Abdülhamid, Akif ve Said Nursi'ye bir de böyle bakın
Bu milletin Sultan II. Abdülhamid’i anlamaya ihtiyacı olduğu kadar, dindar muhaliflerini anlamaya ve bu bağlamda tarihten ders/ibret almaya da ihtiyacı var
Risale Haber-Haber Merkezi
Yazar Yavuz Bahadıroğlu, "bizim" dediği dindar camianın Abdülhamid Han aleyhtarlığı yapan herkese, “ihanet” damgası vurmaya başladığını söyledi.
Mehmed Âkif'in de bu “ifratçı” yaklaşımlardan nasibini aldığını ve İstiklâl Marşı şairimizin büyük meziyetlerine, ilmine, irfanına, imanına, faziletine, gayretine, vatanseverliğine rağmen, “kötü adam” ilân edilidiğine dikkat çeken Bahadıroğlu, "Hak ve hakikat adına önce şunu söylemem lâzım: Sultan II. Abdülhamid dönemini yaşayan dindar yazarların hemen hemen hepsi Abdülhamid muhalifidir. Kimi Batıcı, kimi Türkçü, kimi Kürtçü, kimi Sosyalist, kimi Müslüman, kimi Hıristiyan ve Yahudi aydınların ittifak ettiği tek nokta da Sultan Abdülhamid’e muhalefettir. Bu her yönden esen sert muhalefet rüzgârının en açık sebebi ise “istibdat”tır! Bunun dayanağı da Sultan Abdülhamid’in, Meşrutiyeti askıya alması ve seçimle belirlenen “Meclis-i Meb’usan”ı dağıtarak tüm dizginleri eline almasıdır. Bugün aynı şey yapılsa, Mehmed âkif’e bu yüzden veryansın eden aydınlarımızın tavrı acaba aynı olmaz mı?" dedi.
Her döneme kendi şartlarından bakılması gerektiğine işaret eden Bahadıroğlu, Yeni Akit'teki yazısında şunları yazdı:
"Üstelik içeriden ve dışarıdan büyük bir maharetle yürütülen kampanyalar, algı operasyonları, yalan haberler, “Abdülhamid giderse Türkiye kurtulur” inancını güçlendirmektedir. Öyle bir hava ki, Abdülhamid’e taraf olmak, baskıya, şiddette, istibdada taraf olmak, hatta “vatana ihanet” etmek anlamı kazanmıştır.
Sultan Abdülhamid’in bazı zaruri uygulamaları da maalesef bu tür ithamları beslemiştir. Sürekli, etkili ve yaygın algı operasyonları sayesinde kafalar karışmış, fikirler hercümerc, istikamet tepetakla olmuştur. O dönemde Sultan Abdülhamid’e muhalefet, “istibdada muhalefet” ve “hürriyete taraf” olma anlamı kazanmıştır. Seçim “istibdat” ve “hürriyet” arasındadır. Yazarlar, mütefekkirler, şairler tabii olarak “hürriyet”i seçmiştir.
Âkif bunlardan sadece biridir. Önünde Namık Kemal, Ziya Paşa gibi “vatansever”ler, yanında Bediüzzaman, Süleyman Nazif, Rıza Nur, Ahmet İzzet Paşa (sadrazamlık yapmıştır) gibi mütefekkirler ve siyasetçiler vardır.
Yazarlara, düşünürlere “hürriyet”, Padişah’a “devlet” lâzım! Bu mânada herkes kendi konumunun gereğini yapmış demektir. Bize düşen iki tarafı da anlamaya çalışmak olmalıdır.
Öte yandan bu isimlerin çoğu İttihad ve Terakki iktidarı ve sonrasını yaşarken, gerçek “istibdat”la tanışacak, Rıza Nur, “Zavallı Hamid kaç kişiyi asmıştı? Hiç… Hele hiç hırsızlık etmedi, hiç fuhuş yapmadı, hiç israfta bulunmadı. Bilakis memlekette bunların önüne geçmeye çalıştı. Bu devre bakınca insan Abdülhamid aleyhine kıyam ettiğine utanıyor” diyecek;
Ahmed İzzet Paşa,“Şöhret bulduğu derece zalim ve kahredici olmadı… Kimsenin hayatına, rızkına, istikbaline kastı yoktu. Saltanat zamanında işitilen isnadlar, Meşrutiyet’te hiçbir zorlukla karşılaşmadan yapılan araştırma ve soruşturmalar ile doğrulanamadı” görüşüne gelecek;
Süleyman Nazif, “Hasret olduk eski istibdâda biz” diyerek, Abdülhamid özlemini dile getirecek;
Bediüzzaman, Sultan Abdülhamid’i, “Şefkatli Sultan- Veli Sultan” diye yâd ederken, Mehmed Âkif Ersoy, “Nasıl da kadrini vaktiyle bilemedik, tuhaf iş/Semer değilmiş o rahmetlininki devletmiş” diyecektir.
Bu milletin Sultan II. Abdülhamid’i anlamaya ihtiyacı olduğu kadar, dindar muhaliflerini anlamaya ve bu bağlamda tarihten ders/ibret almaya da ihtiyacı var.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.