gayret gösteren hizmet için koşuşturan insandır.

Hakikaten, gayet ibretamiz bir olay karşısındaydık. Bu olaydan hepimizin ders alması gerekiyor. Bu olayın duyulmasında fayda mülahaza ederek konuyu kaleme almaya karar verdim.

Bu kardeşimiz gibi vicdan azabı çekmemek için: Yakınımızdan başlayarak, eşimize, dostumuza, akrabalarımıza, iş arkadaşlarımıza, konu ve komşularımıza, yolda, yolculukta, işte güçte hülasa tüm münasebetimiz olan insanlara Risale-i Nurları anlatmak ve onları bir şekilde bu hakikatlerden haberdar etmek ve istifade edip okumalarını sağlamalıyız.

Aksi halde bizimle münasebeti olup ta bu hakikatlerden haberdar etmediğimiz, edemediğimiz insanların, ahirette yakamıza yapışacaklarını unutmayalım.

Koca Üstad ne diyor? “Kur’anı’mız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa cenneti de istemem orası bana zindan olur.”

Sen Cennete git, eşin, dostun, akraban, annen, baban evladın, konu komşu, arkadaşların Cehenneme reva mı? Acaba o Cennette rahat edebilir misin?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum