Ya Rab, Üstadım Said Nursî Hazretlerinden razı ol
Fahru’l-Âlemîn, Habîb-i Rabbü’l-Âlemîn, Seyyidü’l-Mürselîn (sallâllahü teâlâ aleyhi ve sellem) Efendimiz Hazretlerinin en büyük mu’cizesi
Risale Haber-Haber Merkezi
(Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Barla Lâhikası adlı eserinden bölümler.)
Hulûsi Beyin fıkrasıdır.
Bu hafta Otuz Birinci Mektubun Yedinci Lem’asıyla Üçüncü Lem’asını, hazine-i Mektubata ilâve ve muhibbân ve müştâkana tilâvet eylemekle, vesâtat-ı âliyenizle, bir lütf-u azîm-i İlâhîye daha mazhar olduğumdan dolayı Kerîm, Rahîm, Bâkî-i Zülcelâl’e yüz binler hamd ve şükür eylemekte ve sevgili Üstadımı rızâ-yı Samedânîsine ve vazife-i meşkûre-i mâneviyesinde devamlı, nüfuzlu, şümullü muvaffakiyetlere mazhar buyurmasına, abîdâne tazarru ve niyazlarda bulunmaktayım. Bu biçare ve isyankârdan çok dua beklediğinizi emir buyuruyorsunuz. Ben o dergâh-ı âliye ancak bir nevi i’câzının izharına Fahru’l-Âlemîn, Habîb-i Rabbü’l-Âlemîn, Seyyidü’l-Mürselîn (sallâllahü teâlâ aleyhi ve sellem) Efendimiz Hazretlerinin en büyük mu’cizesi olan, tâ kıyâm-ı saate kadar hükmü ve i’câzı bâki olacağına iman ettiğim Kur’ân’ın nurları delâletiyle ve Üstadımın mübarek isimlerini, vesile-i kabul olmak üzere kullanarak iltica edebiliyorum. Hiç mümkün müdür ki, bu eşiğe yüzümü sürerken, “Ya Rab, Üstadım Said Nursî Hazretlerinden razı ol, dâreynde muratlarını hasıl kıl” diye yalvarmayayım? Asla ve kat’â! Bu bir vazife olmakla beraber, kanaatçe İnşaallah vesile-i icabe-i duadır.
Aziz Üstad, sadîkınız zaif ruhu, bu fâni hayatta olduğu gibi, bâki ve sermedî hayatta da inşaallah ulvî ruhunuzun cenâh-ı şefkatinden ayrılmayacaktır, ayrılamayacaktır ve ayıramayacaklardır.
Evet, gayr-ı kabil-i inkârdır ki, bu fâni hayatın dağdağaları arasında, havas ve letâif her zaman müştakı bulundukları münevver ve muhteşem âyineye bakamıyorlar. Fakat o meşgaleden feragat edildiği anda, yine Nur bütün haşmetiyle arz-ı dîdar ediyor. Bu zamanlarda hiç ayrılık hissetmiyorum. Hattâ ihtilâf-ı mekânı da tesirsiz görüyorum. Yedinci ve Üçüncü Lem’aların bura postahanesine vürûdu, Ramazan’ın on birine tesadüf ediyor. Bir gün postada kalmasına karşılık tutulursa, her bir Lem’a, bu mübarek ayın başından onuna kadar birer gün almışlar ve
1 اَوَّلُهُ رَحْمَةٌ olan aşr-ı ûlâ-yı Ramazan’da mahall-i maksuda vâsıl olmuşlardır. Müftülük ilânına göre tam onuncu gündedir. Dördüncü ve Sekizinci Lem’aları da bu mâh-ı gufrânın on dördüncü günü aldım. Posta bir gün evvel geldiğine ve bir gün de postada kalışına veya birinci makama sayılırsa, bu nurlu eser de, sanki Ramazan’ın her gününde bir Lem’a alarak, yerini bulmakla, hem bu adetlerin boşuna konulmadığına, hem de 2 اَوْسَطُهُ مَغْفِرَةٌ olan aşr-ı sâni-yi Ramazan’da yazıldığı mahalle yetişeceğine sarahat derecesinde delâlet ediyor.
