Vehbi KARA
Yürüyen Büyük Doğu Sempozyumu
Akademya Dergisi ve Üsküdar Belediyesinin ortaklaşa düzenlediği “Yürüyen Büyük Doğu Sempozyumu”, Üsküdar Bağlarbaşı Kongre ve Kültür Merkezi’nde 24-25 Haziran 2016 Cuma-Cumartesi günleri Avrasya Salonu’nda gerçekleştirildi. Sempozyum kapsamında, Ressam Rukiye Şenel’in “Yürüyen Büyük Doğu Resim Sergisi” iki gün boyunca ziyaretçilere açıldı. Birinci günün sonunda sanatçı Mehmet Ali Demir de bir konser verdi. Ben de bu sempozyumda “Bediüzzaman Said Nursi ve Necip Fazıl Kısakürek Dostluğu” başlıklı bir sunum yaptım.
Sunumun özetini okuyucularımla paylaşmak istiyorum:
Bu vatanda yetişen insanlar içinde en değerli şahsiyetlerden ikisi Bediüzzaman Said Nursi ve Necip Fazıl Kısakürek’tir. Bu iki zat aynı zaman diliminde yaşamış dinimizin ve vatanımızın selameti için çile çekmiş bahtiyar insanlardır. Dostlukları ve amaç birlikleri hakkında çok söz söylenebilir. Burada ancak bir kısmına yer vermeye çalışalım.
Necip Fazıl Kısakürek, Bediüzzaman Said Nursi ile ilgili iki kitap yazmış ve bunları yayınlamıştır. Bu iki kitapta Bediüzzaman’ın hayatı ve eserlerini özetleyip sunmuştur. Her iki eserinin yayınlandığı yıllarda Bediüzzaman’dan değil övgü ile bahsetmek sıradan bir haber yapmak dahi suç olarak görülüyor, dindar insanlar ağır baskı altında tutuluyorlardı. Bu nedenle Bediüzzaman’ı bizlere tanıtan kişilerin başında Necip Fazıl Kısakürek’i saymak hiç de hatalı olmayacaktır.
Bediüzzaman Said Nursi’nin Necip Fazıl hakkındaki düşüncelerini ise eserlerinde ve hatıralarda görmek mümkündür. Öyle ki İstanbul’a geldiğinde Necip Fazıl ile görüşmüş ve çalışmalarından ötürü takdirlerini sunmuştur.
Necip Fazıl ile Bediüzzaman’ın birçok ortak özelliği bulunmaktadır. Din ve imanın güçlenmesi için hayatını vakfeden bu iki insan hakkında söyleyecek çok söz bulunmaktadır. Necip Fazıl ve Bediüzzaman’ın en önemli özelliği korkusuzca gerçekleri haykırmış olmalarıdır. Elbette bunun sonucunda hayatlarının büyük bir bölümünü hapiste ve sürgünde geçirmişlerdir. Devrin zalim diktatörleri bu iki şahsiyeti ortadan kaldırmak için her türlü çabayı göstermiş ise de Allah her ikisine de uzun ve bereketli bir ömür bahşetmiş seksen yaşlarından sonra vefat etmişlerdir.
Takdir-i Hüdâ kuvve-i bâzû ile dönmez,
Bir şem'a ki Mevlâ yaka, üflemekle sönmez!
Necip Fazıl’ın Bediüzzaman ile ilgili ilk kitabı, “Son Devrin Din Mazlumlarıdır”. Bu kitapta 7 büyük şahsiyete ve 9 olaya yer verilmektedir. Kitabın takdim yazısında Kısakürek şu hatırlatmaları yapıyor;
Bu eser, “Tarih Boyunca Büyük Mazlumlardan” sonra beklenmesi ve ona eklenmesi gereken bir bahsi çerçeveliyor. İman ve ideal uğrunda umumî mazlumluk davasının çok yakından, öz hayatımızdan, yakın tarihimizden ele alınması ve hususî plânda gösterilmesi... Bu yakın tarih ve hususî plân, İttihad ve Terakki ile başlayıp Cumhuriyetle yerleştiğini gördüğümüz İslam nefretinin zeminini çizer ve o zemin üzerinde en kuduz zalim kılıcıyla düşürülen masum başların hikâyelerini anlatır.
Kitap 33 baskı yapmış olup ilk baskısının üçüncü kısmı Bediüzzaman’a ayrılmıştır. En geniş olarak Bediüzzaman’a yer verilmiş olup bu kısımda çocukluğu, gençliği, savaş yılları ve harpteki başarıları, cumhuriyet dönemi, hapis ve sürgün yaşamını safha safha anlatmıştır. Ülkemiz insanı, devletin Bediüzzaman hakkındaki menfi propagandasını Necip Fazıl’ın eserleri sayesinde anlamış onun gerçek değerini fark etmiştir. Bu nedenle Nur Talebeleri için Necip Fazıl’ın bu eseri çok önemlidir. “Allah” demenin yasak olduğu bir dönemde böyle bir kitabı yazmak her babayiğidin harcı değildir.
Bu kitapta resmi tarihin aksine yapılan zulüm ve haksızlıklar cesur bir biçimde ele alınmış olayların perde arkasında yatan hakikatler bütün içyüzleri ile beraber ifade edilmiştir. Eğer bu eser yayınlanmasa idi Türkiye bambaşka bir ülke olacak gençlerimiz gerçekleri tamamen tersyüz edilmiş bir şekilde öğrenmiş ve aldatılacak idi.
