Akademisyen okumaları

Diyarbakır’daki Akademisyenler Buluşmasında dile getirilen önemli problemlerden birisi de “okumama hastalığı” idi.

 

Said Nursi’nin bir rivayete göre günde 200 sayfa okuduğu söyleniyor. Yakın talebelerinden Zübeyir Gündüzalp’in de “günde 10 sayfa Risale-i Nur okuyan kendisini muhafaza eder, 15 sayfa okuyan gayrete gelir, 20 sayfa okuyan ise hizmet eder” dediği bilinmektedir. (İsmail Saydam, Akasya Kitap)

 

Risale-i Nurlara gönül vermiş kimselerin gerek akademisyen olsun, gerekse olmasın günde 10 sayfa bile okumadıkları hiç de saklanacak bir durum değildir. Bu da ciddi bir hastalığın varlığına işaret ediyor. Bunun da tek çaresi nitelikli ve taassuba dönüştürmeden okumak.

 

Said Nursi’nin güzel bir sözü var: “Vicdanın ziyası, ulûm-u dîniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder.” (Münazarat, 127) Bu sözü elbette fen ve din ilimlerinin birlikte okutulacağı bir üniversite kurma projesi çerçevesinde söylemiştir. Bu sözü günde 15-20 sayfa okuma cehdinde bulunan ve Risale-i Nur’dan başka bir kitap okumayan kimseler için uyarlayacak olursak, bir Risale-i Nur taassubu ile karşı karşıya kalırız. Risale-i Nur’un dışındaki kaynak veya yardımcı kitapların okunmaması ve gündemin takip edilmemesi kanadı bire düşürecek, talebenin himmeti uçamayacak, kapalılık ve sosyalleşme problemi de beraberinde gelecektir.

 

Said Nursi ezberlediği kaynak eserlerin dışında ihtiyacı olan birçok kitabı da okumuştur: “1896’larda Van Valisi Tahir Paşa’nın konağındaki zengin kütüphanede tarih, coğrafya, matematik, jeoloji, fizik, kimya, astronomi gibi fen ilimlerini kendi kendine mütalâa ederek kitap yazacak ve uzmanlarıyla tartışıp onları mağlûp edecek çapta öğrenir.” (Tarihçe-i Hayat, 40)

 

Risale-i Nur’un dışındaki kitapları okumak elbette bize birçok şeyler kazandıracaktır. Öncelikle kendimizin dışındaki dünyayı tanımak ve kendimizi başkalarına tanıtmak ihtiyacına cevap verecektir. Kendimizi (Risale-i Nur’u) başkalarına ne kadar anlatabiliyoruz? Yanlış bilgilenme ve önyargıları ne derece ortadan kaldırabiliyoruz? Sorularını iyi cevaplamak gerekir.

 

Kendi alanımızla alakalı klasik ve yeni eserleri okumanın farklı kültürler arasındaki iletişimi, ortak bilgi ve değerleri artıracağı göz ardı edilmemelidir. Az okumanın zafiyet ve kabuğuna çekilmeyi doğurduğunu, çok okuma ve bilgilenmenin de kendine güveni, muhakeme gücünü ve cesareti artırdığını unutmamak gerekir.

 

Said Nursi cesurdu, kendine güvenirdi bu nedenle de hep ön saflarda idi, hep baş rolü oynadı, en aciz bırakıldığı zamanlarda bile Rabbinin izni ile hükmetti, küfre karşı dinini çok iyi temsil etti. Az okuyup kendisini yetiştirmeyenlerde bu özellikleri görmek elbette mümkün değildir. Böylelerinin davası da olmaz, varsa bile temsilden aciz kalır.

 

Özellikle Risale-i Nur gönüllüsü akademisyenlerin kendi alanları ile alakalı eski ve yeni bütün kaynakları karşılaştırmalı olarak iyi okumaları ve taramaları elzemdir. Risale-i Nur’u başka eserlerle kıyaslayarak, karşılaştırarak, farklı bağlam ve bağlantılarla yeni çıkarımlarda bulunarak insanlığın hizmetine sunmak birinci vazifeleri olmalıdır. Aksi halde kapalılık ve  iletişimsizlik devam eder, hakikatlerin başkaları tarafından fark edilmesine ve görülmesine perde olunur Allah korusun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum