Mesut ENDER-ARAŞTIRMALARIN DİLİ

Mesut ENDER-ARAŞTIRMALARIN DİLİ

Akış Kanunu - Şimdiki sen gelecekteki sana karşı

Bir nehir hayal edin; bu nehirde su yerine mücevher akıyor olsaydı, ne yapardınız?

Eskiden beridir, yaptığı işin tadını çıkararak yapanlara bayılıyorum.

İşini, ruhunu vererek yapan, araştırdığında merakının zirvesine çıkan, problemlerini rüyalarına taşıyacak kadar fena fil problem olan, asla “–mış” gibi davranmayan, ihlaslı insanlara hayranım.

İçinize sinerek, kalp huzuru içinde ve tüm duygularınızı katarak yaptığınız işlerden söz ediyorum; daha doğrusu aşk derecesine çıkmış eylemlerimizden.

Bir piyanistin, piyano tuşlarına dokunduğunda ruh kulağıyla işittiği tınının içinde, nasıl da kaybolduğunu anlayabiliyor musunuz?

Ya da Neşet Ertaş’ın hayal alemindeki gezintisine eşlik eden müziğin verdiği derinlikle, kafasını farklı yönlere doğru salladığını; ancak görmeden baktığında, bakışlarındaki o derin boşluğu hissedebiliyor musunuz?

Bir futbol oyuncusunun, kaleye bakmaksızın, uzaktan vurduğu şutun doksandan nasıl da gol olduğuna şaşırıyor musunuz?

Ya da bir basket oyuncusunun kendi basket potasının altından, maçın bitimine 1 saniye kala fırlattığı topun 28 metre uzaklıktaki rakip potadan geçip nasıl basket olduğuna hayret ediyor musunuz?

Şaşırmayın; çünkü vücudumuzdaki tüm sistemler kendi iç ahenginde bir akış sistemiyle işliyor.

Şaşırmayın; çünkü kainattaki tüm sistemler, insanı; hayatla, tabiatla, yıldızlarla, güneş sistemiyle, galaksilerle ve belki de ebedi alemle bütünleştiren bir akış sistemiyle çalışıyor.

***

Kâinatta Akış Kanunu

Akış kanunu, insanın mükemmelleşme çabalarının önünü açan İlahi bir mekanizmadır. Çünkü insan ilerlemeci bir varlıktır.

Geçmişten ders alınır ama hayat ileriye doğru yaşanır, bu sebeple insandaki ilerleme isteği pozitiftir; mükemmelliğe doğru eğilimlidir.

Bediüzzaman bunu şu şekilde ifade eder:

“Âlemde meylü'l-istikmal vardır. Onunla hilkat-i âlem, kanun-u tekâmüle tâbidir.

İnsan ise, âlemin semerat ve eczasından olduğundan, onda dahi meylü'l-istikmalden bir meylü't-terakki mevcuttur.

Bu meyil ise telâhuk-u efkârdan istimdat ile neşvünema bulur. Telâhuk-u efkâr ise, tekemmül-ü mebâdiyle inbisat eder. 

Tekemmül-ü mebâdi ise, fünun-u ekvânın tohumlarını sulb-ü hilkatten zamanın terbiyegerdesi bir zemine ilka ile telkih eder.

O tohumlar ise tedricî tecrübelerle büyür ve neşvünema bulur. (Birinci makale-Unusurl Hakikat- İkinci Mukaddeme)”

Kâinattaki pek çok kanun gibi, akış kanunu da varlıkların “seyrini, seyeranını ve cevelanını” etkileyen bir mekanizma içinde çalışmaktadır.

Akış kanunu, kanun-u Rububiyet, kanun-u müsabaka, kanun-u adalet, kanun-u teşekkül, kanun-u tekamül gibi bir kanundur.

Akış kanunu, Cenab-ı Hakk’ın Vedud isminin bir tecellisidir.

Akış kanunu, aşkın kanunudur.

Çünkü muhabbette cazibe vardır. İlahi irade kainatta cazibe kanunu ile tüm varlıkları bütüncül tutmakta ve kainatın birliği muhafaza edilmektedir.

Kuvve-i cazibe, kuvve-i dafiaya baskındır. Eğer itim gücü fazla olsaydı kainat bütünselliğini koruyamaz, dağılırdı.

