Ahirzaman Rüyaları

Bediüzzaman’ın Entelektüel Hayatı- 5

Abdülkadir-i Geylanî (K.S.) Hz. Ali ile birlikte Bediüzzaman’ınüveysiüstadlarından birisidir. Mana aleminde ondan hakikat dersi almıştır. Küçük yaşından itibaren onun tasarrufu altına girmiş, bu tasarrufun etkisi son nefesine kadar sürmüştür.

On sekiz bin alemin Efendisi Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi ve sellem) ‘Kıyamet yaklaşınca (ahir zamanda) müminin rüyası yalan çıkmaz’, buyurur.

Rüyalar üveysilik makamındaki terbiye ve irşatta en önemli araçlardan birisidir. Bediüzzaman’ın  hayatında da rüyalar vasıtasıyla terbiye ve irşat çok büyük önem arz eder. Daha önce rüyalarında başta Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) olmak üzere bir çok peygamberle görüşen BediüzzamanKubbe-i Hasiye’de iken Abdülkadir-i Geylanî (K.S.) Hazretleriyle de görüşür.

Geylanî Hazretlerinin (K.S.) Bediüzzaman’a Rüyada Hitabı

Geylanî Hazretleri (K.S.) rüyasında Molla Said’e hitap eder:

-Molla Said! Mîran Aşireti reisi Mustafa Paşaya gidiniz ve kendisini tarîk-ı hidayete davet ediniz. Yaptığı zulümden vazgeçerek namaza ve emr-i marufa müdavim olmasını tavsiye ediniz. Aksi takdirde öldürünüz.

Molla Said bu rüya üzerine Mîran Aşiretine doğru yola çıkar.  Mustafa Paşanın çadırına gider. Paşa o esnada çadırda değildir. Beklemeye başlar. 

Bir süre sonra Mustafa Paşa içeri girer. Çadırda bulunanların hepsi ayağa kalktığı halde Molla Said yerinden kımıldamaz. Zira Molla Said orada Geylanî Hazretlerini  (K.S.) temsil etmektedir. Ardında Geylanî Hazretleri (K.S.) gibi bir Sultan vardır.

Durum Paşanın dikkatini çeker. Aşiret binbaşılarından Fettah Beye bu zatın kim olduğunu sorar. Fettah Bey de bu kişinin meşhur Molla Said olduğunu bildirir.

Tarih boyunca alimler zalimlerin zulümlerinin karşısında en büyük engeldir. Bunu bilen bazı zalim idareciler iktidarlarını sürdürebilmek için alimlere karşı çoğu zaman temkinli olmuşlardır.Onları iktidarlarının bir aracı olarak kullanmaya, buna yanaşmayanları ise türlü yollarla susturmaya çalışmışlardır. 

Zalim bir idareci olan Mustafa Paşa alimlerden hiç hoşlanmamaktadır. Bununla beraber dini hassasiyetleri ile bilinen bölge halkını gerektiğinde susturabilmek için etrafında çok sayıda alim bulundurmaktadır. 

Molla Said’in ayağa kalkmaması zaten alimlere karşı olumsuz bir tavır içinde olan Mustafa Paşayı öfkelendirir. Bununla beraber öfkesini yansıtmaz.

Molla Said’e niçin geldiğini sorar.

Molla Said:

-Seni hidayete getirmeye geldim. Ya zulmü terk edip namazını kılacaksın ve yahut seni öldüreceğim! der.

Zaten öfkeli olan Paşa hiddetlenerek dışarı çıkar. Biraz dolaştıktan sonra yine çadıra girer. Molla Said’e tekrar sorar:

-Ne için geldin?

Molla Said:

-Sana söyledim ya, onun için geldim, der.

Mustafa Paşa çadırın direğinde asılı bulunan Said’in kılıncına işaret eder:

-Bu pis kılınçla mı?

Molla Said:

-Kılınç kesmez, el keser; şeklinde cesurca cevap verir.