Şu saatte şuaâtını gözüme sokan güneş gibi, bu kadar nurlu ve zahir hakaiki, mahzâ bir inayet-i İlâhî olarak bu biçareye gösterilen bu mübarek eserlerden, bu Nurların bihavlillâh gurupsuz tulû ettikleri mahalle, Utarid ve Zühre gibi maddeten ve mânen yakın bulunan Hizbü’l-Kur’ân’a dahi hafız, sadık, halis ve salih kardeşlerimin daha çok esrar anlayacaklarına şüphe etmiyorum.
Madem ki, merkez-i feyze en uzak bulunan âciz bir kardeşlerinin mübarek eserler hakkındaki duyguları, kendilerinin de lâyıklı, mânâlı çok değerli ihtisaslarını beyana vesile oluyor. İnşaallah, bu hareketleri hizmet-i Kur’ân’dan mâdud olur. Âli huzurunuzda kardeşlerimle biraz konuşmak istiyorum.
Kardeşlerim, bu biçarenin Nurlarla iştigali üç devreye ayrılmıştır.
Birincisi: Üstad Hazretleriyle ilk teşerrüf etmek saadetine nail olduğumdan itibaren intişar etmiş olan eserleri, kendim için istinsah etmek.
İkincisi: Yine muhterem Üstadımın emirlerine imtisalen, Sözler’in, muhtelif tabaka-i nâsa tesirleri ve kabil-i cerh, lâzımü’t-tashih, mucib-i itiraz cihetleri olup olmadığı hakkında, kasır aklımla anlayabildiğim kadar ve kısa görüşümle seçebildiğim kadarını arz eylemek ve bütün fırsatlardan istifadeyle, din kardeşlerime faideli olmak, onlara da bu Nurları göstermek, dikkat-i nazarlarını celb etmek, kalbî ve bâtınî yaralarına merhem eylemek emeliyle, ihtiyarsız ve manevî bir tesir altında âsâr-ı Nuru aşkla okumak.
Üçüncüsü: Yine aziz ve müşfik Üstadımın emirlerine mutâvaatla, bildiğiniz veçhile herbirisi bir türlü letâfet ve belâgat ve celâdette ve çok kolaylıkla akıllara hayret verecek tarzda intişar etmekte olan nurlu âsar hakkındaki ihtisaslarımı arz eylemek ve bizzat veya kardeşlerim namına, bazı Kur’ânî müşkilât ve tereddüdatı makam-ı feyze takdim ederek, bu tarikle hem müşkilin halline, hem de sâil ile birlikte, diğer kardeşlerin de istifadelerine âcizâne hizmet eylemek. Denizden katre mesabesindeki bu Kur’ânî hizmetten dolayı, bu biçareye bir kıymet atfetmeyiniz. Çünkü maalesef hiç liyakatım olmadığını ben çok iyi biliyorum.
3 لاَ تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللهِ âyet-i celilesi ümit vermemiş olsa, isyanımın nihayetsizliği karşısında çıldırmak işten bile değil.
Öyleyse, aziz kardeşlerim, bu zavallı kardeşinize hayır dua buyurmanızı bilhassa rica ediyorum. Kur’ân hesabına bakılırsa, o zaman belki bazı güzellikler görünebilir. Bu da, sevgili Üstadımızın buyurdukları gibi, Kur’ân’ın güzellikleri ve menba-ı kevserden gelen Nurların lâtifliği bu hususu temin etmişlerdir. Hîn-i sabâvetimden beri, en ziyade menfûrum, fe-lillâhi’l-hamdu yalan söylemektir. Onun için hakikati ifade ettiğime emin olabilirsiniz ki, yukarıda arz ettiğim üç safhada ihtiyar ve tesadüf yoktur. Hâkim olan, bir dest-i gaybî ve kader-i İlâhîdir. Bunu hissediyordum. Kader-i İlâhîyi izaha lüzum yok. Dest-i gaybın da Gavs-ı Âzam Sultan-ı Evliya Bâzü’l-Eşheb, Seyyid Abdülkadir-i Geylânî (kuddise sırruhu’l-âlî) Hazretleri olduğunu son defa öğrenmiş olduk.
Fakat muhterem Üstadımın âli aflarına istinaden şunu ilâve edeyim ki, Gavs-ı Âzam Hazretlerinin keramet-i gaybiyeleri, sarahaten Üstadımız Said Nursî Hazretlerini göstermektedir. Çocukluğundan beri harika tercüme-i hali tetkik edilecek olursa görülür ki, bu zâtın vücudu sırf Kur’ân ve iman hesabınadır. Ondandır ki, o harika hâlâta mazhar olmuş biz biçareler, bu şem’in pervanesi oldukça, hizbü’l-Kur’ân namına Hazret-i Gavs’ın himmet ve duasına ve cedd-i zîşânı Peygamberimiz (sallâllahü teâlâ aleyhi ve sellem) Efendimiz Hazretlerinin şefâatine, iltimasına ve nihayet Münzilü’l-Kur’ân’ın affına, himâyesine mazhar olacağımıza da şüphe edilmemek lâzımdır.
Allahü Zülcelâl Hazretleri cümlemizi muhafaza buyursun. Âmin. Dâreynde bâis-i necâtımız olan bu hizmeti bilkülliye terk edecek olursak, o zaman helâkimiz muhakkaktır. Madem ki elimizde ma’fuv olduğumuza dair senedimiz yok. Bâis-i feyzimiz Üstadımız Hazretlerinin bizlere şefkatından dolayı, keramet-i gaybiyeden haber verdikleri müjdeler, yalnız şevkimizi ve şükrümüzü arttırmaya vesile olmalı. İsimlerinin sarahaten zikredildiğini bildirmekle beraber, gösterdikleri âli feragat, cümlemiz için nazar-ı ibretle görülmeli ve cidden taklit olunmalıdır.
Yine emirlerindendir ki, bizler hizmetle muvazzafız, mükellefiz. Neticeyle değil. Bu Nurlu hizmette bizleri birleştiren Allahü Zülcelâlden niyazım, haşirde de livâ-yı Muhammedî (a.s.m.) altında haşir ve cem olmaklığımızdır. اَللّٰهُمَّ رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّا اِنَّكَ اَنْتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ 4
Müsaadenizle sadede geliyorum:
Otuz Birinci Mektubun Yedinci Lem’asına esas olan üç âyet-i celilenin tefsiri harika bir tarzdadır. Bilhassa İkinci Vecihle Birinci Vechin ikinci ihbar-ı gaybî ciheti, işitilmemiş bir surettedir. Bu Mektubun Üçüncü Lem’ası ki, 5 كُلُّ شَىْءٍ هَالِكٌ اِلاَّ وَجْهَهُ لَهُ الْحُكْمُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ âyetinin meâlini ifade eden 6 يَا بَاقِى اَنْتَ الْبَاقِى يَا بَاقِى اَنْتَ الْبَاقِى cümlelerinin gösterdikleri iki hakikatten çok büyük feyiz aldım. Gariptir ki, bu mübarek eser, 7 لَقَدْ صَدَقَ اللهُ رَسُولَهُ الرُّءْيَا بِالْحَقِّ âyet-i celilesiyle başlamakla, sanki bu fakirin gördüğü rüyaya bir işaret yapıyor ve diyor ki: Senin rüyanda gördüğün kamer, bu âyette bahis buyurulan rüyanın sahibi, İki Cihanın Fahri (sallâllahü teâlâ aleyhi ve sellem) Hazretlerinin bir parmak işaretiyle ve izn-i Hakla inşikak etmiştir. Şems onun hatırı için, On Dokuzuncu Mektupta beyan buyurulduğu üzere, bir saat hareketsiz görünmüştür, gibi mu’cizatını hatırlatarak, “Ey gafil, ittibâ-ı sünnet et!” diyor. Bu rüyayı nakleden mektubumda, Otuz Birinci Mektubun Birinci ve İkinci Lem’alarıyla, Yirmi Dokuzuncu Mektubun Birinci Remzinin Birinci Makamından gelen feyiz neticesi, ihtiyarsız yaptığım tâbirin sonunda yazmış olduğum 8 كُلُّ شَىْءٍ هَالِكٌ اِلاَّ وَجْهَهُ âyet-i celilesinin bir nevi i’câzlı tefsirini beyan buyurmakla, mektubuma gayet lâtif ve çok muhteşem bir cevap verilmiş oluyor. Otuz Birinci Mektubun Dördüncü Lem’asının Birinci Makamı “Minhâcü’s-Sünne” denmeye hakikaten lâyıktır.
