Yeryüzünde haksız yere kibirlenenleri âyetlerimden uzaklaştıracağım
Ayet meali
Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), A'râf Suresi 145-147. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
145 . Hem (biz,) bir nasîhat ve herşey için bir açıklama olmak üzere, ona (Tevrât’a âid) levhalarda herşeyi yazdık da (dedik ki): “Bunları kuvvetle tut, kavmine de emret, bunların (takvâ cihetiyle) en güzelini tutsunlar! Size, yakında (görüp ibret almanız için) fâsıkların (harâb olmuş) yurdunu göstereceğim.”
146 . Yeryüzünde haksız yere kibirlenenleri (de) âyetlerimden yakında uzaklaştıracağım. (Onlar) her mu‘cizeyi görseler de (yine) ona îmân etmezler.(1) Hem hidâyet yolunu görseler, onu yol edinmezler. Fakat azgınlığın yolunu görseler, onu (hemen kendilerine) yol edinirler. Bunun sebebi, şübhesiz onların âyetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gāfil kimseler olmalarıdır.
147 . Âyetlerimizi ve âhirete kavuşmayı yalanlayanlara gelince, onların amelleri boşa gitmiştir. (Onlar) yapmakta olduklarından başka bir şeyle mi cezâlandırılacaklar (sanıyorlar)?(2)
1- “(İnsan) hikmet-i hılkatini (yaratılışının gāyesini) unutup, vazîfe-i fıtriyesini terk ederek kendine ma‘nâ-yı ismiyle baksa, kendini mâlik (sâhib) i‘tikād etse (kabûl etse), o vakit emânette hıyânet eder, وَقَدْ خاَبَ مَنْ دَسّٰيهاَ [Onu (o nefsi, isyânıyla) örten ise, mutlakā hüsrâna uğramıştır!] altında dâhil olur. (...)
İşte ‘ene’ (insanın benlik duygusu), şu hâinâne vaziyetinde iken cehl-i mutlaktadır (tam bir câhilliktedir). Binler fünûnu (fenleri) bilse de cehl-i mürekkeble bir echeldir (en büyük bir cehâlettir). Çünki duyguları, efkârları (fikirleri) kâinâtın envâr-ı ma‘rifetini (Allah’ı tanıtan nûrlarını) getirdiği vakit, nefsinde onu tasdîk edecek, ışıklandıracak ve idâme edecek (devâm ettirecek) bir madde bulmadığı için sönerler. Gelen herşey, nefsindeki renkler ile boyalanır. Mahz-ı hikmet gelse, nefsinde abesiyet-i mutlaka (tam bir ma‘nâsızlık) sûretini (şeklini) alır. Çünki şu hâldeki ‘ene’nin rengi, şirk ve ta‘tîldir, Allah’ı inkârdır. Bütün kâinât parlak âyetlerle dolsa, o ‘ene’deki karanlıklı bir nokta, onları nazarda söndürür, göstermez.” (Sözler, 30. Söz, 218)
2- “Her baharda haşr-i ekberden (kıyâmetteki en büyük dirilmeden) daha garib binlerle haşirleri inşâ eden, mükâfât ve mücâzât (cezâ) için kudretine nisbeten bir bahardan daha kolay olan haşri yapacağını ve kıyâmeti getireceğini umum enbiyâsına (peygamberlerine) binlerle def‘a va‘d ve ahdeden ve Kur’ân’da haşrin vukūuna binlerle işâretle berâber, bin adedâyetlerinde sarâhaten (açıkça) hükmedip tehdid ve taahhüd eden bir Kadîr-i Cebbâr’ın, bir Kahhâr-ı zü’l-Celâl’in o kadar va‘dlerini tekzib (yalanlama) ve kudretini inkâr hükmünde olan inkâr-ı haşir (âhireti inkâr) hatâsını irtikâb edenlere (işleyenlere) Cehennem azâbı adâlettir.” (Şuâ‘lar, 7. Şuâ‘, 156)