Vücudumuzdaki müthiş denge
Farklı fakültelerde okuyan ancak aynı evi paylaşan Mustafa, Ahmet ve Arif, sık sık yaptıkları gibi o akşam da oturmuş bir taraftan çaylarını yudumluyor, bir taraftan da sohbet ediyorlardı
Sohbet sırasında söz, kâinattaki bütün varlıkların bir denge içinde yaratıldığına, birbiriyle uyumlu hareket ettirildiklerine ve hattâ birbirlerinin eksiklerini tamamlamayla vazifelendirildiklerine gelmişti. Bu esnada, bir tıp fakültesi talebesi olan Mustafa söz aldı:
— Evet arkadaşlar, bu denge sadece dış dünyadaki varlıklar için değil, bedenimiz için de geçerli. Bu konuda verilebilecek sayısız misâllerden biri, vücudumuza yerleştirilmiş ve dinamik olarak her ân kontrol edilen hormonal dengelerdir.
Bedenlerinde cereyan eden ancak bilgi sahibi olmadıkları bu hâdise, Ahmet ve Arif'in merakını celbetmişti.
Ahmet: Anlatır mısın Mustafa, nasıl bir denge bu?
Mustafa: Dilim döndüğünce anlatmaya çalışayım. Yüce Yaratıcı, insan vücudundaki hayatın devamlılığı için, birçok elementi vazifelendirmiştir. Bunlardan kalsiyum, yaklaşık bir kg'lık miktarıyla insan bedeninde en fazla bulunan elementtir. Kalsiyumun % 99'u kemiklerin yapısında, % 1'i de hücre dışındaki sıvıda bulunmaktadır. Herhangi bir kanamanın durdurulmasında ve pıhtılaşmada vazifeli trombositlerin (kan pulcukları) fonksiyonlarını gerektiği şekilde edâ etmelerinde, kalb kasının ve diğer kasların kasılmasında, sinir sisteminde uyarıların iletilmesinde bu elemente son derece mühim vazifeler verilmiştir.
Yeni bir şey öğrenmiş olmanın heyecanıyla Arif söze girdi.
— Ben de kalsiyumun sadece kemikleri güçlendirmekle vazifeli olduğunu zannediyordum.
Mustafa: Evet Arif, kemikleri güçlendirme, kalsiyumun tek vazifesi değil. Bu element hakkında ilginizi çekeceğini düşündüğüm bir husus daha var, o da Rahmet-i Sonsuz'un vücudumuza yerleştirmiş olduğu kalsiyum dengesi. Kalsiyumun kandaki seviyesi 8,5 ile 10,5 mg/dl arasında olacak şekilde ayarlanmıştır. Günde 10.000 mg kalsiyum böbreklerden süzülürken, bunun yaklaşık 9.800 mg'ının kana geri emilimi sağlanmakta, geri kalan ortalama 200 mg'ı da idrarla vücuttan dışarı atılmaktadır. Kandan kemiğe, kemikten de kana geçen kalsiyum miktarı ise, 500 mg civarındadır.
Arif: Peki kandaki bu kalsiyum seviyesinin bozulması vücudumuza bir zarar verir mi?
Mustafa: Denge bu şekilde tanzim edildiğinden, düzensizlik bazı problemlerin ortaya çıkmasına sebebiyet verebilir. Herhangi bir sebeple kandaki kalsiyum seviyesi düştüğünde, bilhassa 5mg/dl'nin altında veya âni düşmelerde, el ve ayaklarda kasılmalar, gırtlak spazmı ve âni boğulma, yaygın epilepsi nöbetleri, şuur bulanıklığı, tansiyon düşmesi, kalb hızında yavaşlama dâhil kalbde ritim bozuklukları ortaya çıkabilmektedir. Kandaki kalsiyum seviyesinin özellikle âni artışlarında ve kalsiyum seviyesi 14 mg/dl'nin üzerine çıktığında, bulantı, kusma, karın ağrısı, vücuttan aşırı sıvı kaybı, böbrek yetmezliği, kalbde ritim bozuklukları, şuur bulanıklığı ve ayrıca koma meydana gelebilir.
Ahmet: Müsaadenizle ben de bir şey sormak istiyorum. Peki, bu kadar hassas bir denge hiç bozulmadan nasıl devam ettiriliyor?
Mustafa: Evet Ahmet! Vücudumuz için bu kadar hayatî ehemmiyeti haiz kalsiyumun dengede tutulması ve sürdürülmesinde vazifelendirilmiş başlıca üç hormon bulunmaktadır. Bunlar; Paratiroid bezinden salgılanan paratiroid hormonu, üretimi ciltte başlayan D vitamini ve tiroid bezinden salgılanan kalsitonin hormonudur.
Arif: Enteresan! Demek kalsiyum dengesini sağlama vazifesi bir değil, üç hormona verilmiş. Bu, sistemi daha da karmaşık bir hâle getiriyor olsa gerek.
Mustafa: Karmaşıklık ve zorluk bizim için geçerli. Alîm-i Mutlak için böyle bir şey söz konusu olamaz. Evet, bu üç hormondan biri olan paratiroid, boynun ön-alt kısmında bulunan dört paratiroid bezinde üretilir ve salgılanır. Kandaki kalsiyum seviyesi ile paratiroid hormonu arasında İlâhî kanunlardan biri olan negatif geri besleme münasebeti vardır. D vitamini eksikliği veya paratiroid bezlerinin az çalışması gibi sebeplerden dolayı kandaki kalsiyum seviyesi düşünce, Cenab-ı Hak paratiroid bezindeki hücrelere, paratiroid hormonu salgısının arttırılması emrini verir. Bu hormon vasıtasıyla, kalsiyum seviyesinin normale dönmesi için kemik, böbrek ve dolaylı olarak da bağırsaklarda ciddi bir faaliyet başlatılarak kemiklerdeki ve böbrek tübüllerindeki kalsiyumun kana geçmesi sağlanır.
