Afife ARTIK
Barla Lahikası Müzakerelerinin Onaltıncısından Notlar
Risale Akademi’de Barla Lahikası Müzakereleri devam ediyor. Bu hafta müzakere edilen mektublardan dikkat çeken bazı noktalar:
- Bediüzzaman Hazretleri tevafuk üzerinde ciddiyetle ve ehemmiyetle duruyor. Hatta Yirmidokuzuncu Mektubun İkinci Makamı olan Rumuzât-ı Semaniye Risalesindeki ince tetkikat ve latif tevafukata iki sene kadar vakit ayırıyor da Sabri Bey gibi has talebeler bile kendisinden neden bu konuya bu denli ehemmiyet verdiğini sual ediyorlar.
- Tevafuk ile alakalı olarak Bediüzzaman bu ifadeleri kullanıyor:
- Tevafukat-ı gaybiyye
- İkram-ı İlahî
- Dest-i gaybinin tanzimi
- Şuurlu tevafukat-ı gaybiyye
- Kur’anın i’cazının gölgesinin gölgesi
- Fevkalade acib bir tevafuk
- Kur’andaki tevafuku gören, Kur’anın i’cazını gözümle görebiliyorum diyebilir
- Sözler’de manevi i’caz-ı Kur’anın bir şuaı in’ikas etmesi
- Fevkalade bir letafetin eseri olarak tevafukat
- Gaybî kast ve irade ile umum Sözler’de ve bilhassa Ondokuzuncu Mektubdaki salâvat-ı şerife harika bir letafeti irade etmiş. O tevafukat ise, gaybi bir kast ile dercedilen bir belagat ve letafetin tereşşuhatıdır.
- Bediüzzaman; “madem tevafuk bu derece ehemmiyetlidir ve makbuliyet alametidir, öyle ise en ziyade Kur’an’da bulunması gerekir” sualine karşılık tevafukat-ı müteşabihenin Kur’an hafızlarının sayısını pek azaltacağı ve Kur’anın her zamanda bir milyondan fazla hafızların kalblerinde manen yazdırmak lüzumu bulunduğunu beyan ederek cevap verir. Kur’an, bu meziyet-i belagatın terki ile mutabık-ı muktezay-ı hal bir manevi belagat yapmıştır.
- Tevafuk suretinde görünen dest-i gaybînin müdahalesi kabulün alemetidir ve rızaya emaredir. Bu emare ise remz eder ki; yazılan hakikatler kusursuzdur.
- Tevafuk, kelimâtta görüldüğü gibi hadisat ve vukuatta dahi vardır ve insanlarda da vardır. Üstad saff-ı evvel talebeleri tevafuk ettikleri noktalara göre de değerlendiriyor. Kalben tevafuk edenler, aklen tevafuk edenler, ruhen tevafuk edenler ila ahir. Bu birbirine tevafuk eden zatlar, Üstada yazdıkları mektublarında da aynı ifadeleri birbirlerinden habersiz kullanmakla tevafuklarını izhar ediyorlar. Üstad; Sabri Efendi’yi Hulusi-i Sani tabir ettiği gibi Seyranî Efendi için de Re’fet Bey’e; “senin ikinci nüshandır” diyor.
- Hazret-i İbrahim aleyhisselam’ın ittibaına mükellefiz.
- Bediüzaman, bu zatları sıddıkîn-i muhakkikin olarak tavsif ediyor: İmam-ı A’zam, İmam-ı Gazali, Celaleddin-i Suyutî, İmam-ı Rabbani, Şah-ı Geylanî. Allah hepsinden razı olsun.
- Kur’anın tevafuklu tarzda yazılması, hatt-ı Kur’aniyi tahriften muhafaza edecek.
- Said Nursi; Re’fet Bey ve Hüsrev Efendiye hitaben çokların medar-ı intibahı oldunuz ve hüsn-ü misal oldunuz diyor. Bu vesile ile vasıtaları ile Kur’an hizmetine girenlerin hasenatının bir misli kendilerinin amel defterine inşallah yazılacağını onlara bildiriyor. Bu manada berzahda bulunan ağabeylerimiz ve ablalarımızın alemlerini şenlendirecek hizmetlerin daim olması ehemmiyet arz ediyor.
- Risale-i Nur’u yazanlara Üstad seyrek ve güzel yazmalarını tavsiye ediyor. Bunu neden ısrarla dediğinin sırrını da bu şekilde izah ediyor: “Şimdi anlaşılıyor ki, o manevi has hattı tavsiye etmek için, intak-ı bilhak nevinden bana söylettiriliyordu. ”
- Yazıda bir kelimeyi bile yanlış yazmamak kadar dikkatli olanların bazen bir satır yanlış yazmaları o letafetli tevafukun eseridir ki tevafuk atlattırıyor.
- Adi zannettiğimiz şeylerde çok harikuladeler bulunur.
- Çok Risaleler, ayetlere gelecek evhamı def için yazılmışlar. En ince hakikatlerin etraflıca izahından evvel maksat şüphe ve evhamları tard etmektir. Herkes her Risalenin her meselesini bilmez ve bilmesi de lazım değildir.
- Re’fet Bey Âl-i Abâ hakkında bir sual ediyor da Said Nursî kendisine Sahih-i Müslim’de geçen ve Ümmü’l-Mü’minîn Âişe-i Sıddıka Radiyallahü anha’dan rivayet edilen hadis ile cevap veriyor. Hadisin meali budur: “Peygamber (a. s. m. ), üzerinde siyah yünden yapılmış nakışlı bir örtüyle sabahleyin evden çıktı. O esnada Hasan bin Ali (r. a. ) geldi. Hemen onu örtünün altına aldı. Sonra Hüseyin (r. a. ) geldi. O da onunla beraber örtünün altına girdi. Sonra Fâtıma (r. a. ) geldi. Onu da içeri aldı. Sonra Ali (r. a. ) geldi. Onu da içeri aldı. Ve sonra şöyle dedi: 'Ey Peygamber âilesi, Allah günahlarınızı giderip sizi tertemiz yapmak istiyor. " (Ahzâb Sûresi, 33:33. ) Müslim, Fadâilü's-Sahâbe: 61, hadis no: 2424.
Bediüzzaman Barla Lahikasının 267. Mektubunda[i] (erisale) ismini vermediği bir zâtın şifa ve şefaat için, belaların def’i için Âl-i Abâyı vesile kılarak bu şekilde dua ettiğinden bahsediyor: “vebanın ateşine bu beşi ile son veririm; el Mustafa (aleyhisselatü vellelam), vel Murtaza (Hz Ali Radiyallahüanh), ve ebnahüma (onun iki oğlu Hazreti hasan ve Hazreti Hüseyin) vel Fatıma Radiyallahü anha. [ii]”
- Her namazımızdan sonra Peygamberimize salavat getirdiğimiz gibi Al-i Abâ için dua etmek inşallah onların şefaatlerine nail olmayı ve bu asrın vebalarından belalarından, elim hadiselerinden korunmaya vesile olur inşallah. Ahir zamanın fitnelerinden korunmak da ancak Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam’ın manevi abâsın altına sığınmakla olabilir. Sünnete seniyyenin bir kale olarak tarifi manidardır.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.