Birinci nükte: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın ümmetine şefkatinin derecesini ve bihakkın şefîu’l-müznibîn olduğunu göstermekle beraber, Süleyman Efendi merhumun Mevlid-i şerifindeki,
Tıfl iken ol diler idi ümmetin,
Sen kocaldın, terk edersin sünnetin
vecizesini hatırlatmakta ve ol Hazrete ümmet olanlara, sünnetlerine riayet lüzumunu ehemmiyetle ders vermektedir.
İkinci nükte: Cenâb-ı Peygamber (sallâllahü teâlâ aleyhi ve sellem) Efendimiz Hazretlerinin nesl-i mübareklerinin, ilâ yevmilkıyâm Hz. Hasan ve Hüseyin’den (radıyallahü teâlâ anhümâ) geleceklerini ve istikbalde çok mübarek zevâtın da bu meyanda zuhur edeceklerini nazar-ı Nübüvvetle gördükleri için, bu iki hafîdine bütün o nurlu zâtlar hesabına şefkat göstermesi öyle bir tariftir ki, beşerin düşünmesiyle yazılmasına imkân yoktur.
Üçüncü nükte: Nass-ı kat’î ile sabit ve hadis-i Nebeviyle müberhen Âl-i Beyte muhabbete işaret etmekte, bu vazifeyi ifâya davet eylemektedir. Çünkü, İslâmiyet bir vücutsa, bu vücudun belkemiği, muhakkak Âl-i Beyt ve başı her zaman Kitabullahtır.
Dördüncü nükte: Şîaları ilzam edecek kadar kuvvetli bir derstir. Bu şümullü dersten gaye ne olduğu, sonunda mükemmelen icmal edilmiştir. 9 وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللهِ جَمِيعًا وَلاَ تَفَرَّقُوا emr-i celiline tevfikan, bütün mü’minler tevhide çağırılmıştır. Keramet-i Gavsiyenin işaratını teyid eden remizleri defaatle okudum. Bu müjdeler hamd ve şükrümü arttırmıştır. Zenbilli Ali Efendinin hale çok uygun olan fıkrası hoşuma gitti. Lâtif tefe’ülünüz 10 خِتَامُهُ مِسْكٌ kabilinden olmuştur.
Evet, Kur’ânî bahçede her zaman başka renkte, başka letâfette, başka tesirde hakikî cennet çiçekleri açılıyor. Bu mezherenin bülbülünü ve onun gönülleri teshir eden nağmesini dinleyen, meşk eden yoldaşlarına, dâreynde selâmet ve saâdet ve muvaffakiyetler temenni ve niyaz eylerim.
Şairin zamana muvafık bir beyti:
Bir mevsim baharına geldik ki âlemin,
Bülbül hamuş, havz tehî, gülistan da harâp
Ben de derim:
Öyle bir bid’alar devrindeyiz ki İslâmın,
Bir bülbülü, bir gülistanı kalmış Kur’ân’ın.
Keramet-i Gavsiyeyi henüz kimseye okuyamadım. İçinde bu biçareden bahsedilişi, okumak hususunu düşündürüyor. Mübarek Ramazan HAŞİYE bir an evvel bu isyankârların kadir-nâşinasların elinden yakayı kurtarmaya çalışır vaziyette, süratle elimizden gitmektedir. İmam Ömer Efendi geçen sene, “Ramazanın Hikmetleri” eserinin Ramazan ayı geçtikten sonra gelişinden, benim gibi müteessir olmuştu. Bu Ramazan’ın birinci Cuma hutbesinde, ben de hazır olduğum halde, yüzlerce cemaate, bu nurlu hikmetlerden birkaçını hemen aynen okudu. Bu anda bu fakirde husule gelen şükür hislerini tarif edemeyeceğim.
اَلْحَمْدُ ِللهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبِّى 11
Hulûsi
1 : “Evveli rahmet, …” el-Münzirî, et-Tergîb ve’t-Terhîb, 2:94-95.
2 : “Ortası bağışlanma, …” el-Münzirî, et-Tergîb ve’t-Terhîb, 2:94-95.
3 : “Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin.” Zümer Sûresi, 39:53.
4 : “Dualarımızı kabul et, ey Rabbimiz. Herşeyi hakkıyla işiten de, herşeyi hakkıyla bilen de ancak Sensin.” Bakara Sûresi, 2:127.
5 : “Onun zâtından başka, her şey yok olup gidicidir. Hüküm ve hükümranlık Onundur; siz de Ona döndürüleceksiniz.” Kasas Sûresi, 28:88.
6 : Bâkî Sensin, ey Bâkî. Bâkî Sensin, ey Bâkî.
7 : “And olsun ki, Allah, Resulünün gördüğü rüyanın hak olduğunu tasdik etti.” Fetih Sûresi, 48:27.
8 : “Onun zâtından başka, her şey yok olup gidicidir.” Kasas Sûresi, 28:88.
9 : “Allah’ın dinine ve Kur’ân’a hep birlikte sım sıkı sarılın; ayrılığa düşüp dağılmayın.” Âl-i İmran Sûresi, 3:103.
10 : “Ardında nefis bir koku bırakır.” Mutaffifîn Sûresi, 83:26.
HAŞİYE : Gariptir ki, Hulûsi’nin bu sözünü belki yirmi defa tekrar etmişim. Süleyman gibi dostlar şahittirler. Demek bir hakikat var ki, ikimizi böyle söyletmiş. Said
11 : Allah’a hamd olsun. Bu Rabbimin ihsânıdır.
Devam edecek
ÖNCEKİ BÖLÜMLER
Lâhika mektupları hizmet-i Kur’âniyenin esaslarını ders veriyor
Hulûsi Bey ve Sabri Efendinin mektuplarının Risale-i Nur'a dahil edilmesinin beş sebebi var
Üstadın vazifesinin bitmediğine dair burhanlar
Risale-i Nur mektuplarının bendeki tesirleri
Size bu eseri yaptırtan o Nurları ayak altında bıraktırmaz
Ömrümde ilk defa olarak Üstad dedim
İhtiyaca ve hâl-i âleme göre yazdırıldığına asla şüphe kalmamıştır
Doğrudan doğruya nur-u Kur’ân olan mübarek Sözler
On Dokuzuncu Mektup ile yeniden hayata dönmüş gibi oldum
Eserleriniz güzel bir Üstad, ulvî bir mürşid olacak
Bu hakaikle Avrupa ehl-i dalâletine de meydan okunur
Allah bu Nurları âciz insanlarla bile neşir ve muhafaza ettirir
Risaletü’n-Nur’un dinleyicileri arasında 88 yaşında bir hoca vardı
Bu eserler bütün cemaatlere daima mazhar-ı takdir oluyor
Yeğeni Abdurrahman'dan Said Nursi'ye: Aziz Mamo
On Dokuzuncu Mektup, ruh ve kalb-i âcizîyi gül ve gülistanlığa çevirdi
Müşrik ve münkirleri mağlûp ve ilzam eden son sistem malzeme-i cihadiye
Beşerin ayağını kaydıran şu asırda Nur fabrikasından her nevi teçhizat alınmalı
Avrupa meftunlarına atılan topun elmas güllelerini gördüm
Cenâb-ı Hak sancak-ı Muhammedî (asm) tahtında cümlemizi haşreylesin
O söz felsefenin çıkmazına sapan gafil ve âsilere müthiş bir darbe gibi çarpıyor
Otuz Üçüncü Sözünüzle kalbimi tedavi buyurmanızı istirham eylerim
Zaman olur ki herşey, herkes, her muamele, kalbi incitiyor, işte ilacı
Nur deryasından içmek isteyen bunları alsa dahi kalp ve ruha kâfi
Sözlerinizi insafla okursa tevbeye mecbur olacağına kat’iyen ümitvârım
Güzellik yazılarımızda değil, i’câz-ı Kur’ân’dan olan nurlu Sözler’e aittir
Isparta’nın intibahına sebep olan Âdilcevazlı Bekir Ağanın duyguları
Onuncu Söz'ü aldığım dakikada bir ağacın altına gittim
Benim için buna ruhsat veren Cenâb-ı Hakka milyarlarca hamd ediyor ve şükrediyorum
Mirac gibi bir şâheser karşısında apoletleri sökülmüş bir kral vaziyetine düşer
Bendeniz, doktorların düşündüğü gibi düşünmüyorum
Bu kardeşinizde, Üstadının bazı hasletlerinden vardır
Risale-i Nur, Avrupa’ya karşı Kur’ân’ın parlak bir güneş olduğunu gösterecek
25. Söz 'Yaş ve kuru ne varsa Kur'an'da yazılmıştır' ayetini ispat ediyor
Envâr-ı Kur’âniye burhanlarından Sözler kalbimi nurlandırıyor
Bahtiyar kardeşim Hüsrev, o menzili çok güzel süslendirmişsin
Herkesten ziyade hasta olan, maddî ve gâfil doktorlardır
Şu tevafukat-ı acibe başka kitaplarda bulunur mu?
Cumartesi günü, saat on bir buçukta müjdeli ve mübeşşir eseri aldım
Bir zerrede kâinatın saltanatının küçük nümunesi mevcuttur
Hz. Muhammed’in (asm) muazzam mucizesi elimizde değil mi?
Yirmi Üçüncü Söz insanlara insanlıklarını ihtar ediyor
Aradaki hâinlerin engel olmaları, şüphesiz çok müteessir ediyor
O mektubu valideme okudum, gözlerinden yaşlar dökülüyordu
Risalelerin her birisinin nurları bir, güzellikleri ayrı
Gözlerimden dökülen yaşları risaleleri okumakla teskin edebiliyorum
Üstadıma kendi elimle Kur’ân-ı Kerîmi yazıp takdim etmeyi çok arzu ediyorum
Ey Üstad! Eserlerin seni nâmınla beraber yaşatacaktır
Manevî iplerle bağlanmış bir cemaat efradının sevini hissediyorum
Bazıları soruyor, Nur eczahanesinde ne gibi tedaviler var?
Emsâli görülmemiş hakikatleri Hazret-i Kur’ân’dan istiyor
Kötü alimlere çok mükemmel ve manevî tokat aşk ediyorsunuz
Binbaşı Âsım Beyin Risale-i Nur şiiri
Bu Sözler, şükür nehrinin menbaına şükür dağının tepesine götürüyor
Rahmet-i İlâhiyeye, Üstadımız elyak ve elhak memur ve vasıta olmuştur
Nur talebelerinin bu hali bir alâmet-i muvaffakiyettir
Üstadım, imanımı balyozuyla kırarak kurtardı
Üstadım, Kur’ân denizindeki definelerini meydana çıkarmıştınız
29. Mektuptaki o bölüm beni derin derin tefekküre sevk eyledi
Kâinatın sırlarını açan anahtarları bu fakire veren o risalelerdir
Hattat ve şair Ahmed Galib'in Sözler ve Bediüzzaman şiiri
Zahiren otuz üç adet, mânen otuz üç milyon elmas, inci ve mücevherat
Bazan yoruluyorum, nefsimi ruhum vazifeye davet ediyor
Medar-ı tesellîmiz Erhamü’r-Râhimîn’in bize kavuşturduğu hakikatlerdir
Tarikatı anlatan bu risaleyi çok ehemmiyetli buluyorum
Üstadım, Kur’ân-ı Hakîmin son sistem malzeme-i mübarekelerini icada vesilesiniz
O risale Ulemâü’s-sû’ ahzâbına şedit bir tokattır
Bu hafta sevincim ve şevkim pek ziyade idi
Kur’ân-ı Azîmüşşâna fedâ olan bu baş, başka yere eğilmeyecek
Nasuhîzade Şeyh Mehmed Efendiden Bediüzzaman'a şiir
Gönül şöyle arzu ediyor: Bu fakir, siz Üstadımdan evvel kabre girsin
Hafız Ali'nin şehid olacağını hissettiği yazısı
Bu nurlu eserler hem okşamak, hem korkutmak gibi iki zıt tesiri hâizdir
Rica ederim gücenmeyiniz hediyenizi bunun için kabul edemedim
Bediüzzaman Said Nursi'den talebelerine ciddi kardeşlik uyarısı
Ancak ve ancak i’câz-ı Kur’ân’ın o büyük denizinin reşhasıdır
İki haftadır Sırr-ı inna ateyna risalesini okuyor ve elimizden bırakmıyoruz
Müftü 'Hiç kimsenin muktedir olmadığı hakaiki Kur’ân’dan bulup çıkarmışlar” diyor
Sözler ve Mektubat'ın en harika vasfı bu ince noktada