Ahmet: Böylece vücudumuzda kalsiyum dengesi sağlanmış olur ve bizler de sağlıklı bir şekilde hayatımıza devam ederiz değil mi?
Mustafa: Evet, fakat dengenin sağlanması sırasında cereyan ettirilen hâdiseler bu kadarla sınırlı değil. Meselâ, bu hâdiselerden biri, böbreklerde bulunan 1-alfa-hidroksilaz enziminin paratiroid hormonu ile uyarılmasıdır. Böylece, 25-(OH)D3 vitamininden D vitamininin biyolojik aktif şekli olan 1,25-(OH)2D3 vitamininin üretiminin artırılması sağlanır. Bu vitamin, kalsiyumun bağırsaklardan kana geçişinde vazifelidir. Şâyet kandaki kalsiyum seviyesi düşüklüğünün sebebi D vitamininin eksikliği ise, böyle bir hastaya dışarıdan D vitamini verildiğinde, bağırsaklardan kalsiyum, fosfor ve magnezyumun kana geçişi sağlanır. Diğer taraftan, paratiroid bezi dışındaki herhangi bir sebebe bağlı olarak (mesela akciğer, meme, böbrek ve lenf bezi kanserleri, zehirli guatr ve böbrek üstü bezinin az çalışması gibi) kanda kalsiyum seviyesi artınca, Sâni-i Hakîm bu sefer de paratiroid bezlerine, paratiroid hormonunun üretim ve salgılanmasının azaltılmasını emreder. Böylece, kanda paratiroid hormon seviyesi düşürülür. Neticede, kalsiyumun kanda daha fazla artması ve hayatı tehdit eden bir durumun ortaya çıkması engellenmiş olur.
Arif: Ne mükemmel bir sistem! Kalsiyum dengesinin sağlanmasında paratiroid hormonu ve D vitamini dışında bir hormonun daha vazifeli olduğunu söylemiştin, o hangisi?
Mustafa: Evet, üçüncü hormon da, tiroid bezindeki parafoliküler C hücrelerinde üretilen ve salgılanan kalsitonin hormonudur. Ancak, bu hormonun kalsiyum dengesindeki vazifesi paratiroid hormon ve D vitaminine göre daha geri plânda olup, adı geçen hormonların tersi istikamettedir. Yani, kalsiyum yüksekliği durumlarında C hücrelerinden kalsitonin salgılanması artırılırken, kalsiyum düşüklüğü durumlarında hormon salgılanması azaltılır. Bununla beraber, insanda kalsitonin hormonunu üretmekle vazifeli bilinen tek organ olan tiroid bezi ameliyatla tamamen çıkartıldığında (guatr ameliyatında olduğu gibi) kandaki kalsiyum seviyesi değişmemektedir. Yine bu hormonun yüksek seviyelerde salgılandığı medüler tip tiroid bezi kanserlerinde de kandaki kalsiyum seviyesi değişmemekte, aynı seviyede kalmaktadır.
Ahmet: Bu da üzerinde düşünülmesi gereken bir durum bence. Anladığım kadarıyla kalsitonin hormonu, kalsiyum dengesinin sağlanmasında vazifeli. Fakat herhangi bir sebeple bu hormon devre dışı kaldığında, demek ki bu eksiklik paratiroid hormonu ve D vitaminine kapattırılıyor.
Mustafa: Çok güzel ifade ettin Ahmet. Özetle söyleyecek olursak; paratiroid bezler, tiroid bezindeki C hücreleri, kemikler, bağırsaklar ve böbreklerin paratiroid hormonu ve D vitamini ile uyumlu çalışması sağlanarak kandaki kalsiyum seviyesi normale getirilir. Böylece, sinirlerin, kasların, trombositlerin ve kemiklerin kalsiyum ihtiyacı, tecavüb, yani karşılıklı birbirinin ihtiyacına cevap verme ve teanuk, yani uyumlu çalışma sırlarıyla karşılanmış olur.
Mustafa'nın anlattıkları karşısında derin bir tefekküre dalan Arif, fısıltı ile konuşma arası bir ses tonuyla duygu ve düşüncelerini ifade etti.
— Demek bütün bu hâdiseler, günlük hayatımız devam ederken vücudumuzda tıkır tıkır işlettiriliyor ha! Bütün bu anlattıkların bana büyük bir İslâm âliminin şu sözünü hatırlattı Mustafa! Diyor ki bu âlim zât: "Her şey O'na bir emirber nefer hükmündedir. Her şey O'nun kuvvetiyle döner. Her şey O'nun emriyle hareket eder. Her şey O'nun hikmetiyle tanzim olur. Her şey O'nun keremiyle muavenet eder. Her şey O'nun merhametiyle başkasının imdadına koşar, yani koşturulur."
Mustafa: Evet kardeşim, aktardığın bu özlü sözler, bütün bu harika hâdiseleri çok güzel özetliyor. Aslında size vücudumuzda tiroid hormonunun nasıl dengede tutulduğundan da bahsetmek isterdim; fakat şimdi vakit geç oldu. Eğer istirahata çekilmekte gecikirsek, gece kalkmamız da zor olabilir. O yüzden, isterseniz bu harika yapıyı da kısmet olursa, bir başka akşam konuşalım.
Sızıntı