
Muhammed Numan ÖZEL
Elveda Elveda Şehr-i Ramazan Elveda
Rahmet iklimi geldi. Evvela rahmet girdi şimdi mağfiret dilimindeyiz ve bu dilimde sonu cehennemden azad kısmına doğru gidiyoruz. Mahyâları ve teravihleri tezyîn eden Elveda Ramazan ibaresini görüp duymaya başladık. Bugün teravihte bu kasideyi işittim ben de tekrar ettim ve içim ürperdi.
Eve geldim tefekkür ettim bu manayı. Tefekkürümü paylaşmak istedim.
“Elveda Ramazan” ifadesi, zahirde bir ayrılığı, bir fasılayı ifade etmektedir. Risale-i Nur’un hakikatperver nazarıyla bakıldığında, bu veda; ne yalnızca bir zaman dilimine, ne de geçici ve bu aya mahsus olan oruç ve teravih gibi bir ibadet atmosferine dairdir. Bilakis bu hitap, mübarek bir mekteb-i manevîden mezun olan talebenin, edeble huzurdan ayrılışı ve oradan aldığı feyiz ve dersleri bir ömür boyu yaşatma niyazının bir tezahürüdür.
Risale-i Nur’un müteaddit yerlerinde beyan edildiği üzere, Ramazan ayı insanın nefsini terbiye, kalbini tasfiye ettiği ve ruhunu inkişaf ettirdiği rahmet iklimi mevsimdir.
“Ramazan-ı Şerif'teki oruç, hakikî ve hâlis, azametli ve umumî bir şükrün anahtarıdır.”[1]
Yani, Ramazân-ı Şerif, nefsin terbiyesi ve serkeşliğinin kırılması için bir anahtardır. Bu ayda oruç ve sabırla imtihan edilen nefis, açlık vasıtasıyla dizginlenmekte.. İnsan da, fakrını, aczini, zaafını idrak ediyor. Ama bunun tam manada bir idrak olduğunu düşünmüyorum. Çünkü gündüzü oruçla geçen günün akşamında mükellef sofralar bekliyor. Dolayısıyla tam hissediyor desek yalan olur. Kısmi bir hissetmek desem daha yerinde olacaktır.
Bu ay, yalnız mideye değil, kalbe, ruha, akla, vicdana da oruç tutturur. Burada oruç, savm ve siyam tabiri devreye giriyor zaten. Sadece açlık şeklinde olan ve bir çok menhiyattan uzak durmadan tutulan ORUÇ’TUR. Bu bedene bakar. Duygulara hakim olarak tutulursa savm olur. Ruha da sirayet ettirilip bu hakikatler hissetirilirse bu siyam olur.
Ramazân-ı Şerif tabiri âdetâ bu üç tabiri birleştirir. Oruç, savm ve siyamı.
Oruçla insan sabrı öğrenir, teravihte devamlılığı, Kur’an-ı Kerim ve evrad u ezkârında huzuru, infakta, zekât ve sadakada merhameti, iftar sofrasında şükrü tatbik eder. Bir ay boyunca, cismaniyetten uzaklaşarak ruhanîleşmeye doğru yol alır.
“Elveda Ramazan” demek, yalnızca mübarek bir ayın hitamı değil; aynı zamanda manevî kazançların farkına varmak, Cenâb-ı Hakk’a şükranla yönelmek ve o kazanımların devamına niyet etmektir. Diğer mübarek on bir aya adım adım geçmektir.
Ramazan-ı Şerif işte böyle bir kudsî sofradır, iklimdir. Bu sofradan yedikten sonra ‘Elhamdülillah’ demek ne kadar lüzumlu ise, bu ayın hitamında da bir umumî şükrün ifâdesi olarak veda etmek dahi bir ubudiyettir. Zaten ubudiyet kavramı insanın hayatındaki ibadetlerin bütünlüğüne verilen bir isimdir. Yani sadece abdest namaz gibi değil bunlara İslamiyet'in verdiği ahlâkın da insan üzerinde görünmesidir ubudiyet.
Bu veda, hüzünlü bir ayrılık değil; rahmetli bir misafire gösterilen hürmetin ve teşekkürün ifadesidir. Ne mutlu bu misafire gerekli hürmeti gösterene bedbaht ise bu aya gerekli hürmeti göstermeyendir.
Bu ayda kendimize bir ders olarak bu mekteb-i Ramazan’da öğrenilenleri hayata taşıma kararlılığını göstermek olacaktır. Rahmeti, merhameti, şükrü, inkafı..
Ramazân-ı Şeriften sonra da Füyuzat ancak böyle devam eder.
Risale-i Nur, Ramazan’da kazanılan güzel ahlâkın, sabrın, takvanın ve irade terbiyesinin Ramazan’la sınırlı kalmaması gerektiğini tekrar ifade ediyorum. Çünkü bu ayda elde edilen yüksek manevî disiplin, otokontrol, hayatın her safhasına taşınmalı, bir ömür boyu sürdürülmelidir.
“Bir tek Ramazan, seksen sene bir ömür semeratını kazandırabilir”.[2]
“Şu mübarek Şehr-i Ramazan, Leyle-i Kadr'i ihata ettiği için, kendisi de ömür içinde bir leyle-i kadirdir ki, muvaffak olanın ömrüne bin ömür katar.
Dakikası bir gündür.
Saati iki ay, günü birkaç sene hükmünde bir ömr-ü bâkidir.”[3]
Bu feyizli ayda kazanılanlar; sadece bir ayı değil, ebedî hayatı nurlandıran tohumlar hükmündedir. Bu şuur ile “başı rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennemden kurtuluş” olan rahmet ikliminin son demlerinde kendimizi iyice demleyelim ki on bir ay boyunca bize kâfi gelsin.
Selman-ı Farisi'den nakledilen bir ehadisi de nakletmek istiyorum
"Rasulullah aleyhissalatü vesselam Şaban ayının son günü bize hitap etti ve şöyle buyurdu:
- Ey insanlar! Size büyük bir ay belirmiştir. Bu ay, mübarek bir aydır. İçinde bin aydan daha hayırlı olan bir gecenin bulunduğu bir aydır. Allah ayda oruç tutmayı farz kıldı ve gecesini de nafile ibadetlerle değerlendirmenizi istemiştir.
Kim bu ayda hayırlı bir hasletle / özellikle Allah’a yaklaşırsa (o hasleti vesile kılarsa), bu ayın dışında farzı yerine getiren kişi gibi olur. Kim bu ayda bir farzı yerine getirirse, bu ayın dışında yetmiş farzı yerine getirmiş kimse gibi olur.
Bu ay sabır ayıdır. Sabrın sevabı ise, cennettir. Bu ay, hayır ve iyilik ayıdır, müminin rızkının arttığı bir aydır.
Kim bu ayda bir oruçluyu iftar ettirirse, bu onun günahlarının affına, cehennem ateşinden kurtuluşuna vesile olur ve oruçlunun sevabında hiçbir azalma olmaksızın aynısı onun için de olur.
(Sahabiler) dediler ki:
- Hepimiz oruçluya iftar ettirecek bir şeyler bulamayabiliriz?
Aleyhissalatü vesselam Efendimiz buyurdu ki:
- Allah, bu sevabı, oruçluyu bir hurma ile veya bir yudum su ile ya da bir yudum süt ile iftar ettiren kimse için de verecektir.
Bu ayın başı rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennemden kurtuluştur.
Kim kölesinin / hizmetçisinin yükünü hafifletirse, Allah da onu cehennemden azat eder.
Bu ayda dört hasleti çoğaltın: Bunlardan iki tanesiyle Rabbinizi razı edersiniz, iki tanesine de ihtiyacınız vardır.
Rabbinizi razı edeceğiniz iki haslet: Allah’tan başka ilah olmadığına şahitlik etmeniz ve ondan af dilemeniz (istiğfar etmeniz)dir.
Hep muhtaç olduğunuz iki haslet ise, Allah’tan cenneti istersiniz ve cehennemden O’na sığınırsınız.
Kim bu ayda bir oruçluyu doyurursa, Allah da ona benim havzımdan bir yudum içirir ki, artık o, cennete girinceye kadar bir daha susamaz."[4]
Hülasâ: Risale-i Nur’un penceresinden bakıldığında “Elveda Ramazan” demek, yalnızca bir veda değil; bir muhasebe, bir teşekkür, bir dua ve bir ahidnâmedir. Ramazan’dan sonra da Ramazan gibi yaşamak, her günü bir oruç disipliniyle geçirmek ve ömrü manevî bir bayrama hazırlamak niyazıdır. Gıybetsiz, yalansız dolansız, riyâsız, ahlaklı..
Cenâb-ı Hak bizleri, Ramazan’ın feyiz ve nurunu hayatının her safhasına taşıyanlardan eylesin. Hayatımızda islamî ahlâkı gösteren kimselerden eylesin. Hani derler ya “İslamiyeti öyle bir yaşa ki seni öldürmeye gelenler sende dirilsin.” hakikatine mazhar makes etsin. Âmin.
Evvel hu, âhir hu, zâhir hu, batın hu..
Ya Ferdu, ya Hayyu, ya Kayyumu, ya hakem, ya adl, ya kuddüs..
Selâm ve dua ile.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.