Kim bilir, belki de kıyamet kuvve-i dafianın hakimiyeti ile kuvve-i cazibeye hakim olmasıdır. Bu da Allah’ın “Kahhar” isminin tecellisidir.

Akışı bozan her şey kaos nedenidir. Kaos ise düzeni yıkar.

Her bir somut kirlenme, dünyanın hunharca kullanılması yanında, işlenen kitlesel günahlar kainattaki akışı bozduğu için büyük bir zulümdür.

Zulüm ise karşılıksız kalmaz, işlenilen suçun cinsinden bir ceza ile cezalandırılır.

Akış bozulur kıyamet kopar!

***

Akış sistemi, Vedud isminin bir tecellisidir.

Bediüzzaman bunu Otuz İkinci Sözde, kâinattaki varlıkları birbirine bağlayan manevi bağların “Vedud” ismi olduğunu ve muhabbet davranışının bu ismi görünür kıldığını anlatır.

Vedûd ismine mazhar olan muhakkıkîn-i evliya, “Bütün kâinatın mayası muhabbettir. Bütün mevcudatın harekâtı muhabbetledir. Bütün mevcudattaki incizap ve cezbe ve cazibe kanunları muhabbettendir" demişler.

Onlardan birisi demiş:

Felek mest, melek mest, yıldızlar mest, gökler mest. Bütün canlılar baştanbaşa mest. Bütün varlıkların zerreleri beraber ve iç içe mesttirler.

Yani, muhabbet-i İlâhiyenin tecellîsinde ve o şarâb-ı muhabbetten, herkes istidadına göre mesttir.  (Otuz İkinci Söz; İkinci Mevkıf, Üçüncü Maksat, Dördüncü Remiz)

Bediüzzaman, kâinatın bir İlahi iradenin akışı olduğunu belirtir.

Bu gördüğümüz kâinattaki akışın, aslında cennet ve cehennem havuzlarında son bulacağını açıklar.

Bu iki havuz, bilindiği gibi dünyadaki hayır-şer gibi zıtların akışının son bulacağı noktadır.

Akış bir cevelan üzerinde akar.

Bu cevelan kitab-ı mübinin yaz boz tahtasıdır.

Otuuzuncu Sözde; Zerre Risalesi baştan sona akış kanununun izahlarıdır.

Akış dediğimiz şey aslında tahavvülat-ı zerrattır.

“Tahavvülât-ı zerrâtNakkâş-ı Ezelînin kalem-i kudreti, kitab-ı kâinatta yazdığı âyât-ı tekvîniyenin hengâmındaki ihtizâzâtı ve cevelânıdır.” 

İnsan Duygularında Akış

Akış, en iyi şekilde hissettiğiniz ve elinizden gelenin en iyisini yaptığınız bir durum olan optimal bir bilinç durumu olarak tanımlanıyor.

Daha spesifik olarak, terim, elinizdeki bir işe ne kadar odaklanmanız durumu; zihniniz sessizleşir ve eylemleriniz kolaylıkla gerçekleşir.

Benlik duygunuz kaybolur, zaman duygunuz bozulur ve tam bu noktada, tam olarak beklenen amaçla bütünleştiğimiz andır.

İşte benim hayran olduğum kişiler bunlardı; ruhunu vererek işini yapan, tadını çıkararak lokmayı ağzından çeviren, fedakarlık yapılması gereken kişiye karşı ruhunu bağışlayan akıştaki insan modelidir.

Şevk Ve Motivasyon Birer Akıştır.

“Odaklanma”, “konsantrasyon”, “şevk” ve “motivasyon” hepsi, akışın düzgün ve amacına uygun olarak uygulanmasını sağlayan durumlardır.

Bir etkinliği gerçekleştiriyor olan kişinin enerjik bir şekilde odaklandığını, sisteme tamamen dahil olduğunu ve etkinlik süresince keyif aldığını hissederek kendini tamamen etkinliğe verdiği zamanki “zihinsel durum”dur.

