Yüzük
İnsanın tabiatı sade ve basit olandan hazzetmiyor zahir
Hüseyin Karaca’nın yazısı:
Yüzük
İnsanın tabiatı sade ve basit olandan hazzetmiyor zahir. Karmaşık, detay ve ayrıntıya boğulmuş bir hayat ya da yaşantı biçimi daha çekici geliyor insana. Semboller, simgeler, işaretler... Konuşurken bile dolaylı, dolambaçlı bir anlatım yeğliyor insanoğlu. Herşeyi sembolleştiriyor ve sonra sembolere anlam yüklüyor; sembollerden anlam devşiriyor. Bu, insan soyunun diğer canlılara karşı üstünlük taslamak için uydurduğu bir insanoyunu diyeceğim de bunu anlayacak ve kıskanacak mahlukat da yok. (“Bak. Ben böyle dedim ama aslında şunu şunu da söylemiş oldum.” ya da “Bu nesne şu, şu, şu anlamlara geliyor.”) “İnsan karmaşık bir varlıktır.” denir ya, bence insan karmaşıklaştıran varlıktır. Madenler, taşlar, takılar...
Herşeyin bir anlamı var. Cesaret, güç, sevgi, bağlılık vs. Hatta, kıyafetlerin rengi, işlemesi bile simgesel bir anlatım vesilesi sayılmış. Yakutun, pırlantanın, safirin farklı anlamları varmış. Sonra takılar... Bin bir türlü takının bin bir türlü anlamı. İnsan bedenini bürüyen kıyafet Adem’den beri var da, bu aksesuarlar ne zaman ortaya çıkmış bilinmez. Acaba, giyinmenin zorunluluğuna karşın aksesuarın keyfiyeti insan için ne ifade ediyor? Sürüp sürüştürmenin bile bir mantığı vardır da (manuel photoshop hesabı) takıp takıştırmak ne işe yarıyor? Şimdi, “yine kadınlar...” diye başlayan bir cümle kurmayacağım ama, tarih, bu takı denilen aksesuar nesnesini de dünyamıza kazandıranın bayanlar olduğunu gösteriyor.
Sadece kadınlara özgü takılar var da erkeklere özgü takı yok. Bazı takılar ise ortak kullanıma sahip. Bunların en yaygını olan yüzüğü –ki, bir takı türü olarak en unisex olanı- anlaşılan erkekler de sevmiş ki çok çabuk benimsemiş. Tarihi, tunç devrine kadar uzanan yüzük, Eski Yunan’da bir süs eşyası olarak değil, sahibinin toplumsal sınıfını gösteren bir simge olarak kullanılmış. Keten ya da sazdan örülmüş veya altından yapılmış da olsa bu halka şeklindeki nesne hep bir şeylerin sembolü olmuş. Hatta, diğer takılara nazaran sembol değeri o kadar yüksek, anlam alanı o kadar geniş ki, yüzük için süs eşyası demek, ona yüklenen onca anlamı küçümsemek olur. İnsanoğlu, parmaklarından birini bu takıya tahsis etmiş ve o parmak, bu nesnenin adıyla anılıyor. Eee, yüzüğün anlamı olur da, parmağının olmaz mı? Sol elin (baş parmaktan itibaren) dördüncü parmağından geçen bir damarın direk kalbe gittiği düşünülerek, kalıcı aşkın sembolü olmasından mütevellit bir seçim, yüzük parmağı. (Gerçi, günümüzde şekil itibariyle en olmayacak baş parmağa bile yüzük takıyor gençlik ya; neyse.)
Konu yüzük olunca, başta söylenmesi gerekene yazının ortasında sıra geldi: Evlilik. İlaveten aşk, sevgi, bağlılık... (Benim aklıma eskiden yüzük deyince Barış Manço gelirdi; şimdilerde ise İsmet Özel geliyor.) Toplumsal sınıf, mevki gibi anlamları bir kenara bırakan yüzük, nihayet en köklü ve genel anlam alanına kavuşmuş. Ne zaman kavuşmuş? Yüzüklerin evlilik simgesi olarak kullanılması Romalılar’a dayanıyor. O zamanlar demirden yapıyormuş adamlar yüzüğü. 860 yılında bir papa evlilik ve nişanın belirtisi olarak altın yüzük kullanılması gerektiğini buyurmuş, on ikinci yüzyılda da başka bir papa, evlilik töreninin kilisede yapılmasını ve yüzük takmayı şart haline getirmiş. Asya’dan Avrupa’ya birçok coğrafyada evlilik bağlamında kabul gören yüzüğe direnen toplumlar da olmuş tabi de, nereye kadar. Malum; batı etkisi. Haa, bir de on yedinci yüzyılda Amerika’daki muhafazakarlar, yüzüğü bir mücevher olması hasebiyle “ahlak dışı ve kişiyi basitleştiren bir unsur” olarak görüp reddetmişler. Üstelik bu dönem, gümüş yüzüğün altın yıllarıymış; yüzyıl boyunca evliliklerde kullanıldığı.
Gümüş yüzük deyince, söz nereye vardı bilin bakalım. Bu sefer bizim topraklarda, başka türden bir sembol oluşuna. Gümüş yüzüğün anlam alanına böylesi bir katkı da bizden gayrısından gelemezdi zaten. Malum, bizde bıyıkların bile anlamı var. Aşağı doğru uzun olunca ayrı, üst dudağı örtüyorsa ayrı, dudak hizasında ve kısaysa ayrı... İşte yüzük de bu bıyık türlerinden birisiyle aynı anlam alanını paylaşıyor. Eğer bıyık yoksa, (ki, memleketimizin içinden geçtiği bazı hassas dönemlerde, birçok bıyığın üzerinden de ustura geçti) o anlama tekabül eden yegane sembol bir gümüş yüzüktür. Bu eşhasın gerekçesi malum; altının dinen caiz olmayışı. O sebepten gümüş yüzük takıyorlar. Ee, o zaman da hassas yerleri olan zevat “hımm” diyor içinden. Çıkarsa parmağından, evde yenge bozuk çalacak. Hasılı, bu kadar anlamı üstüne bir de ideolojik anlam yüklerseniz yüzüğe, tabi ki kaldıramaz nesne. Ondan sonra, ağız tadıyla bir yüzük bile takamazsın.