Bediüzzaman: Kalb-i millet hükmünde olan meclis o devleti taşıyabilir

Bediüzzaman: Kalb-i millet hükmünde olan meclis o devleti taşıyabilir

İstidad-ı habis ve kabil-i ıslâh olmayan adamları zaten cism-i devlet def-i tabiî ile ifraz edecektir

Risale Haber-Haber Merkezi

(Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Divan-ı Harb-i Örfî adlı eserinden bölümler)

Beşinci hakikat: Zaman-ı sabıkta revâbıt-ı içtimâ ve levazım-ı taayyüş ve fevaid-i medeniyet o kadar tekessür ve teşaub etmediğinden, bazı kalil adamların fikri, devletin idaresine yarı kâfi gibi idi. Amma bu zamanda revabıt-ı içtima o kadar tekessür etmiş ve levazım-ı taayyüş o derece taaddüt etmiş ve semerat-ı medeniyet o kadar tefennün etmiş ki, ancak yalnız kalb-i millet hükmünde olan meclis-i meb’usan ve fikr-i ümmet makamında olan meşveret-i şer’î ve seyf ve kuvvet-i medeniyet menzilinde bulunan hürriyet-i efkâr o devleti taşıyabilir ve idare ve terbiye edebilir. Bu hakikate misâl, eski hükûmet-i müstebide, yeni hükûmet-i meşrutadır.

Üçüncü Hakikatin bana verdiği vazife ile ve hürriyetin fermân-ı mezuniyetiyle, üç şey ihtar ediyorum.

Birincisi: Bir cisim birden zerrattan tahallül ve yeni zerrattan teşekkül eylemesi muhal olacağından, cism-i devletin birden memurîni ref’ ve yenilerini ikame eylemesi, muhal olmasa da, müteazzirdir. Binaenaleyh, istidad-ı habis ve kabil-i ıslâh olmayan adamları zaten cism-i devlet def-i tabiî ile ifraz edecektir. Amma kabil-i ıslah olanlar, zaten güneş garptan tulû etmediğinden, tevbenin kapısı açıktır. Bunların tecrübelerinden istifade etmeli. Bunların yerini dolduracak, kırk sene lâzım. Yoksa, umumu aleyhinde itâle-i lisân ve terzil etmek, bu şanlı olan ittihad-ı milleti–bozulmuş bazı efkâr ve ahlâklarına binaen–bir hastalığa hedef edecektir.

İkincisi: Ben şarkın dağlarında büyümüş idim. Merkez-i Hilâfeti güzel tahayyül ediyordum. Vaktâ ki, bundan yedi-sekiz ay mukaddem Dersaadete geldim. Gördüm ki, İstanbul, tevahhuş ve tenafur-u kulûb sebebiyle medenî libası giymiş vahşi bir adama benzerdi. Şimdi, ittihad-ı millî sebebiyle, medenî adam, fakat yarı medenî, yarı vahşi libasında bize arz-ı dîdâr ediyor. Evvel şarkta fenalığın sebebi, şarkın uzvu hastalanmış zannediyordum. Vaktâ ki, hasta olan İstanbul’u gördüm, nabzını tuttum, teşrih ettim. Anladım ki, kalbindeki hastalıktır, her tarafa sirayet eder. Tedavisine çalıştım; bir divanelikle taltif edildim.

Hem de gördüm ki, medeniyet-i hakikiyeyi teşkil eyleyen İslâmiyet, maddî cihetinde medeniyet-i hâzıradan geri kalmış; güya İslâmiyet sû-i ahlâkımızdan darılmış, mâzi tarafına dönüp gidiyor. Zaman-ı Saadete bizi şikâyet edecektir. Bunun en büyük sebebi, istibdattan sonra, mürşid-i umumî üç büyük şubenin ki, “Cümlenin maksudu bir amma rivayet muhtelif,” veyahut  عِبَارَاتُناَ شَتّٰى وَحُسْنُكَ وَاحِدٌ وَكُلٌّ اِلىٰ ذَكَ الْجَمَالِ يُشِيرُ (İbarelerimiz ayrı ayrı ise de, güzelliğin birdir. Hepsi de o güzelliğe işaret ediyorlar) beytinin mâsadakı olan ehl-i medrese ve ehl-i mektep ve ehl-i tekkenin, tebayün-ü efkâr ve tehâlüf-ü meşâribidir.

Bu tebayün-ü efkâr ahlâk-ı İslâmiyenin esasını sarsmış, ittihad-ı milleti çatallaştırmış. Terakkiyat-ı medeniyeden geri bırakmıştır. Zira biri ifrat ile diğerini tekfir ve tadlil ediyor; öteki tefrit ile onu teçhil ve gayr-ı mutemed addediyor. Bunun çaresi, tevhid ile ve efkârlarının mabeyninde teyid ile münasebet ile musalâhadır. Ta itidal noktasında musafaha ile birleşmeli ki, âheng-i terakkîyi ihlâl etmesinler.

Devam edecek

ÖNCEKİ BÖLÜMLER

Memleketimde mektep-medrese açtırmak üzere geldim

Ben milliyetimizi, yalnız İslâmiyet biliyorum

Şeriatın bir hakikatine bin ruhum olsa feda etmeye hazırım

Mazlumiyetle ölmek, zâlimiyetle yaşamaktan daha hayırlıdır

Neme lazım demediğimden bu mahkemeye girdim

Şeriatı rüşvet vermedim

Hükûmetin işine karışmayacağız, hikmet-i hükûmeti bilmiyoruz

Adalet namazında kıbleniz dört mezhep olsun

Gazeteler iki yanlış kıyas ile İslam ahlakını sarstı

Heyecanı teskin ettim, yoksa bir fırtına daha olacaktı

İttihad-ı Muhammedinin (asm) tarifi budur

İşittim ki, askerler bazı cemiyetlere intisap ediyor

Anladım iş fena, itaat muhtel, nasihat tesirsizdir

Askerler içine Cuma günü ulema ile beraber gittim

Bediüzzaman: Dünyevî bir saadetimiz bir cihetle bilim ile olacak

Bu ömürden sonra sırf âhireti düşünmek lâzım

Biz ki hakikî Müslümanız aldanırız fakat aldatmayız

Onu âlimlikle yâdetmek ilme husumettir

İtaat-i askeriyeyi, âmâl-i nâmeşruaya feda etmeye ihtimal verdiler

Bir insan yılan sûretine girse yahut bir velî haydut kıyafetine girse

Hak daima üstün gelir; hakka galebe edilmez, millet uyanmış

Alem-i İslâmın terakkisinin birinci kapısı şeriat dairesindeki hürriyettir

Vatandaşlarıma ve kardeşlerime birkaç söz söyleyeceğim

Dünya için din feda olunmaz!

Bunu yapmak Avrupaya yönelip namaz kılmak gibidir

Bu zamanın en büyük farz vazifesi ittihad-ı İslâmdır

Yaşasın Kur’ân-ı Kerîmin Kanun-u Esasîleri

Eğer böyle olursa bu millet-i mazlumenin terakki edeceğini müjde veriyorum

Sakın, ey ihvân-ı vatan! Sefahetlerle ve dinde lâubaliliklerle tekrar öldürmeyiniz

Hürriyeti sû-i tefsir etmeyiniz; ta elimizden kaçmasın

Millî ruhlarını feda etmekle saadetimize yol açtılar

İmam-ı Ömer (ra), İmam-ı Ali (ra) ve Salâhaddin-i Eyyubî delil-i alenîdir

 

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.