Mustafa Paşa tekrar dışarıya çıkar. Biraz gezindikten sonra içeriye girer. Bediüzzaman’a döner:

-Benim Cezire’de çok âlimlerim var; eğer hepsini ilzam edebilirsen senin dediğini yaparım, eğer ilzam edemezsen seni Fırat Nehrine atarım.

Molla Said:

-Bütün ulemayı ilzam etmek benim haddim olmadığı gibi, beni de nehre atmak senin haddin değildir. Fakat ulemaya cevap verince sizden bir şey isterim ki, o da mavzer tüfeğidir. Şayet sözünde durmazsan, seni onunla öldüreceğim, der.

Unutulan Çaylar

Bu olaydan sonra Paşa ile birlikte atlarla Cezire’ye giderler. Paşa asla Bediüzzaman’la konuşmaz. ‘Bani Hanı’ denilen mevkie gelince Bediüzzamanistirahata çekilir. Uyandığında  Cezire âlimlerinin ellerinde kitaplar ile beklediklerini görür. Kısa bir sohbetten sonra çay ikram edilir.

Cezire âlimleri Bediüzzaman’ın  şöhretini işitmişlerdir. Onun ilmi derinliğini gösteren tavırları Cezire alimlerini hayli etkiler. O kadar ki çaylarını içmeyi bile unuturlar. Bediüzzaman ise kendi çayını içtikten sonra kendinden geçmiş bir şekilde kendisini izleyen  bir-iki âlimin çayını da içer. Fakat onlar fark edemezler. Mustafa Paşa durumun farkına varır. Hocalara seslenir:

-Ben okumuş değilim, fakat Bediüzzaman ile mücadelenizde mağlup olacağınızı şimdi anlıyorum. Zira bakıyorum ki, siz düşünmekten çaylarınızı unuttuğunuz halde, Bediüzzaman kendi çayını içtikten başka iki-üç bardak da sizin çayınızı içti.

Bediüzzaman latifeleri ile ortamı yumuşatır.  Alimlere döner:

-Efendiler! Bendeniz va’detmişim, hiç kimseye sual sormam. Binaenaleyh suallerinize muntazırım.

Hocalar kırka yakın soru sorarlar. Bediüzzaman bütün soruları cevaplandırır. Bir sualin cevabını her nasılsa yanlış söylediği halde karşısındakiler doğru telakki ederek tasdik ederler. Meclis dağılır. Bediüzzaman yaptığı hatanın farkına varır. Alimlerin peşinden koşar. Onları durdurur:

-Affedersiniz, bir sualin cevabını yanlış söylediğim halde farkına varmadınız, diyerek cevabı düzeltir.

Hocalar tamamen teslim olurlar:

-İşte şimdi hakkıyla bizi tam ilzam ettiniz!

Bu sohbette bulunan hocalardan bir kısmı Bediüzzaman’dan ders almaya karar verirler.

Bediüzzaman münazaradan galip ayrılmıştır. Sıra Mustafa Paşadadır. Mustafa Paşa da daha önce yapılan anlaşma gereği mavzer tüfeğini hediye eder ve namaz kılmaya başlar.

Harikulade Bir Kişilik

Bediüzzaman ilahi kaderin sevkiyle hem maneviyat hem de cismaniyat itibariyle harikulade şekilde yetiştirilmektedir.O, özelde Müslümanlara, genel de ise bütün insanlara örnek olacak şekilde ilim, iman, ahlak, adalet ve cesaret gibi güzel sıfatlarla vasıflandırılmıştı. O gün çevresindekilere ilimdeki harikulade istidadı ile liderlik ederken, vücudunu da gayet idmanlı ve kuvvetli tutar. İlim noktasında asla yenilgi yüzü görmeyen Molla Said, medrese talebeleri ile yaptığı güreşlerde de yenilgi yüzü görmez. Molla Said bu özelliği ile hemen her sahada olduğu gibi bedeni mücadele alanında da önderlik yapabileceğini gösterir. Bu durum kısa bir süre sonra Kurtuluş Savaşındaki komutanlık rolü ile tescillenir. 

İlim Yarışından Sonra At Yarışı

Molla Said Mustafa Paşa ile bir gün at yarışına çıkar. Mustafa Paşa, düşerek ölür umuduyla kasten gayet serkeş, eğitimsiz ve hiç binilmemiş bir atı Molla Said için hazırlatır. On altı yaşında bulunan Molla Said ata biner. Fakat kontrolü kaybeder. At, onun verdiği istikametten çıkarak başka bir istikamete doğru koşmaya başlar. Molla Said bütün gayretiyle atı durdurmaya çalışsa da muvaffak olamaz.

At çocukların bulunduğu yere doğru yönelir. Az sonra Cezire ağalarından birisinin oğluna çarpar. Çocuk atın ayakları altında çırpınmaya başlar. Durumu fark edenler çocuğu kurtarmaya çalışırlar. Çocuğu hareketsiz, ölü suretinde görünce Molla Said'i öldürmek isterler. Ağanın hizmetçileri hançerlerini çekerler. Molla Said hemen silahına el atar. Ağanın hizmetçilerine döner:

-Hakikate bakılırsa çocuğu Allah öldürmüş, zâhire bakılırsa at öldürmüş, sebebe bakılırsa Kel Mustafa öldürmüş. Çünkü bu atı bana o verdi. Durunuz, ben gelip çocuğa bakayım. Ölmüş ise sonra muharebe edelim, der.

Attan iner, çocuğu kucaklar. Çocukta hareket görmeyince soğuk suyun içine batırıp çıkarır. Çocuk gülerek gözünü açar. Bunun üzerine bütün ahali hayrette kalır.

Arapların Yaşadığı Biro

Bu vak'a üzerine bir müddet Cezire'de kaldıktan sonra, talebesi Molla Sâlih ile birlikte bedevî Arapların yaşadığı Biro'ya giderler. Oradayken Mustafa Paşanın tekrar eskisi gibi zulme başladığını işitir, yanına gider ve ona nasihat eder, tehdit eder:

-Yine mi zulme başladın, seni Hak namına öldüreceğim! der.

Paşanın kâtibi ortaya atılır.

Molla Said’in uyarıları ve tehditleri karşısında bunalan Mustafa Paşa bir gün bu tahkirlere tahammül edemez. Molla Said’i öldürmek için hücum eder. Araya Mîran ağaları girer, Paşayı zapt ederler.

Huzursuzluğun büyümesinden endişe eden Mustafa Paşanın oğlu Abdülkerim Efendi Molla Said'e gelir. Durumu arz eder:

-Babamın akidesi yanlıştır; rica ederim, şimdilik buradan başka yere teşrif ediniz.

Molla Said Abdülkerim'i kırmaz. Tek başına bedevîlerin meskeni olan Biro Çölü'ne doğru hareket eder. Yolda bedevî eşkıyalarına rastlar. Bedevîlerin silâhları mızrak ve Molla Said'in silâhı mavzerdir. Molla Said eşkıyalara ateş eder. Eşkıyalar çekilirler.

Yolda başka bir çeteye rastlar. Bu defa eşkıyalar çok fazladır. Molla Said’in etrafını çevirirler. Kendisini öldürecekleri sırada eşkıyalardan birisi Molla Said’i tanır. Etrafındakilere seslenir:

-Ben bunu Mîran Aşiretinin içinde gördüm. Bu meşhur bir adamdır.

Bedevîler derhal geri çekilirler. Kusurlarının affını isterler. Molla Said’e çölü geçinceye kadar  muhafızlık yapmayı teklif ederlerse de Molla Said reddeder. Yalnız olarak yola devam eder. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum