Afife ARTIK
Ankara’nın düşündürdükleri...
Malatya’da beş ay geçirdikten sonra Ankara’ya dönmek incitti beni. İnsanların simaları yabancı geldi bana. Doğup büyüdüğüm yerdi oysa ki burası.
Gariptir ki Ankara’da dışarı çıktığınız andan itibaren görünmeyen bir el sizi sanki bir yere doğru itekliyor. Olmadığınız ve olmak da istemediğimiz biri gibi davranmaya âdeta mecbur oluyorsunuz.
Sanki insanlar size bir kalıba girmeniz için cebrediyor gibiler.
Bu noktada önünüzde iki seçenek var. Ya kendiniz gibi olmak için yüksek performans ve direnç göstereceksiniz veya dayatılan kalıba kendinizi bırakacaksınız.
Yoksa üçüncü bir yol da mı var? Mana ciheti ile sizin kimlik ve kişiliğinizi rencide etmeyen kalıplara bir tercih olarak (mecbur hissederek değil) uyup, size uygun olmayanları en azından kendi davranışınız ciheti ile reddederek hareket etmek.
Evet sünnet-i seniyyeye ittiba bizim evradımız fakat sünnet-i seniyyeyi ihya etmek isteyen bir toplum yapımız olmadığı da vâkıa.
Bizim kendi içimizde bir komün gibi yaşayarak kendimizi muhafaza etme çabamız pek çok yakınımızı kaybetmemize ve fıtrî göbek bağlarımızdan alacağımız gıdadan mahrum kalmamıza sebebiyet veriyor. Aynı zamanda mükellef olduğumuz emri bil mâruf nehyi anil münker vazifemizi de sekteye uğratıyor.
Yakın akrabalarımız ile aynı görüşleri paylaşmıyor olabiliriz ve bizim ülkemiz gibi fırti yaşantısına defaatle darbe vurulan bir ülkede bu gayet normal. Peki bizim bu darbeleri yapanların ekmeğine yağ sürercesine kamplaşıp kutuplaşmamız ne kadar mâkul?
Evimizin içini zalimlerin satranç oyunlarına göre dizayn etmeye devam mı edeceğiz?
Bu bölük pörçük halimiz kimin işini kolaylaştıracak?
Dostlarımız ile mürüvvetkarane muamele ve düşmanlarımız ile musalahakârane tavır nerede?
Daha da mühim bir sual budur ki: dahilde düşman var mı? Nasıl oldu da kardeşlerimizi düşman belledik? Sualler çok ve yazı da biraz perişan...
Ankara inşallah nurlanacak fakat bu da bir gerçek ki süfyan başarılı olmuş. Bize düşen; ne ile bu acı tahribata müstehak olduk diye sual ederek nedamet ve pişmanlıkla, istiğfar ile ve gözyaşı ile Rabbimizin dergâhına iltica etmek ve içinde sürüklene durduğumuz bu akıntıdan Risale-i Nur’un şahs ı manevisine yapışarak hâlas olmaya gayret etmemiz değil mi?
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.