Ahmet AKCAN
Doğru Okuma-III
Fıtratına derç olunan sayısız cihaz ve havas ile mütenevvi nimetleri tadacak, tartacak ve tanıyacak, muhabbetini ubudiyet suretiyle Rahman’a sunacak, ilim ve dua ile hadsiz mertebelere uzanacak cami bir istidatta yaratılan, ubudiyet noktasında melaikeye tercih olunan insanın Rabbine anlayışlı bir muhatap olarak seçildiği bilinmektedir.
Eserden müessire istidlâl yoluyla gâibane, müessirden esere şâhidâne seyahat etmesi istenen, pek çok ulvi vazifeler ile tavzif edilen insanın bu mes’uliyetlerini yerine getirebilmesi, melaikenin gıpta ettiği mertebelere yükselebilmesi, kendi miracını tahakkuk ettirebilmesi için kuvvedeki istidatlarını ilim ve marifet ile açması, fiiliyata çıkarması gerekmektedir. Bu ise, Kur’an’ı ve ondan mülhem hakikatleri doğru bir usul ile okumasını iktiza etmektedir.
Doğru okuma; kitap üzerinde gözün gezinmesi değil, satır araları ile aklın ilgilenmesi, satır arkasını merak etmesi, kalbin manayı sahiplenmesi, maksattan nasiplenmesi yani hatibin muradının fehmedilmesine medar mühim bir silsile olarak tarif edilmektedir.
Doğru okuma; lafız kabuğunu açmayı, lübbe yani manaya ulaşmayı, lübbün lübbü olan makasıd-ı ilahiyeyi anlamayı netice vermektedir. Hâlbuki sayfa sayısına odaklanmış ‘hatmetme’ tarzı devri okumalar, satır aralarında ki mana külliyetini kuşatmayı, satır arkasında duran kudsi maksada ulaşmayı güçleştirmektedir.
Evet Kur’an sırlarını aşikâr kılmak, tevhid, nübüvvet, haşir ve kıyamet, ibadet ve adalet gibi temel esasları açıklamak gayesiyle yazılmış bir eserin sadece lafzındaki fesahat ve selaset ile alakalanmak, nazmın cezaletine meftun olmak mühim bir noksanlık olarak değerlendirilmektedir.
Doğru okuma; elfazın ruhu mesâbesindeki manayı, hikmet ve maksadı bildiren cihetlerini anlamak, murad-ı ilahiyeye muhatap olmak, esma-i ilahiye, sıfat-ı rabbaniye ve şuunat-ı subhaniye cepheleri ile de alakalanmayı gerektirmektedir.
Bilinen ezberlerin dışında mana istihsalleri ve maksada nüfuz gerçekleşmezse lafızdan lezzet almak için âşıkane yani tegannili okumalar gündeme gelmektedir. Teganni ile yapılan okumalar nurlu eserleri ‘ikaz ve irşadın’ konusu olmaktan çıkarmakta, ‘zikrin ve şükrün’ konuğu yapmakta, matlup nurani meyvelerin vücuda gelmeleri gecikmekte belki de gerçekleşmemektedir.
Tefekkür azalıp teşekkür artınca, ‘ilmiyatın’ sahası olan yüksek manalar yerini hissiyata bırakmakta, tahkik ehli olması istenen bir zümre taklidi bir hüviyete büründükleri gözlenmektedir.
Maziden hatıralar, halden teşekküre medar nidalar, istikbalden müjdeli rüyalar ile devam ettirilmeye çalışılan irşad silsilesi beklenen neticeleri vermemekte, maddi meşgalelerle darlaşmış akılları açması, günahlara tiryaki olmuş nefisleri sarsması, gafletten ayıltması müşkülleşmektedir.
Evet evet! Hatmetme tarzı âşıkâne okumaları (ib)adet edinen, yeni manaları keşfe niyet ve gayret etmeyenlere mana tabakaları gizlenmektedir. Mana zenginliğini örten, maksuda giden yolu geciktiren ‘hatmetme’ tarzı devri okumalar bir müddet sonra kesilmekte devam etmemektedir.
“.. Nazlanan ve istiğna gösteren nazeninlerin mehirleri dikkattir. Ve menzilleri dahi kalbin süveydasıdır.” ifadesi, i’cazlı ve derin manaların ancak ‘dikkat mehri’ ile kitaba nazar eden ehl-i tahkike açılacağını bildirmektedir. (Muhakemat, 84)
Evet evet! Mütehassıs bir hekim, mühim bir hastalığın teşhisi adına röntgen filmine dikkat-i nazar ile yönelmesi, en küçük bir detayı bile ihmal etmemesi gerekmektedir. Aynen öyle de; Kur’an ve hakikatlerine mütefekkir ve mudakkik bir nazar ile yönelmek, kâşif niyetiyle kıraat etmeyi istemektedir.
Cismani ve hayvani hayatın terk edilmesini, kalbi ve ruhi hayat derecelerine girmeyi “emreden”* nurlu külliyatın bu talebine karşı gayretsiz bir vaziyet sergilemek, ömür sermayesini dünyevi gayeler için zayi etmek, sürekli yenilenen tefekküri bir iklime girememek ‘kâşif niyetinden’ uzaklığın emareleri olarak düşünülmektedir.
Hususi bir ilim ile hakikat yolculuğuna çıkan ve ‘okuma mihveri’ üzerine kurulan bir zümrenin tüm teşviklere rağmen okumaktan imtina etmeleri, üzerinde ciddi olarak düşünmeyi ve çözüm üretmeyi gerektiren mühim bir mes’ele olarak değerlendirilmektedir.
Elhasıl; insanın keyfiyetli hilkatine dair külli manalara ulaşması, kendinden beklenen vazifelere yoğunlaşması için Kur’an’ı ve ondan mülhem eserleri doğru okuması, derûnundaki kudsî manaları doğru anlaması iktiza etmektedir. Doğru okumalar, kelamın evvelini yani öncelikle elfazın mana çeşitliliğini bilmeyi gerektirdiği gibi, mana ve maksadını idrak ve ihatasını da gerektirmektedir.
Vahyin rehberliğinde inşa edilmiş doğru bir tasavvur ile doğru bir usule sahip olmadan okunan dini metinler, hidayeti ve marifeti tekmile değil enaniyeti tezyide, ataleti ve gafleti tevlide hizmet ettiği görülmektedir.
*Madem dünya hayatı ve cismanî yaşayış ve hayvanî hayat böyledir; hayvaniyetten çık, cismaniyeti bırak, kalb ve ruhun derece-i hayatına gir! (Lem'alar, 137)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.