Nasıl o Hâlık-ı Zülcelâle nihayetsiz bir minnettarlıkta bulunmayalım ki
Üstadımın tavsiye buyurdukları kestirme, Kur’ânî ve nurânî caddedir
Bu Sözün en son tevafukatını göstermesi de ayrıca bir tevafuktur
Bu risale zulümatlı günlerin veda etmekte olduğunu ihbar ediyor
Bediüzzaman: Hatâmı gördüğünüz vakit serbestçe bana söyleseniz mesrur olacağım
Risaletü’n-Nur'un herbirisi birer mürşid-i ekmeldir
O ibare, Eski Said’i Yeni Said’e çevirmesine sebebiyet vermiştir
Koca bir dairenin maddî ve manevî ağır yükü altında tek başıma kaldığımdan çok bunalmıştım
Risale-i Nur’u görseler, kabul edip sarılacaklar
Asrın yaralarından, mânevî doktora muhtaç bir gencin mektubu
Ehl-i tarîkatla birleştik, şimdi Sözler’i çok okuyoruz
İns ve cin canavarlarından kurtulmak için Sözler’in herbiri tahassungâh
Hazret-i Mevlânâ Hâlid ile Üstad Bediüzzaman'ın 100 yıllık tevafukları
Sûre-i Yâsin anahtar ve şefaatçi oldu, yağmur kâfi miktarda yağdı
Risale-i Nur’un şakirtleri öyle bir caddeye girmişler ki
İttiba-ı sünnet risalesinde akıl açılan kapılardan içeriye giriyor
Hazret-i Kur’ân hadimlerini muhafaza ve himaye ettiğini gösterdi
Bu risale, hüdhüd-ü Süleymanî tarzında, kalbi biaynihî gösteriyor
Bu ilaçlarla mânevî yaralarımızı o kadar güzel ve çabuk tedavi ediyorsunuz ki
Bu nurlar öyle manevî gıdalar ki, herkesi, her an doyurmaya kâfi
Ah Üstadım ne vardı, insanlar ya göründüğü gibi yahut olduğu gibi görünselerdi!
Akıl ve kalb 'Sadakte ve bilhakkı natakte' diye tasdik ediyorlar
Sünnet-i Seniyye'yi anlatan risaleler okunmaya doyulmaz
Fatiha'daki sır öyle bir düğme olarak gösteriliyor ki
İşte o vakit secde-i şükrana kapanarak ağlıyor, ağlıyor, ağlıyor
Şimdi hayatım çok zevklidir Sözler’in tetkikatıyla meşgulüm
Kur’ân-ı Azîmüşşândan aldığım nurlu ilham-ı İlâhîden doğmuştur
Mü’minim, Elhamdülillâh Müslümanım diyen ittibâ-ı sünnet etmeli, sünnete yapışmalı
Gayemiz neşr-i envâr-ı hakaik-i Kur’ân’dır
Şems-i hidayetten neşr-i envâr eden Sözler hakikat âleminin çarşısıdır
Said Nursi'den Müftüye 'son ihtar' mektubu
Said Nursi, talebesine atılan iftiraya böyle cevap verdi
Senin mini mini hayat tekneni ömrünün denizinde aldanarak boğdurma
Dahîlek yâ Dellâlü’l-Kur’ân nidâ-yı âşıkane ve müştâkanesiyle...
O büyük Şeyh, eski Said gibi bir müridle, yeni Said gibi bir ders arkadaşıyla konuşuyor
Dinsizliğin münteşir olduğu şu zamanda bulunduğumuza evvelce teessüf ediyorduk
Hazret-i Âdem nur-u Muhammed (asm) hakkında demiş
Gavs-ı Azam Şâh-ı Geylâni'nin gaybî ihbarı bu biçareyi öyle bir hale getirdi ki
Üstadım, şu zâlimlerin İslâmiyete karşı tecavüzlerini şeriat sahibine şikâyet etti