Necip Fazıl’ın bu konudaki ikinci kitabı ise “Bediüzzaman Said Nursi Kitabı” isimlidir. Kitabın takdim bölümünde Necip Fazıl; “Büyük Doğu, onun yazılarını tereddütsüzce sütunlarına geçirerek, kendisine itimadını zımnen ilan etmiş bulunuyor” demek sureti ile Bediüzzaman’a bakış açısını açıkça belirtmiştir. Bu kitapta geçen bahisler Büyük Doğu Dergisinin 13 Ekim1950-10 Kasım1950 tarihleri arasında yayınlanan 30-31-32-33 ve 34. sayılarında neşredilmiş olup Bediüzzaman o yıllarda hayatta idi.
Kitabın 27. Sayfasında Necip Fazıl’ın Bediüzzaman ile ilgili olarak söylediği ve son derece dikkat edilmesini istediği bölüm şu şekildedir:
“Belki hayatta kalamam… Bütün varlığım, vatan, millet ve gençlik için… Ölürsem, İslam alemi ve insanlığın ebedi saadeti için canım feda olsun… Dostlarım intikamımı almaya sakın kalkmasınlar!..”
Diğer bir sayfada Bediüzzaman’ın hapisten tahliyesi esnasında dahi haksızlığa uğradığını ifade ederek “kendisini fevkalade tezahürlerle karşılamaya hazırlanan halkın bu emeline mani olunmak için şafak vaktiyle sabah namazı arasında hapishaneden çıkarıldığını” ifade etmiştir.
Bediüzzaman’ın Necip Fazıl hakkındaki eser ve hatıralarında ise şu hususlar göze çarpmaktadır. Bediüzzaman’ın eserleri içinde çok az sayıda iktibas vardır. Yani başkasının eserini aynen alıp yayınlamamıştır. Irak’ta yayınlanan bir gazete haberi haricinde diğer bir metin ise Necip fazıl Kısakürek’e ait olan “Lozan’ın İçyüzü” başlıklı yazıdır. Büyük Doğu’nun 29. Sayısında yayınlanan ve Lozan anlaşmasının perde arkasındaki gerçekleri cesurca ifade eden bu yazı özetlenerek Risale-i Nur Külliyatındaki yerini almıştır. Bunun haricinde başka bir iktibas neredeyse yok gibidir.
Bu iktibas Emirdağ Lahikası isimli eserinde yer almakta olup Bediüzzaman, sonuna şu ifadeleri yazmıştır:
“İşte bu ehemmiyetli vesika, tam tamına Risale-i Nur tercümanının kırk küsür sene evvel hadis-i şerifin ihbarına dair beyan ettiği hadiseyi tasdik etmiştir.”
Bu not ile Bediüzzaman’ın Darül Hikmetül İslamiye üyesi olduğu bir zamanda yazılan ve Deccal, Süfyan gibi dehşetli şahıslardan haber veren ahir zaman hadisleriyle ilgili olarak yazdığı ve daha sonra genişleterek “Beşinci Şua” isimli eserine atıfta bulunmaktadır.
Bediüzzaman Büyük Doğu’da yer alan bu yazı ile İslam’a ve Müslümanlara yönelik düşmanlığın merkezinde İngiliz-Yahudi ortaklığının ortaya çıkarıldığını ifade ederek “Bu yazıda anlatılanlar, yirmi beş seneden beri Nurcuların imhasına keyfi kanunlarla dehşetli zulümlerin hikmetini tam gösteriyor” diyerek gizli teşkilatları haber vermektedir. Yine Emirdağ Lahikası isimli eserinde bu konuya değinerek şu hususları ifade eder:
“Bu kışta bana verilen elîm sıkıntıların bir sebebi: Selâniklilerin istibdad-ı mutlakları, serbest fırkalarla kırmasına yardımım olmasın diye beni herkesten tecrid ettiler. Risale-i Nur, binlerle benim bedelime konuşuyor, küfr-ü irtidadı kırıyor, anarşiliği bozuyor”.
İşte Bediüzzaman ve Necip Fazıl gibi çok değerli şahsiyetlerin hapishanelere atılmasının ve onlara gün yüzü gösterilmeyişinin esas sebebi, Sabetaist veya dönme denilen insanların devlet yönetimine gelerek Müslümanlara kan kusturmasından başka bir şey değildir. Bunları iyi tanımalı ve yaptıkları zulüm ve cinayetleri iyi bellemek zorundayız…
Bediüzzaman Büyük Doğu’da yer alan bu cesur yazılarından dolayı Necip Fazıl'a büyük bir sevgi ve saygı duyduğunu şu hatıralarında görmekteyiz:
Necip Fazıl ile İstanbul’da beraber bulunduğu bir dönemde kendisine “Seni elli talebem kadar hizmet etmiş bir talebe sayıyorum” diyerek iltifat etmiştir. Bir ara devletten gelen ağır baskılar sonucu maddi sıkıntılar nedeniyle yayınlarına bir müddet ara verildiğinde çok üzülmüştü. Bunu çok sonra fark ettiği için “haberim olsa yardım için yorganımı satardım” diyerek Büyük Doğu ve Necip Fazıl’ı ne derece takdir ettiğini ifade etmiştir.
Sonuçta Necip Fazıl ve onu sevenler ile Bediüzzaman’a ona gönül verenler arasında sonsuza kadar büyük bir dostluk, kardeşlik ve uhuvvet bağı vardır ve bu bağı hiçbir güç koparıp atamayacaktır, vesselam…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.