Bu konuda meşhur bir hikayecik vardır:

Hocanın biri vaazında şunları söylemiş:

“Rabbiyle ilahi-manevi irtibatı sağlayan bir insan, samimiyetle ve ihlasla ruhunu Rabbine satarsa, şu nehirden karşı kıyıya yürüyerek bile geçebilir” demiş.

Bunu dinleyen bir masum köylü, öylesine samimiyetle inanır ki bu söze, abdestini tazeleyip, Rabbine dualarını yaptıktan sonra, kalkar nehre gider; herkesin gözleri önünde “Bismillah!” diyerek karşı tarafa geçer.

Onu izleyenlerden biri de ona bu aklı veren hocadır. Karşıya geçen adam hocaya seslenir:

“Haydi hocam gelsene, ne bekliyorsun!” demiş.

***

Özünde, akış kişinin yapıyor olduğu işi ihlasla ve tamamen dikkatini vermesi ile karakterize olur.

Kerametlerdeki sır da budur ki, Dokuzuncu Mektupta, bu bir “İkram” olarak lanse edilir.

1975’de, Csikszentmihályi tarafından isimlendirilen Akış teorisi, “akış” tamamen bir noktada toplanmış şevk ve odaklanmanın bir karışımıdır.

Kararlı bir biçimde, odaklandığı konuya beynini yoğunlaştırmadır. Kendini vermedir ve belki de duyguları, uygulama ve öğrenmenin hizmetinde kullanmada en üst düzey bir deneyimi temsil etmektedir.

Akışta, duygular yalnızca göreve eşlik etmekte ve yönlendirilmekte değil; olumlu, harekete geçirilmiş ve görevle bir bütün halindedir.

Akış etkinlik dışında başka hiçbir şeyden -kişinin kendi ve duyguları da dahil olmak üzere- etkilenmeyerek etkinliğe yoğun bir şekilde odaklanma olarak tanımlansa da, akışın özü, bir görevi gerçekleştiriyorken kendiliğinden bir sevinç hissi, hatta kendinden geçme halidir (kabz ve bast hali) hissetmektir.

Akış ve Müzik

Müzik, kâinattaki akış faaliyetindeki cevelan esnasında ortaya çıkan sesler bütünüdür. Bunu Bediüzzaman şu veciz ifadeyle seslendirir:

“Eğer sivrisinek tantanasını kesse, balarısı demdemesini bozsa, sizin şevkiniz hiç bozulmasın, hiç teessüf etmeyiniz. Zira, kâinatı nağamatıyla raksa getiren ve hakaikin esrarını ihtizaza veren musika-i İlâhiye hiç durmuyor; mütemadiyen güm güm eder. Padişahlar padişahı olan Sultan-ı Ezelî, Kur'ân denilen musika-i İlâhiyesi ile umum âlemi doldurarak kubbe-i âsumanda şiddetli ses getirmekle…” 

Buna göre,

  • Müzik ile şevk arasında bir ilişki vardır.
  • İlahi musiki kâinatı nağamatıyla raksa getirir.
  • kur’an İlahi bir musikidir.

Müzik, akış sisteminin nağmeleridir. Bu bazen bir gök gürlemesi, bazen bir kuşun cikcikleri, bazen bir bülbülün sesi, bazen bir ağustos böceğinin saz eserleri…

Akış ve Ritim

Ritim, akışın müziğe dönüşmüş şeklidir. Seslerin ete kemiğe bürünmesidir. Ritim, duygularımız üzerinden harekete geçer ve nörolojik mekanizmaları işletir. 

Ritim, akış ve ton, müziğin temel bileşenleridir; bu nedenle, iyi yazılmış düzyazıdan farkı yoktur.

Biyomüzikoloji bilimi (https://royalsocietypublishing.org/doi/10.1098/rstb.2014.0091) müzik ve dilin nörolojik örtüşmesini açıklıyor. 

Müzik bilimi çalışan bir araştırmacı çıksa da Risale-i Nur’un müziksel ritmini, akış ve tonunu müzik dili bileşenlerini ile anlatsa, örneklendirse; duamızı alırdı   

Akışı Bozan davranışlar: Erteleme hastalığı

Kâinattaki akış kanunu bozan ilk yanlış erteleme hastalığıdır (akrasia). Erteleme, batı dillerinde “Procrastination” kelimesiyle ifade ediliyor.

Erteleme (Te’hir) bir hastalıktır. Araştırmalara göre, bundan 30 yıl öncesine göre, erteleme eylemini 4 kat daha fazla yaşıyoruz.

Calgary Üniversitesi’den Prof. Piers Steel, yüzde 95’imizin özellikle yapması gereken can sıkıcı ve zor işleri ertelemenin bin bir türlü yolunu bulduğumuzu söylüyor.

Problemi yaşayanların yüzde 40’ı ciddi maddi kayıplar yaşıyor.

Kronik erteleyiciler de bir hayli fazla. Chicago’daki DePaul Üniversitesi’nden Prof. Joseph Ferrari’ye göre dünyanın en az yüzde 20’si kronik olarak her şeyi ertelemekten mustarip.

Öğrencilerin ise yüzde 86’sı, derslerine çalışmayı, ödevlerini yapmayı erteleyerek yaşıyormuş.

Müslümanlar Erteleme hastalığına karşı Kur’an’da ve sünnette uyarılmışlardır. (Müsned, 1/129; Bu hadis sahihtir. bk. Mecmau’z-Zevaid, 5/172).

Günde 5 vakit namazın vakte uygunluğu, Cuma ve bayram namazlarının zaman sistemi içinde belirlenmiş olduğu, diğer ibadetlerinin bir zaman diliminde yapıldığı düşünüldüğünde, akış kanunu, bir Müslüman için uyulması zorunlu olan bir düzenlemedir.

“Namazın vaktinde kılınması” onu geciktirmeden kılmamız durumunda, “Na’budu” (biz ibadet ederiz) kelimesindeki “nun” harfinin çizdiği dairede yer alırken, namazın eda süresi geciktikçe, “Biz”i kaybetme ve yalnız kalma riski yüksektir. 

Aynı düşünceyi, gençken yapılması gereken ibadetleri, yaşlanınca yapmayı taahhüt eden bir insanın, gerçekten de yaşlanınca yapma fırsatı bulsa bile, akış sistemindeki bütünlüğü kaçırma riski vardır.

Erteleme Sebepleri Nelerdir?

Uzmanlar, ertelemenin 4 temel sebebe dayandığını söylüyor.

1- Mükemmeliyetçilik

Mükemmeliyetçiler, özellikle alışık olmadığı bir işi yapması gerektiğinde hemen ertelemeye yeltenir.

Hataya olan toleransları epey düşük olduğundan “Ya yanlış ya da eksik bir şey yaparsam” sorusu içlerini kemirir durur, haliyle ertelerler.

2- Psikolojik Baskı

Prof. Joseph Ferrari’ye göre, erteleme probleminin özünde insanları memnun etme isteği yatıyor. “İnsanların hakkınızda ne düşündüklerine çok fazla kafa yoruyorsanız, gerçekten yapamayacağınız işleri bile kabul eder ama sonra ertelersiniz” diyor.

3- Başarısızlık Korkusu

 Ergenliğinizde yaşadığınız bir tramvadan bile kaynaklanıyor olabilir bu korku.

4- Üstesinden Gelemeyeceğinize İnandığınız İşler

Yapacağınız iş zor, kolay ya da sıkıcıysa işi yapmak istemez, yapmayı reddedersiniz.

Şimdiki Sen ve Gelecekteki Sen Problemi

İnsan geleceği düşündüğünde daha uzun vadeli işler peşindedir. Geleceğin Seni, uzun vadede, en yüksek faydayı sağlayacak şeyleri yapmanız gerektiğini bilir.  Ama Şimdiki Sen, hemen faydayı sağlayacak şeyleri tercih etme eğilimindedir.

Pekala, neden ertelediğimizi biliyoruz. Bütün bunlar hakkında ne yapabiliriz?

Ertelemeyi Üç Aşamada Erteleyin

Ertelemeyi yenmek ve daha iyi uzun vadeli seçimler yapmak istiyorsanız, Şimdi Senin, Gelecekteki senin yararına olacak şekilde davranmanı göstermelisiniz. 

Üç ana seçeneğiniz vardır: 

  1. Uzun vadeli davranışların ödüllerini uzun dönem bekletmek yerine daha öne çekin.
  2. Erteleme maliyetlerini daha acil hale getirip hissettirin.
  3. Erteleme tetikleyicilerini ortamınızdan kaldırın.

Ertelemeyi daha maliyetli hale getirmenin ve doğru bir yol çizmenin diğer bazı yolları:

  1. Davranışınız için genel bir son tarih belirleyin. (Şu projeyi şu tarihe kadar bitireceğim” gibi.)
  2. Davranışlarınıza pahalı bir ödül koyun. (“Kaçırdığım her namaz için (arkadaşıma, eşime, çocuğuma veya sevdiğiniz birine bir yemek tatlı vb. yedireceğim.)
  3. Davranışınız için fiziksel bir karşılık verin. (“Namazı geciktirdiğim için fazladan bir günlük nafile namaz kılacağım.”)

Erteleme davranışının bilişsel, duyuşsal ve davranışsal boyutlarına dikkati çeken araştırmalar genel yapı itibarı ile ertelemenin birbirini tetikleyen aşamalardan söz etmişlerdir.

Yani erteleme olgusu; duygu, düşünce davranış bütünlüğünde neden sonuç ilişkisi içinde aşamalı bir şekilde gerçekleşir.

Ertelenen davranışındaki aşamalar şöyledir;

1. İşten kaçma isteğinin olması,

2. Karar vermeyi geciktirme,

3. İşi daha sonra yapacağına dair kendine sözler verme,

4. İşi yapmak için verilen sözleri tutma yerine oyalayıcı faaliyetlerde bulunma,

5. Erteleme davranışını haklı çıkarmak için bahaneler bulma,

6. Erteleme sonucunda oluşan suçluluk psikolojisinden kurtulmak için temize çıkmaya çalışma.

(Kaynak: Erteleme Eğilimi ve Baş Etme Yolları Araştırmalar. Bayburt Eğitim Fakültesi Dergisi, Yıl: 2017 Cilt: 12 Sayı: 24)

İhmal, Erteleme ve Akış

Biliyorum ki, “İhmal” kelimesi, kudsi davalarda, tokat yemeye sebeptir (Not: Onuncu Lem’ada verilen bir kısım şefkat tokatları “hizmetin ihmal edilmesi” nedeniyledir.)

20, yüzyılın başında İslam aleminin parçalanmasının ve yaşanılan musibetlerin arkasında İslam toplumlarında yaşanan ihmalin doğurduğu şefkat tokatları vardır. Bediüzzaman Sünûhat isimli eserinde bu konuyu şöyle yorumlar:

“Yirmi dört saatten yalnız bir saati, beş namaz için Hâlık Teâlâ bizden istedi. Tembellik ettik; beş sene yirmi dört saat talim, meşakkat, tahrikle bir nev'i namaz kıldırdı.”

“Hem senede yalnız bir ay oruç için nefsimizden istedi. Nefsimize acıdık; kefâreten beş sene oruç tutturdu.”

“Ondan, kırktan yalnız biri, ihsan ettiği maldan zekât istedi. Buhl ettik, zulmettik, O da bizden müterakim zekâtı aldı.

***

Hayrı Ertelemenin - Günah İşlemenin Psikolojisi

Günahlardaki acil lezzeti, sevaplardaki tecil edilmiş mükafata tercih ettiren sebep de yine akışı bozan davranışlardan biridir.

Bediüzzaman, "Günah-ı kebireyi işleyen nasıl mü'min kalabilir?" diye sualine verdiği cevapta akışı bozmanın temel sebebini insan psikolojisi üzerinden açıklar:

“…Nefs-i insaniye, muaccel ve hazır bir dirhem lezzeti, müeccel, gaip bir batman lezzete tercih ettiği gibi, hazır bir tokat korkusundan, ileride bir sene azaptan daha ziyade çekinir.” (13. lem’a 7. İşaret)

“Hem insanda hissiyat galip olsa, aklın muhakemesini dinlemez. Heves ve vehmi hükmedip, en az ve ehemmiyetsiz bir lezzet-i hazırayı ileride gayet büyük bir mükâfâta tercih eder. Ve az bir hazır sıkıntıdan, ileride büyük bir azâb-ı müeccelden ziyade çekinir.

Çünkü tevehhüm ve heves ve his, ileriyi görmüyor, belki inkâr ediyorlar. Nefis dahi yardım etse, mahall-i iman olan kalb ve akıl susarlar, mağlûp oluyorlar. Şu halde, kebâiri işlemek imansızlıktan gelmiyor, belki his ve hevesin ve vehmin galebesiyle akıl ve kalbin mağlûbiyetinden ileri gelir.”

***

Akışı Sağlamak İçin Ertelemeye Karşı Tahşidatın Önemi

“Ertelemek şeytandan” ise, buna karşı zayıf iradeli varlık olarak insan, hem uyarılmak hem de teşvik elini sırtında hissetmek ister.

Bediüzzaman akışın bozulması durumunda İlahi sisteme zarar veren davranışlardan uzak kalınması için insan türünün uyarılmasına ihtiyaç olduğunu söyler:

“Tarik-i hakta ve hidayette gidenler, pek çok ihtiyat ve şiddetli sakınmaya ve mükerrer ihtârâta ve kesretli muavenete muhtaç olduklarındandır ki, Cenâb-ı Hak, o tekrarat cihetinde bin bir ismiyle ehl-i imana muavenetini takdim ediyor. binler merhamet ellerini imdadına uzatıyor. Şerefini kırmıyor, belki vikaye ediyor. İnsanın kıymetini küçük düşürtmüyor, belki şeytanın şerrini büyük gösteriyor.  

***

İnsan, Akış Santrali Memurudur.

“İnsan, santral gibi, bütün hilkatın nizamlarına ve fıtratın kanunlarına ve kâinattaki nevâmis-i İlâhiyenin şualarına bir merkezdir.” 

“Binaenaleyh, insanın, o kanunlara intisap ve irtibat etmesi ve o namusların eteklerine yapışıp temessük etmesi lâzımdır ki, umumî cereyanı temin etsin.”

“Ve tabakat-ı âlemde deveran eden dolapların hareketlerine muhalefetle o dolapların çarkları altında ezilmesin.”

“Bu da, ancak o emir ve nevâhîden ibaret olan ibadetle olur.” (İşaratu’l İ’caz, 21-22. ayetin tefsiri mukadddeme-İbadet bahsi)

Kapıldım Gidiyorum Bahtımın Akışına…

Keşke bunu yapabilseydik.

“Şu kâinata baktığımız vakit görüyoruz ki, zaman seylinde mütemadiyen çalkanan ve kafile kafile arkasından gelip geçen mahlûkatın bir kısmı bir saniyede gelir, derakap kaybolur.

Bir taifesi bir dakikada gelir, geçer.

Bir nev'i, bir saat âlem-i şehadete uğrar, âlem-i gayba girer.

Bir kısmı bir günde,

Bir kısmı bir senede,

Bir kısmı bir asırda,

Bir kısmı da asırlarda bu âlem-i şehadete gelip, konup, vazife görüp gidiyorlar.

Bu hayret verici seyahat ve seyeran-ı mevcudat,

O sefer ve seyelân-ı mahlûkat öyle bir intizam ve mizan ve hikmetle sevk ve idare edilir;

Ve onlara ve o kafilelere kumandanlık eden öyle basîrâne, hakîmâne, müdebbirâne kumandanlık ediyor ki, bütün akıllar farazâ ittihad edip birtek akıl olsa, o hakîmâne idarenin künhüne yetişemez ve kusur bulup tenkit edemez.

İşte bu hallâkıyet-i Rabbâniyenin içinde, o sevimli ve sevdiği masnuatın, hususan zîhayatların hiçbirine göz açtırmayarak âlem-i gayba gönderiyor.

Ve daha bilmediğimiz pek çok inâyât-ı gàliye ve makàsıd-ı âliye için, kendi faaliyet-i kudretiyle kâinatı faaliyete getirir.” 

***

Şimdi Önemli Bir Görev Var: Birileri Risale-i Nur’da Akışı Kanununu Çalışmalı…

Bu konu özellikle Tahavvülat-ı Zerrât risalesinin temelidir ve çalışılmalıdır. 

  • Akış liderliği
  • Akış mimarlığı
  • Akış kardeşliği
  • Akış bakışı
  • Akış aşkı

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum