Himmet UÇ
Yahya Kemal, Tanpınar ve Bediüzzaman
Yahya Kemal Beyatlı, aşağıdaki Semih Rıfat’ın nefes şiirine mukabele olarak, ithaf şiirini yazar.
Yahya Kemal’in bu şiiri için Tanpınar konuşur. “O artık bulamayacağını, sanatın dışında o şekliyle hiçbir zaman mevcut olmadığını bile bile eski ledünni şarktı. Allah’ın her var olanda kendiliğinden var olduğu, bütün ayrılıkların ilahi aşkta eriyip kaybolduğunu, yaşanan hayatın sadece bir aşk neşidesi olduğu şarkı arıyor, onun yokluğuna sızlanıyordu. Hakikatte bu “şark öldü” demekti. Fakat çığlığın acısında yeniden ve sadece mir ruh alemi olarak diriliyordu. Hemen hepimiz bu şark kelimesinin büyüsünde Binbir Gece’nin eskicisine benzeriz. Yerimize oturup işimizle meşgul olduğumuz zaman karşımızdaki duvar birdenbire bütün hazinenin ağırlığıyla çöker, her taraf altın ve mücevher parıltısına boğulur. Fakat ona koştuğunuz zaman kerpiç kırıntılarından başka bir şey göremeyiz.” Tanpınar Yahya Kemal 23-24
Yahya Kemal herşeyin, bir milletin bütün manevi bataryalarının nasıl berheva edildiğini anlatmıştı bu şiirinde. Bu şiir bir ağlamaktır. Kendi kalemiyle, büyük dehasıyla bir şiir ve nesirleri, sohbetleri, Dergah dergisi ile bir nesil ortaya çıkarmaya çabaladı. Büyük oranda başardı. Ama bu ağırlıklı olarak edebiyattı. Sağ olsun bizim hocalarımız onların hocaları hep o gayretten doğdu, yerinde menfi bir güç olsaydı çok daha kötü olurdu. Bunlar tesadüf değil bunlar herşeyi yıkılan ama bin yıl İslama bayraktarlık yapan millete Allah’ın şefkati ve rahmeti idi.
İşte Yahya Kemal’in şiirindeki yok olanın yerine “Kur’an’ımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa cenneti de istemem” diyen Bediüzzaman’ı ortaya çıkardı. Yahya Kemal, Tanpınar’a atalarımızı anlatırken “Pilav yer mesnevi okurlardı” der. Bediüzzaman da bunun yerine çay içen ve Mesnevi, Sözler okuyan bir nesli koydu, kim ne derse desin.
Hala etrafında yıllardır koparılan kıyamet kaybedileni yeniden inşa etmek gayretindendir, yoksa şamataya ne gerek var, bir gariban eserler yazmış insanlara sunmuş. “Biz bu düşünceyi öldürdük gerekirse seni de öldürürüz, öldürmekten beter ederiz” demişler. Ama mumu Allah yakmıştır, hiçbir güç Semanın ve Kitabının rüzgarından büyük olamaz.
İthaf
Fer almışken tulû-ı kibriyâdan
Bu gün bî-vâye kalmış her ziyâdan
Bu mülkün farkı yok bir tengnâdan
Niçin nûr inmiyor artık semâdan?
Bu şek, bağrımda her gün gâh ü bî-gâh
Dolaştım “Hû! ” deyüp dergâh dergâh
Ümid ettim ki bir pîr-i dil-âgâh
Desün “Destûr! ” mihrâb-ı hafâdan
Abâ var, post var, meydanda er yok
Horâsân erlerinden bir haber yok
Uzun yollarda durdum hiç eser yok
Diyâr-ı Rûm’a gelmiş evliyâdan
Tecellîgâh iken binlerce rinde
Melâmet söndü Şark’ın her yerinde
Bu devrin gerçi son sohbetlerinde
Nefes’ler dinledik sâz-ı Rızâ’dan
O yerler işte Bağdat, işte Âmid
Bugün her şûleden mahrûm, câmid,
O yerlerden gelen son yolcu Hâmid
Haberdâr olmaz olmuş mâverâdan
Bu manzûmenle ey üstâd-ı hoşkâm
Ali’den doldurup iksîr-i ilhâm
Leb-i uşşâka sundun öyle bir câm
Ki yoğrulmuş türâb-ı Kerbelâ’dan
Nefes /Semih Rıfat
Hezerân per açıp reng-i ziyâdan
Ufûl etmiş güneş sahn-ı semâdan
Şebistân-ı elem hâlî sadâdan
Gönül pür girye hâl-i inzivâdan
İlâhî meşrebim vahdet perestim
Şerâb-ı cilve-i hayretle mestim
O sağardır ki zinetsaz-ı destim
Dolar humhane-i al-i abâdan
Ne beklersin kılıp ey bâd-ı şebhiz
Demâdem turra-ı ezhâr-ı tehziz
Getir lutfeyle bir buy-ı dilâviz
Meşam-ı câna kabr-ı Murtazâdan
Bu demdir tâbımın devr-i melâli
Sever zulmetle ruhum hasbihâli
Sadâlar duymanın var ihtimâli
Karanlıklarda amâk-ı hafâdan
Uzaktan yalvarıp ebr-i bahâra
Dedim gel şöyle meyl et bir kenara
Hüseynimden haber ver kalb-i zâra
Eğer geçtinse deşt-i Kerbelâdan
Ne mümkün sevmemek Sâmih Hüseyni
Kabul eyler mi insan öyle şeyni
Rasûl-i Kibriyânın nûr-ı aynı
Muazzezdir benimçün enbiyâdan.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.