Ayşenur KAHVECİ
Zamane Anne-Babaları Olmaya Ne Dersiniz?
Ayşenur Kahveci (Aile Danışmanı)
Ne için mi? Çocuklarımız için. İçine doğup büyüdükleri zamanın şartları öyle süratli akıp değişiyor ki; her zamankinden daha çok anne-baba rehberliğine ve desteğine ihtiyaçları yok mu sizce de? Belki bazılarınız “Hayır yok. Şimdiki çocuklar gayet donanımlı ve bireysel yaşayabiliyorlar” diyebilirsiniz. Evet, doğru söylüyorsunuz, öyleler gerçekten. Tam da bunun için desteğimize daha fazla ihtiyaç doğuyor zaten. Bir taraftan harikulade imkanlar, teknolojiler, ilerlemeler sunuluyor önlerine, öteki taraftan her fırsatta onları kendi dönemi ile mukayese edip istemeden de olsa kötü hissetmelerine sebep olabilen veya havlu atan, en nihayetinde kısmen vazgeçen anne-babalar ve sahipsiz görüntü veren çocuklarımız. Onları boş bırakmak hiç bu kadar tehlikeli olmamıştı. Tamam boş bırakmayalım da sıkmaya da gelmiyorlar ki, değil mi? Bu da doğru. Hem boş bırakmayacağız hem de bunaltmayacağız. İşte böyle bir deseni var bugünkü gençlerin. Evet, bu belirgin bir uyum problemi. Çocuklarımızla ihtiyacımız olan uyumu kaybediyoruz.
Yapmamız gereken iki şey var: İlki şu ki; kabullenmek. Zamanın şartlarının çok değiştiğini ve hızla da değişmeye devam edeceğini kabullenmek. İkincisi ise; mevcut şartlarda daha sağlam adımlar atabilsinler diye temellerini her zamankinden daha sağlam atmak. Malum, rüzgar hızlı esmeye başlayınca, tedbirler kuvvetlendirilir.
Bu iki adıma “Ah bu zamane çocukları” zihniyetinden çıkmakla başlayabiliriz mesela. “Bizim zamanımızda” ile başlayan cümlelerimizin son kullanma tarihi çoktan geçti bile. Bu tavır, bu çağın çocuğuna oldukça itici geliyor. Bunlar faydasız yakınmalar sadece. Zaman kaybetme lüksümüz de yok bugün. Evet çocuklarımız zamane çocukları. Bambaşka bir dönemin içine gönderildiler. Madem öyle, bizler de zamane anne-babaları olmamız gerektiğinin farkına varırsak, çözüme giden yolun en az yarısını almışız demektir. Sükunet halinde, sistematik planlarla bu değişime ayak uydurmamız için önce kabullenmemiz şart. Çocuklarımızı kendi çağımızın gerçeklerine çekmek ısrarımızdan bir an evvel vaz geçip bizlerin, onların çağına hızla ayak uydurması lazım ki, aramızdaki mesafemiz artmasın. Üstelik bu öyle bir mesafe ki; bizim anne, babalarımızın 30-40 senelik süreçlerde şahit olduğu değişimlere bizler belki 3-5 yılda şahit oluyoruz ve belki de bu hızlı değişimin getirebileceği mesafeden ürktüğümüz içindir ki, bize göre güvenli ortam olan alıştığımız, tecrübe ettiğimiz kendi dönemimizin şartlarına onları çekmek istiyoruz. Bunun işe yaramayacağını söylemek isterim. Hem bilelim ki; mesafeyi kısaltmanın tek yolu karşımızdakini çekmek değildir. Bazen ilerlemek de mesafeyi kısaltabilir. İşte ilk adım olan kabullenmek buraya kadar olan kısım için yapmamız gereken kısımdı. Gelelim ikinci adıma.
Danışanlarımın birçoğu ile buraya kadar hemfikiriz. Belki sizlerle de öyle… Ancak “ikinci adım için harekete geçelim mi” dediğim zaman hemen hepsi bir duraksar ve “Peki ama ne yapalım?” derler. Farkındayım, her taraftan türlü türlü tavsiyeler, çözüm önerileri alıyoruz. Zaten karışık olan kafamız daha da karışıyor. Eğitimi iki kanatlı bir kuş gibi düşünelim. Bir kanadı kabullenmemiz gereken, anbean gelişen teknoloji çağının yansımaları, medeniyet harikaları vs… Diğer kanadı ise taş gibi, kaya gibi kemikleşmesi gereken, eğilip bükülmeye gelmeyen değerler kanadı. Nam-ı diğer ile taşıyıcı kolonlar. İşte anne-babaları ilgilendiren en büyük vazife bu kanattadır. Değerler kanadının tesisi ailede başlar. Diğer kanadını zaten birileri vazife edinmiş uçuruyor. Bu noktada da hatırlayalım ki; bunların hepsi Allah’ın nimetleridir. Hayra kullanmak, kullandırmak ile fiilen bu kıymetli nimetlerin şükrünü de eda etmiş olacağız inşaallah.
Şöyle başlayabiliriz mesela; çalıştığımız nokta taşıyıcı kolonlar ise yalnız ‘bir’i üstat kabul etmek tıkanıklığı açar, kalabalığı dağıtır. Elbette bunca fikrin ortasında tek üstadlık makamına dinimiz ve sevgili Peygamberimizin Sünnet-i Seniyyesi, Ashabının uygulamaları layıktır. Bunları okumak belki size çok sıradan gelecektir. Zaten ben de bugün, okumaktan çok uygulamaya muhtaç olduğumuzdan bahsetmek istiyorum. Uygulama kısmı her zaman daha detay bilgi gerektirir. Teoriyi pratiğe dökmek dikkat işidir. Gelin biraz dikkat kesilelim birlikte.
İlk maddemiz şu olsun; itaat. Çünkü bu kısımda yeniliklere ayak uydurmak değil, aksine kaidelere sadık kalmaktır marifet. Birbirinin zıddına çalışan iki kanat var yani elimizde. Birisi ne kadar değişip gelişirse o kadar iyi, diğeri ne kadar aslına sadık kalır, taviz vermeden işlerse o kadar iyi. Bu zıtlığın zaman zaman anne-babalarda kafa karışıklığına ve davranış karmaşasına sebep olabildiğini görüyorum. Oysa ki formülümüz çok basit. Asırlar öncesinden elimize verilmiş hiç şaşmayan cevap anahtarımız var. Hiç değişmeyen ve değişmeyecek cevaplar olduğunu öncelikle bizim tam idrak etmemiz gerekiyor. Biz şüpheye düşmeden, net bir tavır sergilersek tesiri de kuvvetli olacaktır. Öteki kanattaki esneklik, bu kanattaki sadakatimizi, istikrarımızı bulandırmasın. Demem o ki; gözden kaçırdığımız kırılma noktası burası olabilir. Zamanın cazibedar gelişmeleri, ilerlemeleri gençler için dikkat dağıtıcı da olabiliyor. Ve bu durum değerler kanadının değerini de her geçen gün arttırıyor. Bir uçak düşünelim ki; ancak iki kanadı dengede kalınca istikametle gidebilir. Demek, diğer kanadı iyi gözlemlemeliyiz ki ona göre öteki kanadımıza tahşidat yapalım, dengeyi muhafaza edelim, uçağımız yere çakılmasın. Nimetler nıkmete dönüşmesin.
Yalnız ‘bir’i üstat kabul etmekten bahsetmiştik. Bu noktada Hz. Ali (ra) Efendimizin sevgili oğlunu eğitme metodundan bahsetmek istiyorum. Velilerin babasının, oğlu Hz. Hasan’a (ra) soru cevap ile karşılıklı muhavere şeklinde eğitim verdiğini biliyor muydunuz?
“Ey oğlum, istikamet nedir? Şeref nedir? Dikkat nedir? Islah nedir? Cimrilik nedir? Kardeşlik nedir? Korkaklık nedir? Zenginlik nedir? Fakirlik nedir? Cesaret nedir?...”
“Ey babacığım! İstikamet kötülüğü iyilikle önlemektir. Şeref, halkını ve aşiretini eğitmek, bu sırada sana yaptıkları hataları kaldırabilmektir. Dikkat, sıradan işleri dahi önemsemek, basit de olsa kötülükten uzak durmaktır. Islah, öncelikle kişinin kendini kötülüklerden koruması, sonra yakınlarının ıslah olması için gayret göstermektir. Cimrilik, elindekini şeref vesilesi, infak ettiğini kayıp ve zayi saymandır. Kardeşlik, zor ve rahat zamanlarda vefalı olmaktır. Korkaklık, dostuna karşı cüretli, düşmanına karşı çekingen olmaktır. Zenginlik, az dahi olsa, Allah’ın taksimine razı olmaktır. Asıl zenginlik müstağni olmaktır. Fakirlik, her şeye heveslenmek, istemektir. Cesaret, akranları ile mücadele edebilmektir.”
İşte bize örnek bir baba-oğul konuşması! Muhteşem sorular, muhteşem cevaplar değil mi? Her birisi tek tek üzerine kitaplar yazılası kıymetli inciler. Peki tüm bunların çocuklarımızın zamanına ayak uydurmamızla ne ilgisi var diye aklınıza gelmiş olabilir. İki kanatlı kuş demiştik ya… Bu cevaplar biz anne, babalara bakan kanadının tüylerini oluşturuyor. Düşünsenize; korkaklığı, zenginliği, kardeşliği vs… böyle idrak etmiş gençlerin, öteki elinde de Allah’ın zamane nimetleri… Hem uçar, hem uçurmazlar mı İslam milletini. Hem böyle olursa şükrünü eda etmiş olmaz mıyız hepimiz?
“İyi ama bu cevapları kaç tane çocuk verebilir ki şimdi?” dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız. Ciddi bir şuur, köklü bir eğitim temeli atılmış besbelli. Kim atmış ola ki? Bu kez benim iç sesim aldı mikrofonu:
“Ama o Ali!”
“Nasıl yani?”
“Velilerin babası, Peygamberin (asm) damadı, dört büyük sahabeden biri ya hani?”
“Adil-i Mutlak değil miydi Ali’nin Rabbi? Ali’ye ikram eden, bana etmemiş mi sahi?”
Etmemiş mi sahi? Bana da akıl, iman, iz’an, Kur’an, Peygamber, sünnet gibi nimetler verilmemiş mi? Cevabını verip susturmak lazım bazen içimizdeki sesi. Belki diyebilir ki:
“Verilmiş ama daha biz kendi hayatımızda uygulayamıyoruz ki bunların hepsini.”
O zaman da ne yapsın Ali?
Evet, zamane anne babası olmalıyız derken şuydu niyetim:
“Çocuklarımızın avcuna konulan bir sürü alet edevat varken, Hz. Ali (ra) usulü müzakerelere daha çok muhtacız. Sorular önümüzde işte, en hazır hali ile… Cevaplar gelsin öyleyse Hasanvarî diliyle.”
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.