Algılama

Herşey bir anda başlamadı şüphesiz, ama bizim için algılar bir anda açıldı. Bir patlama bir inşanın ilk işaret fişeği olarak yaratıldı, sonra her şey yerini almak için önce karıştırıldı, yakıldı, soğutuldu, yıkıldı, yenilendi, başkalaştı; anlamlar, sistemler, kendi içinde, her biri içinde yaratıldı; algılar için yenilenen hazırlıklar, yenilenen sonuçlar, yenilenen sistemler oluştu. İnsan bu algılar içinde özellikle seçildi, hem fiziksel hem de metafiziksel algılar olarak daha yüksek daha açık yaratıldı, sınırları daha flu, algıları daha sınırsız (sonu belirsiz) olarak yüklendi. Kendini bilmek istediği tüm diğerlerini de hatta tüm şeyleri de bununla birlikte tüm bir sistemi de ve son olarak hep daha ötesini de sistemin dışını da hatta erişilemeyeni, algılanamayana da sığmak isteğiyle yapılandırıldı.

İnsan, her şeyi genelleme üzerine düşünmeye çalışır. Sebebi sonuca bağlamayı ister; sebeplerle sonuçları arka arkaya düşünmeyi sever. Kendi yaptığı makineler gibi, her şeyi de öyle zanneder; tekrarlamaktan hoşlanır, her şeyi de tekrarlar görmek ister, tekrarlamayan bozuktur sistem dışına atılır; aslında yenilenmek ister ancak her yenilenmeyi de tekrar bir sistematiğe dökmek zorunda kalır; insan her sebebi göremez, dolayısıyla çoğu zaman sonuçlardan sebebi bilmek ister, aynı sonucun aynı sebebi olmalı; aynı sebebin aynı sonucu olacağı gibi; düşünmek isteyen insan, sebepten sonuca sonuçtan sebebe geçmek ister, bunun bir sistematiğe ihtiyacı olduğunu zanneder, insanın matematiği aynı verileri aynı sonuca götürmek için uğraşır.

Gerçek ise böyle değildir, evren bir sistematiğe sahiptir şüphesiz, evrenin matematiği insanın hep belirsiz noktalarında gezinir, sebepler uzun zaman süreçlerinde uzun değişimler geçirir, suların fokur fokur kaynadığı, denizlerin dağların zirvesini ıslattığı, kuşların iri gövdeleriyle kanatlandığı, karaların şekilden şekle girdiği yakın zamanlar sayılsa da insan için belirsiz, uzak, zihin dışı, algı ötesidir; sistemin dışındadır, insanın sevdiği olağanın ötesindedir.

İnsan olağanı sever, alışık olduğu sistemin dışına çıkmak pek istemez; kendi sistemini kurmayı ise çoğu kez beceremez.

Allah, her an yaratır, her an yarattıklarını değiştirir; her an yeni bir kâinat öldürülür, yeniden bir kâinat yaratılır; Ol emri her an her şeyin üzerindedir. Her an için, sebepler üzerinde akan evren ve onun en büyük parçası olan insan Allah’ın yeni bir tasarrufuyla karşı karşıyadır.

Evrende alışılagelen diye bir şey yoktur; evrenin matematiği Allah’ın her an yaratması üzerine, her an yeniden sebepler üzerinde düşen gölgesinin, her an sebepsiz, sınırsız, aniden (bir anda), tek bir emirle ol diyerek, öncekinden ve sonrakinden bağımsız olarak, her şeyden sıyrılarak, sistem baskısı olmadan, algı ötesi, sistem dışı, hesap ötesi olarak yaratılmıştır.

Sisteme bağlı bir yaratım yoktur, sistem de bir yaratımdır; insanın kendi yaptığı makineye bağımlı olması onun ne kadar zayıf, algısız, kendi kendine çöken bir benliği olduğunu göstermez mi? Evreni yaratan, her şeyi yaratan, bütünü yaratan, her an yeniden her şeyden soyut olarak, iradesini ortaya koyar, ol der, olur, insan algılarının yeteneği derecesinde bunun sadece sebeplere çarpan görüntüsünü seçebilir, gerisi, algılarının ötesinde kalmıştır, uzanamayıp arkasından bakakalmıştır.

İnsan için olanı sorgulamak bu yüzden anlamsızdır, olan olmuştur insan için, aynı durumda tekrar olmayacaktır, insan için en aptalcası aynı şeyin hep aynı olacağını düşünüp, kendince bir sistematik algılamasına düşmesidir. Bunun sonucunda insan, sistem içinde sorgulamaya girişir, sonucu önceden bilerek, aynı sonuç için aynı sebebe; aynı sebep için aynı sonuca başvurur (ne acıdır ki, insan sadece başvurur, elinde değildir, sadece ister, bazen başvurmayı elde etmek olarak dahi görebilir) oradan kendi sistematiğine bağlı bir evren modeli, oradan da sisteme bağlı algı düzeyi, oradan her şeyin bağlı olduğu sistem algısı, sonunda İradenin de bağlı olduğu sistem algısı felaketiyle olağanlaşmaya, sıradanlaşmaya, algısızlaşmaya doğru gider. Bu insan için babasız doğan İsa peygamber  (a.s.) algı dışıdır, Muhammed Resulullah’ın (a.s.m.) miracı sistem dışıdır, dünyanın bir yerlerden kopup gelmesi sistem dışıdır, bununla birlikte, bugün ve yarın, şimdi ve sonra, sistem içidir, çünkü izaha muhtaç değildir, açıktır, algılaması kolaydır, çünkü aynıdır, şimdi olduğu için önce olmuştur, bugünden sonra yarın vardır, düşünce ölürsündür, yemezsen acıkırsındır, olağandırlar ve öyle olması da onları algılanır yapmıştır.

Halbuki kȃinat o kadar büyük insan o kadar küçüktür ki, hangi sistemden söz edebilir ki insan; hangi genellemeyi, hangi beklentiyi, hangi sistematiği oluşturabilir ki.. O Allah ki her an yeniden yaratır, iradesi, kudreti önünde hangi engel olabilir ki; hangi öngörü, hangi sistematik karşısında durabilir, hangi sebep, hangi sonuç, hangi çıkarsamalar yenilenen bir yaratımın önünde durabilir, sadece O ister, o olur. Gerisi insanların kişisel fantezisinden öteye geçemez; insana düşen kendi kendine oyunlar kurmaktır, yanılmak, yıkılmak, yeniden oyunlar kurmaktır, belki gerçeğe bu şekilde sarılmaktır; ancak yaptığıyla gerçeğin arasına kendini bırakmak acizliğini bir komik trajediye dönüştürmemektir.

Allah kendi koyduğu sistemlere kendi koyduğu adetlerine uymak durumunda değildir, bunlar insanın uyması gerekenlerdir, kudret sahibi, aynı zamanda hikmet sahibidir, insanlar bunu sebep sonuç bağlamında algılama durumundadır, bunu bir bağlılığa dönüştürmek, insanı gerçekten bir zavallıya dönüştürür; insan tabii ki hikmeti arayacaktır, ancak buldukları hikmetin yol taşlarıdır, hikmetin kendisi irade ve kudretin elinde yoğrulmaktadır; algılar insanın hikmet eliyle yoğunlaşmasını ve bununla birlikte sonsuz bir imanın yer etmesi, bu imanın her anda, her noktada mutlak iradeye yeniden muhatap olarak yenilenen bir günde, beklentisiz, yalnızca isteyen ve çalışan, sonuca sebepsiz de bakabilen, bununla birlikte sebebe ve sonuca bir bakan, yüce bir bakışın kutsal bir kararın mutlak bir gücün her an yenilenen hikmet vesikalarının gerisindeki bütüncül iradenin izini, özünü ve sözünü bütün benliğiyle ulaşmanın acımasız ve tehlikeli yollarıyla birlikte, bir anda, sebepsiz, vurduğu yerden fışkıran, zahmetsiz, uzun yollar gerektirmeyen, kısacık bir yolunu gösteren ve kendi de oradan yükselen, babasız İsa ile kardeşi Muhammed’in (a.s.m.) gittiği yoldan her gün oradan atılan iplere tutunup, yükselip, hem bedenen hem ruhen oraları mesken tutmak; hikmeti, sebebi, sonucu ile birlikte, eline teslim etmektir.

İnsanın öyle algıları vardır ki, sistem üretir, öyleleri vardır ki sistem dışıdır, hepsini birden çalıştırıp aynı yolu devamlı benliğini açarak her an içinde yaşamak, her an sebepsiz, her an açık, birden, sadece Cebrail’in kollarından bırakılan bir emirle kalkmaktır ki bu peygamberlik mesleğidir. Onların ve havarilerinin ve ümmetlerinin salih olanlarının mesleğidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.