Ahmet Nebil SOYER
Bedaat ve Bedii kelimeleri
“Kur’an‘ın uslûbundaki bedâat-i hârikadır. Evet, Kur’ân’ın üslûpları hem gariptir, hem bedîdir, hem acîbdir, hem muknîdir. Hiçbir şeyi, hiçbir kimseyi taklid etmemiş; hiç kimse de onu taklid edemiyor. Nasıl gelmiş, öyle o üsluplar tarâvetini, gençliğini, garâbetini dâimâ muhâfaza etmiş ve ediyor.
Ezcümle, bir kısım sûrelerin başlarında şifre-misâl الۤمۤ, الۤرٰ, طٰهٰ, يٰسۤ, حٰمۤ عۤسۤقۤ gibi mukattaât hurûfundaki üslup-u bediîsi, beş altı lem’a-i i’câzı tazammun ettiğini İşârâtü’l-İ’câz’da yazmışız."
Bedaat benzersiz, eşsiz güzellik demek. Kur’an’ın üslubundaki eşsiz güzellik demek. “Üslubundaki bedaat-ı harikadır.” İki kelime de özel kelimelerdir, harika da sıradanlığı aşan şeylere denir, bedaat da eşsiz güzellik olduğuna göre harika eşsiz güzellik vardır Kur’an’ın üslubunda. Kur’an’ın üslubundaki bu eşsiz, harika güzelliği anlamak bize göre zorun zorudur.
Bunun yanında üslublar;
Hem garip, hayret edilen şey.
Hem bedii/güzellik ölçülerine uyan güzellik, gözün güzelliği farkeden özelliklerini harekete geçiren.
Hem acip, şaşırtan şey.
Hem mukni, ikna edici.
Üslubun hayret edici olması, güzellik ölçülerine uygun olması, şaşırtıcı olması, ikna edici olması, bütün bunlar üslub üzerinde uzmanlık gerektirir. Edebiyatta en zor beceri üslub üzerinde düşünmektir. Türk edebiyatında üslubun çok yönlü güzelliğini anlatan kriter eserler yok denecek kadardır.
Bediüzzaman’ın üslubu da nevi şahsına münhasır bir üslubdur. Kelimelerin ahengini, etkileme, tesir etmede kullanır. Cansız klasik nesir üslubu yoktur onda. Bu üslubun da derinliği çok özel kişilere hastır. Cümleleri klasik özne-yüklem dizilişine göre dizmez.
"Eğer nefsini seversen çünkü senin nefsin lezzet ve menfaatin menşeidir. Sen de lezzet ve menfaatin zevkine meftunsun."
İnsan nefsi menfaat ve zevke düşkün olduğu için nefsini sever. Yukardaki bir ifadeyle böyledir, bu cümlede o anlamı verir.
Cümleyi hitap cümlesi yapmış, ona hitap ediyor. Seversen, senin, tekrar sen, tekrar mefsunsun cümlesinde yine sen. Psikolojik tahlil ile konuşuyor. İnsanı bahsin dışında tutup genel konuşmanın zevksizliğiyle anlatmıyor. Sen zamirini dört yerde kullanarak ahenk ve telkin dili geliştiriyor ve etkiliyor. Bu eşsiz bir üslubdur, mevhibe mi desem yoksa uzmanlık mı, ne desem bilmem ki...
“Kur’ân-ı Hakîmin, âyetlerinin hâtimelerinde gösterdiği fezlekeler ve Esmâ-i Hüsnâ cihetindeki üslup-u bediîsinde olan meziyet-i i’câziyeye dâirdir.”
Her edebi metnin başlangıç ve bitiş cümleleri öncekilerden farklıdır. Bu Bediüzzaman'da da farklıdır, her bahsin giriş yani opening fatihası farklıdır.
Mesela Dokuzuncu Söz’ün fatihası, birinci giriş fatihası “ey birader benden namazın şu muayyen beş vakte hikmet-i tahsisini soruyorsun. Pekçok hikmetlerinden yalnız birisine işaret ederiz."
Beş vakte dağılımının pekçok hikmetleri var. Bu cami yani çok yönlü bir cümle bunun akrasından gelen onun mufassal bir fatihası.
“Evet herbir namazın vakti, mühim bir inkılap başı olduğu gibi
Azim bir tasarruf-ı ilahinin ayinesi
Ve o tasarruf içinde ihsanat-ı külliye-i ilahiyenin birer makesi olduğundan
Kadir-i Zülcelal’e o vakitlerde daha ziyade tesbih ve tazim ve hadsiz nimetlerinin iki vakit ortasında toplanmış yekününe karşı şükür ve hamd demek olan namaza emredilmiştir. Şu ince ve derin manayı bir parça fehmetmek için Beş Nükteyi nefsimle beraber dinle..."
Sözün hatimesi yani kapanışı da çok yönlü cümle yani cami.
“Demek şu beş vakit herbiri, birer inkılab-ı azimin işaratı ve icraat-ı cesime-i Rabbaniyenin emaratı ve inamat-ı külliye-i ilahiyenin alamatı olduklarından borç ve zimmet olan farz namazın o zamanlara tahsisi, nihayet hikmettir.”
Biz Bediüzzaman’ın Fatiha ve hatimelerindeki hikmeti bir derece anlayabiliriz. Ama Kur’an’ın Fatiha ve hatimelerindeki hikmeti kısmen anlayabiliriz.
Kur’an’ın hatimelerindeki bedii yani şaşırtıcı güzelliği anlamamız anlayış iktidarımızla, bilgi ve Kur’an kültürümüzle parelellik arzeder.
Kur’an ayetlerinin Fatiha ve hatimeleri de bütün bahsin sonuç cümlesi, bütün bahsin fikirlerinin anahtarlarını ihtiva eder.
Fatiha Kur’an’ın açılış suresi, bütün bir Kur’an’ın sırlarını ihtiva ediyor. Hz. Ali, "bu surenin açıklanmasına ömrüm yetmez" diyor. "İlmin şehri benim" diyor Hz. Resullulah (asm). "Ali de onun kapısıdır” buyuruyor. Ya şehri söyleseydi bu sureyle ilgili belki de söylemiştir. Kim bilir ne söylerdi.
Bakara suresi sadece o gelseydi Kur’an olarak yeterdi, çünkü Kur’an’ın en uzun ve en özetleyici suresi, birçok şeyin mebadisi orada anlatılmış.
Biraz baktık bedii ve bedaat kelimelerinin anlamlarına biz bu kadar anlarız.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.