Ömer ÇELEBİ
Topyekün manevî bir direniş göstermeliyiz
Çok sancılı bir süreçten geçiyoruz. Yıllardır, ekranlarda Suriye'de, Irak'ta gördüğümüz manzaraların aynısı planlı bir şekilde başımıza da kondurulmak isteniyor.
Gün geçmiyor ki bir yerde saldırı olmasın, bir yer patlamasın, şehid haberleri gelmesin. Haberler, gazeteler, ekranlar anarşist haberlerle dolu. Gözü kan bürüyen vahşi ve adetlerine mutaassıplar insan öldürmekten keyif alıyor.
Büyük hem de çok büyük bir fitnenin eşiğindeyiz.
Allah, bizi ve bizden sonraki neslimizi bu Ramazan ikliminin hürmetine muhafaza eylesin.
Evet; Türkiye, Suriye hadisesi çıktığından beri diken üstünde ve hedef halinde…
Suriye’de patlayan her bomba meğerse göbeğimizden vuruluyormuş.
Irak’ta Felluce’de, Kobané’de, Hama’daki her insanî dram bizim de ciğerlerimizi sızlatmalıydı.
Zira biz onlarla hem en büyük komşu, hem de din ve vicdan karındaşıyız.
Halep’in, Antep’ten farkı olmadığı gibi İstanbul’un da Şam’dan bir ayrı-gayrısı yok!
Oradaki musibetten bizim de ders çıkarmamız gerekiyormuş.
İşte anlıyoruz ki önümüzde belki daha önce hiç karşılaşmadığımız hem şeytanî hem de insî bir tuzak kurulmuş. Vicdanın nedametleri ile hareket eden herkes hedef halinde veya namlunun ucunda.
Anarşi ya da terör Türkiye’de yaşayan herkesin, Sivaslının, Vanlının, Muğlalının ve Sinoplunun meselesidir. Zira terör adres göstermiyor; kadın, çocuk ve masum demiyor.
O halde kalbi-vicdanı ölmeyen, aklı sönmeyen herkes bilmelidir ki bu meselenin kaynağı her ne olursa olsun ortak bir direnişle karşılık bulmalıdır.
Ancak bu direniş sol jargonun anladığı dilden değil!
Yıkmak, yakmak, kırmak ve vandal olmakla da değil!
O halde bize düşen zalimin top ve güllesine karşı topyekün manevî direniş göstermek.
Zira hadiselerin arkasında illaki işlediğimiz kusurlar yatıyordur.
Umumî musibetlerin temelinde bizim umumen göz ardı ettiğimiz hal ve hareketler olabilir. O halde manevî direnişi fenalığa fenalıkla değil Allah’a istiğfar ederek göstermeliyiz.
Ama hepimiz, ekserimiz, topyekün…
Bediüzzaman da şöyle ifade ediyor:
“Umumî musîbetler, ekser nâsın (insanların) hatasından geldiği cihetle, o insanların ekseri (kısm-ı azamı) tevbe ve nedamet (pişmanlık) ve istiğfar etmekle def olur.”
Hal böyle ve reçete belli iken işte fırsat, iki gece sonra Leyletül Kadr…
Yani 1000 aydan, 83 yıldan daha hayırlı Kadir Gecesi…
Gelin bu gece topyekün manevî bir direnişle zalimin bombasına, tüfeğine, kendisine de meydan okuyalım.
Onlar, izzette biz ise zillette kalmayalım.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.