Mustafa ERDOĞAN
Atatürk Mustafa olunca
Atatürkü insan yanıyla anlatmak iddiasındaki Mustafa filminin devletçi aydınlar arasında yarattığı hoşnutsuzluk Türkiyenin özgürleşmesinin önünde halá ne kadar büyük zihniyet engelleri bulunduğunu gösteren yeni bir olay oldu.
Bu aynı zamanda şu demek: Türkiyenin özgürleşmesi, her şeyden önce, resmi Atatürk imajının ve onun toplum nezdindeki yansımasının normalleşmesine bağlıdır. Çünkü, cari rejim bakımından Atatürk Atatürkten ibaret değildir. Atatürk bütün dokunulmazlıkların hem sembolü hem de temel dayanağıdır.
Bu mesele önemlidir, çünkü Atatürk imajının normalleşmemesi sadece Türkiye Cumhuriyetinin önde gelen kurucusunun kendisi hakkında toplumun objektif bilgi sahibi olmasını engellemekle kalmıyor, fakat aynı zamanda onun adıyla ilişkilendirilen her meselenin de tartışılmasının önüne set çekiyor. Bizim sistemimizin Atatürkle ilişkili olmayan veya ilişkilendirilmeyen hiçbir yanı ise yok.
Bu, hiç şüphesiz, medeni ülkelerde rastlanabilecek bir durum değildir. Henüz rüşdüne erememiş bir toplumun manzarasıdır bu. Dünya üzerinde, medeni ve hür olup da varını-yoğunu tek bir kurucuya borçlu olduğuna inanan, her konuda ondan ve sadece ondan ışık alan ve neredeyse bütün derdi kendisini ona beğendirmek olan başka bir toplum bulunmuyor. Nitekim, şerefli bir üyesi olmak iddiası güttüğümüz çağdaş uygarlık dünyasındaki toplumların hepsinin kurucu ataları varken, bizim tek bir kurucu Atamız var.
Böylesine çocuksu bir imajın bir yetişkinler toplumuna yakışmadığını bir yana bırakalım, bu imaj resmi söylemde Türk milletine atfedilen o yüce vasıflarla da hiç bağdaşmıyor. Öyle ya, bu nasıl asil ve necip ve de büyük bir millettir ki içinden ancak bir tek kahraman çıkarabiliyor ve her şeyini ona borçlu oluyor! Bu nasıl bir büyük millettir ki, hem tarihle yaşıt oluyor, hem de on yıllar önce ölmüş olan Atasının vesayetinden kurtulacak olgunluğa halá erişememiş!...
Hem diyoruz ki, Atatürk bizi dogmatizmin karanlığından kurtarıp akıl ve bilimin aydınlığına ulaştırdı ve bizim fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller olmamızı istedi; hem de bugün bile halá kamu hayatımızın yeni ve karmaşık meselelerinin hepsinin çözümünü onun ve sadece onun söylediklerinde bulmaktan başka çaremiz olmadığına inanıyoruz.
Bir yandan, Cumhuriyetin bizi kurtardığı İslám şeriatının temel yanlışını onun hükümlerinin değişmezliğinde bulurken, öbür yandan aklımızı yine değişmez olan Atatürk ilkelerine kilitlemekte bir beis görmüyoruz. Tanrısal referanslı olunca bir kusur sayılan değişmezliğin beşeri referanslı olunca birdenbire bir meziyete dönüşmesindeki tuhaflık aklı ve bilimi kılavuz edinmek iddiasındaki zihinleri hiç mi rahatsız etmiyor?...
Ama sanıyor musunuz ki, devlet katında ve başta medya olmak üzere sivil kesimde yer alan ve herkesin Atatürkçülüğünü sorgulamakla maruf düşünce polislerinin hepsi bütün bunlara sahiden inanıyorlar? Ben sanmıyorum.
Evet, küçük yaşlardan itibaren maruz bırakıldıkları skolastik eğitim yüzünden böyle düşünmeye -daha doğrusu, hissetmeye- şartlanmış asker ve sivil bir kesim gerçekten de vardır. Fikri bağımsızlık ve zihinsel rüşd gibi bir derdi olmayan başka bazı naifler de...
Ama Atatürk imajının normalleşmemesinin asıl müsebbibi bunlar değildir. Bu konuda kusurun büyüğü, inanmadığı şeylere inanıyor görünmekte şu veya bu şekilde çıkarı olanlardadır. Ve biraz da, Atatürke makul bir saygı besleyenlerde ki, onlar da dogmatik Atatürkçülerle aralarına mesafe koymaya özen göstermiyorlar.
Hasılı, bu meselede maskeler çıkarılmadığı, pozisyonlar netleştirilmediği ve tabii zihinler özgürleşmediği sürece Türkiyenin özgürleşmesi kolay kolay gerçekleşmeyecek.
Star
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.