Suna DURMAZ.
Arapça, Türkçe, Kürtçe
“Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda bilenler için elbette ibretler vardır.” (Rum, 22. âyet)
Ortadoğuda yaşayan milletler arasında, Arap, Türk ve Kürt milletleri aynı coğrafyada yaşayan diğer halklara oranla hem sayı olarak, hem de Ortadoğu tarihinde oynadıkları rol bakımından baskın unsurlardır. İslâm akîdesi gereği, Kur’ân-ı Kerim’in vasfettiği kopmaz kuvvetli bir bağ olan “ Urvetü’l Vuskâ” (İslâm) ile bir birine kenetlenmiş bulunan bu üç milletin dilleri temelde farklı olsa da, yüzyıllardır aynı coğrafyada kâim olmalarından dolayı birbirlerinden kelime alışverişleri olmuştur. Buna binâen, bir Arap Türkçeyi veya Kürtçeyi İngilizceden daha rahat öğrenebilir; hakeza, bir Türk de Kürtçeyi veya Arapçayı İngilizceden daha rahat öğrenebilir diye düşünüyorum. Çünkü bu üç dil arasında, özellikle Türkçe ve Arapça arasında ortak olan kelimeler o kadar çok ki, saysanız bitiremezsiniz.
Hucurat Sûresi 13. âyette “Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır” deniyor.
Bu âyet ışığında Doğu Anadolu’yu bakanlar, aynı köyü paylaşan Türk ve Kürt milletlerinin bir birlerinin dillerini rahatlıkla konuştuklarına şâhit olmuşlardır. Ben de kendi akrabalarım içinde bu durumu bizzat görmüşümdür. Kürt halam ve amcam çok rahat Türkçe konuşurlardı; Türk dayılarım ve teyzelerim de ana dilleri gibi iyi derecede Kürtçe konuşabilirlerdi. Aynı durum Güneydoğu için de geçerli. Araplar Kürtçeyi, Kürtler ise Arapçayı rahatça konuşabilirler.
Üç necip halkın sahip olduğu bu ortak özelliğe yüz yıl öncesinden dikkat çeken Üstad Bedîüzzaman, bu güzelliğin eğitime taşınmasını arzulamıştır. Kahire’de bulunan Ezher-i Şerifin Anadolu’daki kız kardeşi olarak Van vilâyetinde kurmak istediği “Medresetüzzehra” üniversitesinde uygulanmasını ön gördüğü eğitim dilinin modelini gayet vecîz bir şekilde çizen Üstad, “Arapça farz, Türkçe vâcip, Kürtçe câiz” demiştir. Derin mânâlar ifade eden bu cümle üzerinde siyasilerin, eğitimcilerin, sosyologların düşünmeleri gerektiğine inanıyorum. Çünkü ümmetin sıkıntılarına çare olabilecek reçeteler hükmünde tespitlerde bulunan Bedizzaman’ın bu tespitinin de ne kadar doğru olduğunu ortaya çıkmış bulunuyor.
Ülkemizde ve Ortadoğu’da hızlı bir değişim olduğunu müşahede ediyoruz. Hızlı değişimle beraber düne kadar ağza alınması tabu olan meseleler veya garipsediklerimiz artık normal görülüyor. Hatta yasak olan şeylere ihtiyaç dahi duyulmaya başlandı. “Normalleşme” adını verebileceğimiz bu gelişmeler inşaallah çok fütuhata yol açacaktır.
Yeni Asya
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.