Zalimin süresi ne zaman dolar?
Rabbimiz zalimin zulmüni yanına bırakmaz. Vazgeçmesi için verdiği mühlet bittikten sonra öylesine bir adaletle muamele eder ki...
Ahmet Şahin'in yazısı:
Rabbimiz zalimin yaptığı zulmü ihmal edip de yanına bırakmaz. Vazgeçmesi için verdiği mühlet bittikten sonra zulmü zirveye çıkan zalime öylesine bir adaletle muamele eder ki, kimse bu adaletin tecellisine engel olamaz.
Bu sebeple, zulümde ısrar edenler, bir gün zulümlerinin kemale ermesiyle zevalinin başlayacağını mutlaka hatırlamalı, İlahi adaletin kendileri hakkında da tecelli edeceğini düşünmeli, bu gerçeği uzak ihtimal gibi görüp de baskı ve zulme devam etme gafletine düşmemeliler.
İrşat eserlerine geçmiş bir zulüm örneğini arz etmek istiyorum bugün sizlere. Ola ki, eline geçirdiği fırsatına güvenerek zayıfı ezip üzmeye devam edenlerin düşünmelerine sebep ola, insafa gelip vazgeçmelerine vesile teşkil ede.
Bilindiği üzere İstanbul'umuzun manevi fatihi Akşemseddin Hazretleri fetihten sonra Sultan'ın kendisine özenerek devlet işlerini bırakıp tasavvufa yönelmesine sebep olmaktan endişe ederek Sultan'ın gelemeyeceğini düşündüğü Bolu'nun Göynük kasabasındaki eski yerine hicret ederek 1459'da vefatına kadar hizmetlerini orada sürdürür. Aile bireyleri de burada yerleşip kalırlar.
Akşemseddin Hazretleri'nin takva sahibi torunlarından olan Abdülkadir Çelebi'nin de burada bir yoncalığı vardır. Yoncalıkta yetiştirdiği yeşillikle ineğini otlatır, sütüyle helalinden geçinip gider, kimseye yük olmak istemez..
Ne var ki hak hukuk tanımayan kaba kuvvet sahibi bir çoban, her gün koyunlarını Çelebi'nin yoncalığından geçirir, yetişmiş yeşillikleri yedirir, Çelebi'nin ineğine otlayacak ot bırakmaz.
Bir gönül insanı olan Çelebi, bu çobana bir hatırlatır, iki hatırlatır, ama nerede o anlayış? Çoban her fırsatta koyunlarını yine yoncalığın yanından geçirir, yetişmiş yeşillikleri kendi hayvanlarına yedirip Çelebi'nin, sütüyle geçindiği ineğine yeşillik bırakmaz.
Nihayet bir gönül ehli olan bu muhterem insanın sabrı tükenir, ellerini açıp Rabb'ine iltica eder:
- Rabb'im der, benim gücüm yetmiyor bu anlayışsız insana, sana havale ediyorum artık. Biliyorum sen zalimi (imhal) edersin, ama (ihmal) etmezsin, zulmü zirveye çıkınca zevalini başlatırsın. Bunun zulmü zirveye çıktı. Çünkü sütüyle beslendiğim ineğimi de beni de aç bırakmaya başladı artık!..
Bu sızlanıştan sonra bir sabah iki kişi Çelebi'mizin kapısını çalar. Yalvarma sırası onlarda artık:
- Çobanımızın karnında müthiş bir sancı başladı. Yerlere yatıp yuvarlanıyor, bir türlü sancı dinmiyor. Kendisi, bunun size yaptığı zulümden olduğunu düşünüyor. Siz çok ikaz etmişsiniz, dinlememiş. Ne olur hakkınızı helal edin de çobanımız kurtulsun!..
Çelebi Hazretleri, ellerini açıp boynunu bükerek:
- Artık, der, çok geç. Ben de kurtaramam çobanınızı. Çünkü der, Rabb'imizin verdiği mühlet bitmiş, zirveye çıkan zulmünün zevali başlamıştır. Zevali başlayan zulmün cezasını kimse durduramaz. Siz buradan dönerken birkaç metre bez tedarik ederek dönünüz. Ola ki çobanınıza kefen lazım ola!
Telaşla koşarlar çobanın evine doğru. Bir de ne görsünler, kapıda su ısıtmak için ateş yakmaya çalışanlar söyleniyorlar:
- Çobanımızı kurtaramadık, şimdi birkaç metre kefen lazım!
Kanundur bu: Zulüm zirveye çıkarsa zevali kaçınılmaz olur, kimse gelecek İlahi adaletin tecellisini önleyemez artık. Tek çare, zulüm zirveye çıkmadan vazgeçip mazlumun helalliğini almak..
Yoksa: Hak sillesinin sedası yoktur, bir vurursa devası yoktur! Tecellisini kimse durduramaz. Tarih boyunca da durduramadığı gibi.
Zaman