10'a, 100'e, 1000'e kadar bir, bir, bir
Günlük Risale-i Nur dersi...
Bismillahirrahmanirrahim
Tevhid-i imanî, elbette tevhid-i kulûbu ister. Ve vahdet-i itikad dahi, vahdet-i içtimaiyeyi iktiza eder.
Evet, inkâr edemezsin ki, sen bir adamla beraber bir taburda bulunmakla, o adama karşı dostâne bir rabıta anlarsın; ve bir kumandanın emri altında beraber bulunduğunuzdan, arkadaşâne bir alâka telâkki edersin. Ve bir memlekette beraber bulunmakla, uhuvvetkârâne bir münasebet hissedersin. Halbuki, imanın verdiği nur ve şuurla ve sana gösterdiği ve bildirdiği esmâ-i İlâhiye adedince vahdet alâkaları ve ittifak rabıtaları ve uhuvvet münasebetleri var.
Meselâ, her ikinizin Hâlıkınız bir, Mâlikiniz bir, Mâbudunuz bir, Râzıkınız bir-bir, bir, bine kadar bir, bir.
Hem Peygamberiniz bir, dininiz bir, kıbleniz bir-bir, bir, yüze kadar bir, bir.
Sonra köyünüz bir, devletiniz bir, memleketiniz bir-ona kadar bir, bir.
Bu kadar bir birler vahdet ve tevhidi, vifak ve ittifakı, muhabbet ve uhuvveti iktiza ettiği ve kâinatı ve küreleri birbirine bağlayacak mânevî zincirler bulundukları hâlde, şikak ve nifâka, kin ve adâvete sebebiyet veren örümcek ağı gibi ehemmiyetsiz ve sebatsız şeyleri tercih edip mü'mine karşı hakikî adâvet etmek ve kin bağlamak, ne kadar o rabıta-i vahdete bir hürmetsizlik ve o esbab-ı muhabbete karşı bir istihfaf ve o münasebât-ı uhuvvete karşı ne derece bir zulüm ve i'tisaf olduğunu, kalbin ölmemişse, aklın sönmemişse anlarsın. (Mektubat 22 . Mektup s.254)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
TEVHİD-İ ÎMÂNÎ : İman ile herşey üzerinde Cenab-ı Hakk\'ın birlik tecellisini görme.
TEVHİD-İ KULÛB : Kalblerde birlik.
VAHDET-İ ÎTİKAD : İnanç ve itikadda birlik.
VAHDET-İ İÇTİMÂİYE : Sosyal birlik, beraberlik.
İKTİZÂ : Gerekme, gerektirme, lazım gelme, işe yarama, icab etme.
TABUR : Bölüklerden teşekkül eden bir askerî birlik.
DOSTÂNE : Dostça.
RÂBITA : Bağ, bağlayan, rabteden, bitiştiren.
TELÂKKÎ : Anlama, anlayış, kabul etme
UHUVVETKÂRÂNE : Kardeşcesine.
MÜNÂSEBET : İki şey arasındaki uygunluk, yakınlık, bağlılık, yakışmak, vesile, alâka.
ŞUUR : Anlayış, idrâk, bilme, farkına varma.
ESMÂ-İ İLÂHİYE : Allah\'ın isimleri.
VAHDET : Birlik. Beraberlik
ALÂKA : İlgi, bağ.
İTTİFÂK : Birleşme. Söz birliği etme.
HÁLIK : Yaratıcı, herşeyi yoktan yaratan Allah.
MÂLİK : Sahip olan, mülk sahibi; Allah
MÂBUD : Kendisine ibâdet edilen, ibâdete lâyık olan
RÂZIK : Rızkı veren Allah.
VİFÂK : Dostça, samîmâne birleşme.
MUHABBET : Sevgi, sevmek.
İKTİZÂ : Gerekme, gerektirme, lazım gelme, işe yarama, icab etme.
KÜRE : Yuvarlak cisim.
ŞİKAK : Nifak, ikilik, ittifaksızlık.Bölünme
NİFAK : Dıştan Müslüman göründüğü halde inanmamak, ikiyüzlülük, dinde riyâ.
ADÂVET : Düşmanlık, kin.
SEBAT : Dayanmak, kararlı olmak.
İSTİHFAF : Hafife alma, küçümseme.
MÜNÂSEBÂT : Alâkalar, ilgiler, bağlar.
İ'TİSAF : Zulüm ve haksızlık etmek. Doğru yoldan ayrılmak. Haksızlık.