Muhakeme-i Akliye-I

Muhakeme-i Akliye; gerek dinin esaslarına ait emir ve nehiylerin, yani imanı ve itikadı ilgilendiren mesuliyetlerin doğru olarak idrak edilmesinde, gerekse içtimai ve siyasi mes’elelerde, isabetli tahliller ve tespitlerde en elzem bir sıfat olduğu düşünülmektedir.

Muhakeme-i Akliye; tahayyül ile başlayan, tasavvur ile mana yüklemeleri yapılan, taakkul ile şahsiyet kazanan, tasdik ile bir karara bağlanan, iz’an ile kalpte hayatlanan, iltizam ile harice çıkan, salabet ile noktalanan uzun bir silsileden alınan pay kadar güçlenmekte, kemale ermektedir.

Muhakeme-i Akliye; doğru tercihlerin arka planını bildirmekte, verilen kararların isabetine ve keyfiyetine te’sir etmektedir. Sadece ezberlenerek öğrenilen, muhakeme edilmeden kalbe giren imani mes’eleler, taklide ve taassuba sebebiyet vermekte, insani kemalata yürüyüşü engellemektedir.

“Kim kime demiş, hangi makamda niye demiş” tedkik edilmeden kabul edilen hükümler taassuba ve taklide sebebiyet vermekte, kelamda adaleti (dengeyi) zedelemekte, yani ifratı ve tefriti intaç ederek müminler arasındaki ihtilafı körüklemektedir. Akli ataletten ve cehaletten haber veren taassup ve taklid ise insanları yanlış yollara sevketmektedir.

Evet taassupları kavi, muhakeme-i akliyeleri nakıs, fikirleri sığ ve ihatasız müslümanlar, mantıki bürhanlar yerine taklidi kabuller ile hareket edince itikadi, içtimai ve siyasi mevzularda hatalara düşmekte, belki de ehl-i dalalete farkında olmadan yardım etmektedir.

Evet dün olduğu gibi bugün de, İslam âleminin ve dini cemaatlerin en ciddi sıkıntıları amelsizlikten ziyade, akli muhakemesizliğin ve idraksizliğin bir sonucu olan ve manen sukutu doğuran, batıl fikirlere ve zalim zümrelere taraf bir vaziyet sergilemeleridir.

Bu itibarla dini cemaatler, şahsi fazileti arttıran nafile amelleri teşvikten ziyade, tefekkür dünyaları zengin, kıyas ve muhakemeleri isabetli ve derin insanların yetişmelerine müsait zeminleri hazırlamaları gerekmektedir. Yani ilim ve marifet ile akılları inşa etmek, fikirleri zenginleştirip genişletmek için muhakeme-i akliyenin önemi görülmeli ve gösterilmelidir.

Bu itibarla kim olursa olsunlar, hangi niyetle yaparlarsa yapsınlar insanların düşünmelerini, yani soru sormalarını engellemek, onları taklide mecbur etmek, mantık ve muhakemeyi önemsiz görmek ve göstermek, ‘sadakat’ ünvanı giydirerek insanları bir nev’i robotlara dönüştürmek, istikbalin Kur’an nurları ile inşası adına mühlik bir tehlike olarak değerlendirilmektedir.

İlim ve marifetin önemini anlayamamış yahut muhakeme-i akliyeden arındırılmış, rüyalara ve bir kısım mistik iddialara inandırılmış muhakemesiz müslümanların Kur’an davasına verdikleri zarar, ifrat-ı zekâ sahibi itikatsız insanlardan daha çok olduğu görülmektedir.

Bediüzzaman Hazretleri Muhakemat isimli eserinde, muhakeme-i akliyeden uzak, fikirleri ifrat ve tefrit ile ma’lûl zümreleri ‘sadîk-i ahmak’ olarak isimlendirmekte, din düşmanlarından daha muzır olduklarını söylemektedir. (Muhakemat, 34)

Evet Evet! Neye ve niye inandıklarını bilen, imanlarının sınırlarını görebilen, ölçüsüz taraftarlar değil, aklın muhakemesi ile dini hakikatlere taraf olan şuurları kavi, hamiyetleri külli, himmetleri ulvi dava adamlarını yetiştirmek, yüzlerce bina inşa etmekten daha ehemmiyetli olduğunu görmek gerekmektedir.

Muhakeme-i Akliyeye gereken önemi vermemek, gayet geniş hakikatleri ihatalı bir nazar ile temaşa edememek, zaman içerisinde insanları atalete ve taklide düşürmekte, neticede sefahate ve dalalete sürüklemektedir.

Muhakeme-i Akliye’nin inkişafı tefekkür silsilesinde; kâinatta mütecelli Esma’ül Hüsna’nın ihtişamını görmeyi, kevne ait kusursuz dengeyi (muvazeneyi) idrak etmeyi, yani Adl isminin tecellilerini keşfetmeyi netice vermektedir. Esma, sıfat ve şuunat gibi mücerred (soyut) mes’eleler ile fikri meşguliyet, muhakeme-i akliyeyi kemale erdirmektedir.

Muhakeme-i Akliye; imani ve itikadi esasların doğru olarak kabulünde hadsiz menfaatlere medar olduğu gibi, içtimai ve siyasi mevzularda aldığımız tavırların kararlığında, durduğumuz yerin doğruluğunda da her müslümanda bulunması gereken bir özellik olarak ifade edilmektedir.

Elhasıl; ifrattan ve tefritten kurtulabilmek, taassuba düşmemek, fikri ve ameli istikamete ulaşabilmek, ölçülü bir düşünce motifine sahip olabilmek için itikadi, içtimai ve siyasi mevzulara ‘muhakeme-i akliye’ ile hareket etmek gerekmektedir. Muhakeme-i Akliye’den mahrum zümreler, itikadi, içtimai ve siyasi mevzularda ekser müminlere muhalif hareket etmekte, küfre ve ehl-i dalalete taraftar bir vaziyet sergilemektedir. Şu müslüman millet, alınları secdeli akılları perdeli, muhakeme-i akliyeden nasipsiz kesimlerden çok çekmektedir.

İnsan taklitte kalırsa dalalete, mantık ve muhakeme-i akliyeden uzaksa helakete yakındır. İnsanları batıla taraf olmaya sevkeden, dalalete düşmesini intaç eden sebep, muhakeme-yi akliyeyi terk, bürhanı red hatası olduğu görülmektedir...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
5 Yorum