Yıkılmış bir mezarım ki

Yıkılmış bir mezarım ki

Günlük Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

 

Eddâî Haşiye 1

 

Yıkılmış bir mezarım ki, yığılmıştır içinde

Saidden yetmiş dokuz emvât Haşiye 2 bâ-âsâm âlâma.

Sekseninci olmuştur mezara bir mezar taş,

Beraber ağlıyor Haşiye 3 hüsrân-ı İslâm'a.

Mezar taşımla püremvât enîndâr o mezârımla

Revânım sâha-i ukbâ-i ferdâma.

Yakînim var ki, istikbâl semâvâtı, zemin-i Asya

Bâhem olur teslim yed-i beyzâ-i İslâm'a.

Zîra yemîn-i yümn-i imândır,

Verir emn ü emân ile enâma.

 

Haşiye 1: Bu kıta onun imzasıdır.

 

Haşiye 2: Her senede iki defa cisim tazelendiği için, iki Said ölmüş demektir. Hem, bu sene Said yetmiş dokuz senesindedir. Her bir senede bir Said ölmüş demektir ki, bu tarihe kadar said yaşayacak.

 

Haşiye 3: Yirmi sene sonraki bu şimdi hali, hiss-i kable'l vuku ile hissetmiş. (Sözler, Lemeât, s. 635)

 

Bediüzzaman Said Nursi

 

SÖZLÜK

ÂLÂM : Elemler, acılar.

BA-ASAM : Günahlarla.

BÂHEM : Birlikte, beraber.

EDDAİ : "Mâlum bir duâcı. Duâcınız. Hayrınızı isteyen" meâlinde imza yerine yazılan bir tâbir.

EMN Ü EMÂN : Emniyet ve korkusuzluk.

EMVÂT : Ölüler, meyyitler.

ENÂM : Halk. Mahlukat. Çevre.

ENÎNDAR : İnleyerek.

FERDÂ : Tek olarak, yalnız başına.

HİSS-İ KABL-EL VUKU' : Bir şeyi vukuundan önce hissetmek.

HÜSRAN : Mahrumiyet, ziyan, kayıp.

İSTİKBÂL : Gelecek zaman.

PÜREMVAT : Pek çok ölü. Ceset dolu.

REVÂN : Akıp gitmek. Yolculuk. Gidiş.

SAHA : Meydan, yer, avlu, geniş yer.

SÂHA-İ UKBA: Gelecek olan âhiret âleminin sahası.

SEMÂVÂT : Gökler.

YAKÎNÎ : Şüphe edilmeyecek derecede kesin bir şekilde.

YED-İ BEYZÂ-İ İSLÂM : İslâmın pâk ve temiz eli.

YEMÎN-İ YÜMN-Ü ÎMÂN : İmanın bereket, kuvvet ve saadeti.

ZEMİN-İ ASYA : Asya ülkesi, toprağı, kıtası.