Ölüm Merkezli Hayat

Ekser insanların kaçtıkları, unutmaya çalıştıkları en kesin hakikat ölümdür. Almasını bilenler için en tesirli nasihat yine ölümdür. Hayatın öbür yüzü, hayat yazının güzü olan ölüm sessiz konuşmaktadır. Herkes ölümün ne dediğini anlamadığı için insanları korkutmaktadır. Her gün bir geceye, her yaz bir güze hamile olduğu gibi, gençlik sabahı da ihtiyarlık gecesine, hayat yazı da ölüm güzü ile sonlanmaktadır.

Ölüm; şatafatlı bir dünya hayatının nihayeti, “batanı seven” ehl-i isyan ve gaflet için meşakkatli bir hayatın bidayeti, “ölümsüzü” seven ehl-i iman ve itaat için nimetli bir saadetin mukaddimesidir.

Ebedi bir uykuya dalmanın değil, dünyevi kesif bir uykudan uyanmanın zamanı olan ölüm; dünya ile ahiret arasında sırlı bir bağ, gafilane bakınca aşılması gayet müşkül karlı bir dağ gibidir.

Ölüm acıdır; nefisleri acıtmaktadır. Evet, ilahi bir yasa olan ölüm, “ölümsüz” bir Zatı tanımayanlar, emirlerine göre yaşamayanları tasalandırmaktadır. Tefekkürü meslek edinen ehl-i marifet için, ‘sıla’ hasreti çeken muhabbet ehli müminler için ölüm; ‘yâre’ vuslatın öncesi, iman azığı ve amel harçlığı yerinde olan müslümanlara huzur ve saadet vesilesidir.

Evet evet! Esma ve sıfat-ı ilahiyeye marifet kesbeden müminler mevti de hayat gibi sevmekte, kucaklamaktadır. “En Sevgiliye” kavuşturacak o günü “şeb-i arus” olarak anmaktadır.

“Lezzetleri acılaştıran ölümü çok zikrediniz” rivayetinden, ölüm hakikatini her daim hatırda tutmak gerektiği anlaşılmaktadır. Bir sevgili gibi ölümü bağrında yaşatmak, kalbi hayatlandırmaktadır. Dünyevileşen, hazzı ve lezzeti önceleyen insanlar, ölümü hayatın dışına çıkarmakta, hakikat noktasında hayatı değersiz kılmaktadır.

Evet ölüm merkezli bir hayat kalbi ihyaya, haz ve lezzet hedefli bir hayat kalbi imhaya sebep olmaktadır. Ölüm hakikatini bir ‘yâr’ gibi yüreğinde taşıyamayanlar, dünyaya getirilmenin, hayat nimetine ermenin şükründen uzakta yaşamaktadır.

Bir insan dünyayı aşırı derecede seviyor, ölümden nefret ediyorsa ya ikinci bir hayata imanı yoktur veya imanda şüphe duymakta yahut ahirete hazırlığı bulunmamaktadır.

Sırtta taşınan, hayata kılavuz olamayan, nefse mağlup taklidi bir iman ölümden aşırı korkmaktadır. Ölümü yüreğinde taşımakta zorlanmayan tahkiki bir iman, nefse galip ‘diri’ bir iman olarak adlandırılmaktadır.

İkinci bir hayata hazırlıksız olanlar için ölüm korkusu, erbab-ı marifet ve ashab-ı muhabbet için vuslat coşkusunu doğurmakta, nurlu eserlerden hakkıyla istifade edip ölümün sırrına ‘erenler’ terhis şerbetini içmekte zorlanmadıkları anlaşılmaktadır.

Lisan-ı halleri; “Elbet bir gün bu can bedenden gidecek. Sanki bundan sana ne, nedir senden gidecek. Veren O alan O, sendeki bu telaş ne? Hâlini görenler can senin zannedecek” mısralarına ayine olmaktadır.

Şüphesiz "her nefis ölümü tadacaktır." Ancak her nefsin ölümden aldığı tad farklı olacaktır. Seyyal mevcudatın üzerindeki ‘fena’ mührünü insan okuyamazsa, her nefeste ölüme yakınlaştığının farkına varamazsa, bekaya ve Baki-i Zülcemal’e teveccühü nakıs olmakta, sadece günü kurtarmakta, ebedi bir âleme hazırlık noktasında lakayt davranmaktadır.

Ekser insanlarda dünyevi hazlara teveccüh artmakta, inançlı insanlar dahi cennet hayatını şu fani dünyada aramaktadır. Ancak yaratılış gayesini unutanlar, en büyük sermaye olan hayatı ‘günah masasına’ yatıranlar ölüm gerçeği ile karşılaştıkları zaman yıkılmaktadır.

Herkesin özel bir gündemi, şu hayattan beklediği öncelikli hedefleri bulunmaktadır. Kimileri fani ölümlü bir dünyayı imar için yarışmakta, kimileri mutlak bir sona hazırlanma telaşına kapılmaktadır.

Elhasıl; ölüm gerçeği ilahi emirlere göre yaşayanları, ahiret hayatına ciddi hazırlanan müminler için bir kamçı olmakta, bir ilah gibi heva-i nefislerine tapanları, fani bir dünyaya aldanan insanları ciddi korkutmaktadır. Ölümden ziyadesiyle korkmak, imandaki zaafiyete yahut ameldeki noksaniyete emare olmaktadır. Evet ölümden ziyadesiyle korkan insanların iman intisabında ya da Allah'a istinadında bir sıkıntısı bulunmaktadır.

Ölüm korkusu ölüm getirmekte, hırs-ı hayat izzeti ve şerefi yok etmektedir. İslam medeniyeti ölüm merkezli, ibadet hedefli bir hayatı müntesiplerine tavsiye etmekte, din-i hak ile savaş halinde olan batı medeniyeti ise, lezzete ve hazza duyarlı bir hayata insanları sevketmektedir. Ölüm de bir gün ölecek, o gün elbet gelecektir. Ölümün öldüğü gün, mümine sevinç, münkire hicran düşecektir...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum