Himmet UÇ
Zaman
Ne İçindeyim Zamanın
Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare, geniş bir anın
Parçalanmaz akışında.
Bir garip rüya rengiyle
Uyuşmuş gibi her şekil,
Rüzgarda uçan tüy bile
Benim kadar hafif değil.
Başım sükutu öğüten
Uçsuz bucaksız değirmen;
İçim muradına ermiş
Abasız, postsuz bir derviş.
Kökü bende bir sarmaşık
Olmuş dünya sezmekteyim,
Mavi, masmavi bir ışık
Ortasında yüzmekteyim
Ahmet Hamdi Tanpınar
***
Bu son dörtlükte zaman-insan münasebetini bir sarmaşık ile anlatır. Bir şeftali ağacının çekirdeği nasıl koca ağacı ve şeftalileri ortaya çıkarıyorsa, insan da bir tohum gibi bütün bir evren sarmaşığını ortaya çıkarıyor. Evrenin kökü insan sarmaşığın kökü gibi. Koca kainat sarmaşığı insandan ortaya bu yaratılışı harika şekilde ifade etmek. Tanpınar’ın bu apokaliptik imajı hem dini hem de felsefi ve ilmi hakikatleri ihtiva ediyor. Şairin yaratılışı bir örnekle resmetmesi dikkat çekici.
Zaman dinleri, felsefeyi, sanatı meşgul etmiş. Mahiyet çok normatif olmayan bir kavram, soyut, yerine göre tesirleri somut. Bir varlığı kuşatan durum.
Zaman nasıl yaratılmış, insan ve bütün evren ve olayları nasıl tesiri altına almış? Kur’an’ımızın her yeri zaman ile kuşatılmış. “Allah gökleri ve yeri gerçek bir maksatla, hikmetle yarattı, sizi yarattı hem de ve hem de en güzel suretler verdi. Dönüşünüz de ona olacaktır.” (Tegabün 3) Zaman mı önce yaratıldı yoksa gözler ve yerler mi yoksa ikisi birden mi düşünüldü? Gökler ve yerler ve içindekiler, insanlar zaman içinde büyüyorlar, gelişim saçılıyor sonra soluyor ve gidiyorlar. Zaman ki bütün eşyayı kuşatıyor nasıl etkiliyor varlıkları, nasıl onları yeşillendiriyor sonra çiçek açtırıp akabinde solduruyor. Ağacı anlıyoruz, kuzuyu anlıyoruz ama nedir bu zaman bizi kuşatan sonra kocaltan akabinde bir toprağın içinde nazikane koyan?
Bu yüzden Necip Fazıl soruyor:
Zaman
Nedir zaman, nedir?
Bir su mu, bir kuş mu?
Nedir zaman, nedir?
İniş mi, yokuş mu?
Şair şakaklarıma kar mı yağdı ne var, benim mi Allah’ım bu çizgili yüz, ya gözler altındaki mor halkalar, neden böyle düşman görünürsünüz yıllar yılı dost bildiğim aynalar.
Şair zamanın kendisini değiştirdiğinden şikayet ediyor, nazikane. Aynalara kızıyor bizi güzel gösteren aynalar. Aynaya kızmalı o onu farklı gösteriyor yoksa zamana kızmalı. Etrafımız mahiyetini anlamadığımız sayısız olaylarla kaplanmış biz mahkumuz bağırsak da aynı ağlasak da aynı. Acaba şairin dediği gibi zaman su gibi akıyor mu, yoksa kuş gibi uçuyor mu? Hem su gibi akıyor hem de kuş gibi uçuyor. Zaman iniş mi ölüme giderken iniş, çocukluktan yetişkinliğe giderken yokuş. Sabun yüze, ele sürülür, zaman nasıl bize sürünüyor kah gençleştiriyor, kah ölüme götürüyor. Tanpınar “ne içindeyim zamanın ne de büsbütün dışında, yekpare geniş bir anın parçalanmaz akışında” diyor. Geniş bir an maziye git milata dayan, geleceğe git ölüme kıyamete ahirete dayan. Bu kadar korkunç olaylar. Biz mutluyuz doğanı gülerek karşılıyor, öleni ağlayarak yolcu ediyoruz. Gel seni düşünelim zaman. Bütün kadim filozoflar seni düşünmüş, askerinin terhis edileceğini üç beş gün sonra kendisine kavuşacağını düşünen yavuklunun, annenin de paniği o yüzden. Otobüsün kapısından inince Ahmet, annenin yüreği zaman yüzünden mi yoksa kalbi mi onu itiyor. Zamandan şikayet ediyoruz, layıkıyla olması yazı geldiğimizi olamadığımız için.
Ne bana yaradı cismim ne yara yar oldu
İlahi bu bir avuç türabı neyleyeyim
Akif böyle konuşuyor. Olamadığı için, zamanı layıkıyla değerlendiremediği için.
Kur’an’da kıyamete, zamanın bitiş noktasına işaret eden ayetler var.
İnsanlara diyor Rabbimiz “Ey insanlar, Rabbinize karşı gelmekten sakının, gerçekten kıyamet saatinin depremi müdhiş bir olaydır.” (Hac 1) Nasrettin hocaya sormuşlar kıyamet ne zaman kopacak “hanım ölünce küçük kıyamet ben ölünce büyük kıyamet“ demiş. Kıyameti saate bakarak bekleyelim mi, yoksa öldüğün gün kıyamet, hesap, sırat, hepsi kapıda mı?
Bir dehşet ayet daha var. “İnsanların hesap verme vakti yaklaştı ama onlar hala koyu bir gaflet içinde haktan yüz çevirmekteler.” Buradaki zaman ne? Hesap verme vakti. Hesap almak mutluluk, hesap vermek mutsuzluk, hesap vermek gafletle anlamını hissetmediğimiz bir kelime gurubu. “Hazret-i Fatıma için kabre iner Allah Resulü, sonra çıkar “ne Yaptınız Ya Resulallah” derler. “Fatıma naziktir, Rica ettim Alllah’tan onu sıkmasın diye.” Ya sen ne yapacaksın Himmet Baba olaylar seni sıkıyor, insanlar seni sıkıyor, bir de toprak seni sıkacak, gel buraya ömrünün zamanının hesabını ver. Nerede geçirdin ömrünü, bu da alıştığımız bir cümle ya. Hissetmemek en büyük hastalık.
His yok hareket yok taş mı kesildin
Hayret veriyorsun bana sen böyle değildin
Söyleyen Akif kendine mi diyor, bize mi taş mı kesildik. Düşünelim.
ZAMAN
Bir sese benziyor;
Arkanız hep zifir!
Bir sese benziyor;
Önünüz tüm kabir!
Belki de bir hırsız;
İzi, lekesi var.
Belki de bir hırsız;
O yok, gölgesi var.
Annesi azabın,
Sonsuzluk, şarkısı.
Annesi azabın,
Cinnetin tıpkısı.
İçimde bir nokta;
Dönüyor aleve.
İçimde bir nokta;
Beynimde bir güve.
Akrep ve yelkovan,
Varlığın nabzında.
Akrep ve yelkovan,
Yokluğun ağzında.
Zamanın çarkları,
Sizi yürütüyor!
Zamanın çarkları,
Beni öğütüyor.
Zaman her yerde ve
Her şeyin içinde.
Zaman her yerde ve
Acem'de ve Çin'de.
Kime kaçsam ondan;
Ha yakın, ha ırak?
Kime kaçsam ondan;
Ya sema, ya toprak...
(1936)
Zaman kavramı kader kavramı ile yakından ilgilidir. Zaman anlaşılırsa kader de anlaşılır. Kader kul yapacağı için yazılır, Allah için önce-sonra olmadığından kulunun yapacağını gören ona göre yazar yoksa o yazdığı için kul yapmaz. Ama geleneksel olarak kader elimizi kolumuzu bağlamış gibi sunulur. Ne yapalım kader böyle deriz. Halbuki Allah yazsa kul da yapsa yazmak icbar olur, kulun başka çaresi yoktur, bu cenneti ve cehennemi de gereksiz yapar çünkü cehenneme gidenler Allah yazdığı için gitmiş olur bu da Allah’ın adalet anlayışına terstir.
Sonra zaman nisbidir. Dünya-güneş birbirine rabtedilmiş ondan zaman doğmuş, yıl ve gün kavramı ondan doğmuş. Yıl ve gün Azrail’in saati. Güneş ve ona bağlanan dünyayı kaldır at, camdan atar gibi arkadaki zaman hangisi, bütün gezegenlerin güneş etrafındaki turlarına göre zaman farklı bütün bu sistemlerin arkasında hangi zaman var. Miraç yıllar alan bir semavi seyahat, Peygamberimiz (asm) döndüğünde yatağını sıcak bulur. Daha soğumamış. O kısa müddet sıcaklıktan yıllar çıkmış bütün semayı dolaşmış, katlara uğramış, meleklere, peygamberlere uğramış, konuşmalar daha neler neler.
Ebediyet zamanı ne demek? Dünyevi zaman ne demek? İhatamız kadar anlarız. Hazret-i İsa gökte hangi zaman boyutunda yaşıyor? Bediüzzaman zaman zaman bir meclis-i nuranide büyük zatlarla görüşür, bir defasında Yavuz Sultan Selim ile görüşmüş. Bana yakınındaki bir talebesi anlatmıştı Ahmet Aytimur ağabey, mübarek zat.
Resullullah’a torununun katledileceği söylenir elli yıl önce, hatta bir şişe içinde kanı gösterilir, o da ağlar. Nasıl olur elli yıl sonraki olay hazır gibi sunulur. İdrak-i maali bu küçük akla gerekmez zira bu terazi o kadar sıkleti çekmez.
Allah’ın eşya ve olaylara muttali olmasında beşeri zamanın insana sunulan zamanın onun tezgahının tesiri yok. Allah bütün eşya ve olayların fevkinde çok yüksek bir yerden bakıyor orda bizim zamanımız yok çünkü zamana Allah girmez, zamanı Allah yaratmış. Önce-sonra bizim zaman telakkimizde. Sistemi kaldır at zaman yok yukarıdaki zamana da bizim ıttılaımız yok.
Tanpınar ve Necip Fazıl, zaman konusunda Heidegger’den ve Bergson’dan etkilenmişler keşke Bediüzzaman’dan etkilenselerdi.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.