Muhammed Numan ÖZEL

Muhammed Numan ÖZEL

Ebrumuzu Yapalım, Koruyalım

Mahzun kalpler huzur bulur O’nunla
O’nu bulmak bir ikram-ı Hüdadır.
Abde düşer ki kullansın iradesini
Hidayet gelir onun kalbine bir nur olarak

İnsan hayatı öyle hızlı, karışık, net, karanlık, nurlu geçmektedir ki bu kadar karmaşalar içerisinde bir ebru sanatı icra ediyor. Ebru yapımında bir çok renk ve metod kullanılır. En sonunda ebru kağıdı o boyanın üzerine serilir ve kısa süre sonra ebru teknesinden kağıt kaldırılır. Karşımıza bir sanat olarak çıkar o boyalar.

İşte insan da böyle karman çorman olan şeylerle hayat ebrusunu yapmakta. Elbette zahmetsiz yemek olmayacaktır. Bizler de ebrumuzu yaparken çektiğimiz zahmetlerin neticesinin güzel bir ebru olacağını düşünerek hareket etmeliyiz.

Bugün insanlık da, vahşet dağlarından, günah tepelerinden, şer ve belâ uçurumlarından baş aşağı düşer bir vaziyettedir. Maneviyatıysa allak bullak bir halde, alabora olmuş gemi gibidir.

Kiminle konuşsam tutunacak sağlam bir dala, kendisini tutacak bir ele, sırdaşa ihtiyacının olduğunu görüyorum. Ne yazık ki bir çok insan, içinde bulunduğu dehşet verici halin farkında değil. Buna eseflerle üzülüyorum. Lakin ihtiyacını hissetmeyen insana bu ihtiyacını hissettirmek, ikaz etmek, uyandırmak pek çok zahmetli oluyor. Ama ben kendi ebrumu yaparken ona tevafuk etmem de tesadüf değildir. Hem kendi ebruma bir renk katacak hem de onun ebrusuna yardım etmiş olacağım.

Aklı başında olup ebrusunu yapan insanlar, güzel bir sanat eseri çıkartmak için tüm kabiliyetlerini de kullanıyorlar. Tabi burada şuna dikkat etmek lazım ki, bize her yardım etmek isteyene değil işin üstadına kulak vermeli ve ondan yardım almalıyız. Yoksa hem kendi ebrusunu hem de bizim ebrumuzu berbat etmeye hevesli çok insan görünümlü insan olmayan insanlar var.

DİKKAT ETMELİYİZ!

İnsanlara özellikle manen yardım etmek, kurtarmaya çalışmak, halaskârı olmak için pek çok eller uzatılıyor. Bu eller ya sırat-ı müstakime çağıran veya müstakim görünümlü batıla davet eden veya bizzat dalalete çağıran kimselere ait oluyor. Hani derler ya hava öyle puslu ki kurt bile koyun postuna girmiş.

Her el tutulacak el olmadığı gibi, her yol da doğru yol değildir maalesef. Suret-i Haktan görünüp, helaket ve felakete sürükleyen insi ve cinni şeytanların sayısı hiç de az değildir. Bu sebeple çok değil son derece müteyakkız davranmalıyız.

Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, doğru ile yanlış kol kola giriyor, helal ile haram aynı sofrada yer alıyor, hayır ile şer aynı çarşıda sergileniyor, iyilikle kötülük aynı tezgahta satılıyor. Pirincin içine beyaz taşlar karışmış, çok dikkatli olmak gerekiyor. Onun için her insanın tahkikî bir imana, derin bir izana, feraset ve basiret sahibi olmaya ihtiyacı vardır.

O halde kime güveneceğiz, bize uzanan hangi eli tutacağız, kimin davetine uyacağız? İşte bu suallere cevap ararken, aklımıza gelen ilk kurtarıcı, Kur’an-ı Kerim olmalıdır. Zira,

  • “Kur'an, arş-ı a'zamdan, ism-i a'zamdan, her ismin mertebe-i a'zamından geldiği için..”[1]
  • “Kur'an başka kelâmlar ile mukayese edilmez.”[2]
  • “Kur'an baştan başa tevhidi gösterir.”[3]
  • “Kur'an, beşer için nâzil olmuştur.”[4]
  • "Kur'an, bitmez ve tükenmez bir hazinedir.”[5]

Kur’an’ın lafzını okumak elbette önemlidir, kıymetlidir, Allah katında her harfine on, yüz, bin gibi sevapları vardır. Ama, lafzını okuyup da, mânasını bilmezsek, ne anlattığını anlamazsak, ondan hakiki dersi ve terbiyeyi almamız mümkün olmaz. Ne anlattığını anlamak meal ile olmaz. Çünkü bitmez bir hazine olan Kelam-ı Kadimin manaları çok eksik olan meallerle ifade edilemez. Bu sebeple bizi Kelam-ı Kadim olan Kur’an-ı Kerimle bile aldatmaya çalışanlar da yok değil.

O halde, zamanımızın dehşetli hastalıklarından kurtaracak, müthiş suallerimize cevap verecek, “asrın idrakine uygun” tefsire ihtiyacımız olduğunu bilemeliyiz. Bize çok lazım olmayacak şeylerle zaman kaybetmemeliyiz. Hız ve haz asrında yaşadığımız için saatlerimiz dakika gibi geçiyor, günlerimiz saat gibi. İşte bize bu hakikatleri ders verecek kitabullahın tefsirlerinden bizce sahasında mükemmel olan tefsir de Risale-i Nur’dur.

Bediüzzaman, bu asırda insanlığın dertlerini tesbit etmiş, hastalıklarını teşhis etmiş, buna göre de Kur’an’dan terkip ettiği ilaçlarla tedavi yollarını göstermiştir. Sadece kısa mealler vererek işlememiş tefsirini, manaya müteveccih olup işlemiş.

Risale-i Nur, bu zamanda en güvenilir liman, en muhkem kale, en güçlü bir eldir. Risale-i Nur, bu zamanın halaskârıdır, kurtarıcısıdır. Kurtuluş isteyen, bu limana sığınmalı, bu kaleye girmeli ve bu ele sımsıkı sarılmalıdır. Zira bunlar, Kur’an vasıtasıyla, arş-ı âlaya bağlıdır. Allah’ın arşından güçlü ne olabilir ki? Çünkü risaleler ilim olsun veya söylenmek için söylenen veya beş dakika sonra ne dedi bu şeklinde olan sözler gibi değil, kalbi, aklı, ruhu sarmalayıp tatmin ediyor ve bu usülle dinden korkmak değil dini sevdirerek insan hayatına katkı sağlıyor.

Tabi suret-i haktan görünenlerin Risale-i Nuru da istismar ettiği bir gerçektir. Yani elinde her risale olana da itimad etmemek gerekiyor. Sözleri ve risalelerdeki tutarlılıklarına bakmak lazım. Başka hesap defterleri var mı görmek lazım. Kısacası çok dikkatli olmak gerekiyor.

Selam ve dua ile.

[1]Sözler (367)
[2]Mesnevi-i Nuriye (234)
[3]İşarat-ül İ'caz (228)
[4]Sözler (265)
[5]Mektubat (388)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum