Asker neferatı siyasete karışmaz!
Günlük Risale-i Nur dersi…
Bismillahirrahmanirrahim
Nasihatlerim tesirini sonradan gösterdi. İşte nutkun sûreti:
"Ey asakir-i muvahhidîn! Otuz milyon Osmanlı ve üç yüz milyon İslamın namusu ve haysiyeti ve saadeti ve bayrak-ı tevhîdi, bir cihette sizin itaatinize vabestedir. Sizin zabitleriniz bir günah ile kendi nefsine zulmetse; siz bu itaatsizlikle üç yüz milyon İslama zulmediyorsunuz.
Zîra, bu itaatsizlikle uhuvvet-i İslamiyeyi tehlikeye atıyorsunuz. Biliniz ki, asker ocağı cesîm ve muntazam bir fabrikaya benzer; bir çark itaatsizlik etse, bütün fabrika herc ü merc olur. Asker neferatı siyasete karışmaz; Yeniçeriler şahittir. Siz Şeriat dersiniz; halbuki, Şeriata muhalefet ediyorsunuz ve lekedar ediyorsunuz. Şeriatla, Kur'an ile, hadîs ile, hikmet ile, tecrübe ile sabittir ki; sağlam, dindar, hakperest ulü'l-emre itaat farzdır. Sizin ulü'l-emriniz, üstadınız, zabitlerinizdir.
Nasıl ki mahir mühendis, hazık tabib bir cihette günahkar olsalar, tıb ve hendeselerine zarar vermez; kezalik, münevverü'l-efkar ve fenn-i harbe aşina, mektepli, hamiyetli, mü'min zabitlerinizin bir cüz'î nameşrû hareketi için itaatinize halel vermekle, Osmanlılara ve İslamlara zulmetmeyiniz! Zîra, itaatsizlik yalnız bir zulüm değil, milyonlarca nüfûsun hakkına bir nevî tecavüz demektir.
Bilirsiniz ki, bu zamanda bayrak-ı Tevhîd-i İlahî sizin yed-i şecaatinizdedir. O yed'in kuvveti de, itaat ve intizamdır. Zîra, bin muntazam ve mutî asker, yüz bin başıbozuğa mukabildir. Ne hacet? Yüz sene zarfında otuz milyon nüfûsun vücuda getirmediği böyle pekçok kan döktüren inkılapları, siz itaatinizle kan dökmeden yaptınız.
"Bunu da söylüyorum ki, hamiyetli ve münevverü'l-fikir bir zabiti zayi etmek, manevî kuvvetinizi zayi etmektir. Zîra, şimdi hükümferma, şecaat-i îmaniye ve akliye ve fenniyedir. Bazan bir münevverü'l-fikir, yüze mukabildir. Ecnebîler size bu şecaatle galebeye çalışıyorlar. Yalnız şecaat-i fıtriye kafi değil!
Elhasıl, Fahr-i Alemin fermanını size tebliğ ediyorum ki; itaat farzdır. Zabitlerinize isyan etmeyiniz. Yaşasın askerler, yaşasın meşrûta-i meşrûa!.."(Tarihçe-i Hayat sh. 61)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
NASİHAT : Öğüt.
ASÂKİR-İ MUVAHHİDÎN : Allah'ın birliğine inanan askerler.
BAYRAK-I TEVHİD : Tevhid bayrağı.
VABESTE : f. Bağlı, mütevakkıf, olması bir şeye bağlı olan.(Bir fikre davet, cumhur-u ulemanın kabulüne vabestedir. M.)
ZÂBİT : Subay, askeri kumanda eden rütbeli asker, kuvvetli, yavuz; zabteden.
ZİRA : f. Çünkü. Ondan ki, şundan, şu sebepten ki.
UHUVVET-İ İSLÂMİYE : İslâm kardeşliği.
CESÎM : Çok büyük, iri, cüsseli.
MUNTAZAM : Düzene girmiş, intizamlı.
HERC Ü MERC : Darmadağın, allak bullak, karmakarışık.
NEFERAT : Erler, askerler.
ŞERİAT : Doğru yol, hak din yolu; İslâm dini, İslâm'ın bütün hükümleri.
MUHÂLEFET : Karşı gelme.
LEKEDAR : Lekeli.
HAKPEREST : Doğruluktan ve haktan ayrılmayan, hak ve doğruluğu ciddi seven.
ULÜ'L-EMR : İdâreci, başkan, devlet reisi.
MÂHİR : Hünerli, sanatkâr, becerikli.
HÂZIK : İşinin ehli, maharetli, mütehassıs.
HENDESE : Çizgi, düzlem ve hacim olarak bu üç şeklin özelliklerini ve ölçülerini inceleyen matematik kolu, şekil bilgisi; geometri.
KEZÂLİK : Bunun gibi, böylece.
MÜNEVVERÜ'L-EFKÂR : Aydın fikirli.
FENN-İ HARB : Harb fenni.Savaş stratejileri
ÂŞİNÂ : Yabancı olmayan, tanıdık.
MEKTEP : Okul; yazı yazacak yer.
HAMİYET : Mukaddesatı,milletin haklarını, nâmus ve haysiyeti korumak hususlarında gösterilen gayret ve titizlik
NÂMEŞRÛ : Dînen uygun ve helâl olmayan.
TECÂVÜZ : Haddini aşma; söz veya hareketle ileri gitme, saldırma.
BAYRAK-I TEVHİD-İ İLÂHÎ : İlâhî tevhid bayrağı.
YED-İ ŞECAAT : Şecaat, yiğitlik eli.
MUTÎ : Söz dinleyen, itaat eden.
HÂCET : İhtiyaç.
İNKILÂP : Bir halden diğer bir hâle geçme; değişme, köklü değişim.
HÜKÜMFERMÂ : Hüküm süren, hükmeden.
ŞECAAT-İ ÎMÂNİYE : İmandan gelen cesâret, kahramanlık.
ŞECAAT-İ FITRİYE : Doğuştan verilen cesâret, yiğitlik.
FAHR-İ ÂLEM : Âlemin kendisiyle övündüğü Peygamberimiz (a.s.m.).
MEŞRÛTA-İ MEŞRÛA :Meşru hareket eden meclis.